A S R I N H A S T A L I K L A R I

A S R I N H A S T A L I K L A R I

Bunalım.. Sitres.. İntihar…

Ölüm hariç her şeyin çare ve reçetesi olduğu gibi,elbetteki bu hastalıklarında deva ve çaresi var ve mevcuttur.

Reçetenin birinci maddesi;İman ve inançtır.

Din yani inanç ve ahlakın,insanın uzun yaşaması için önemli faktörler olup,yaşlanmayı geciktirdiğini söyleyen Romanya Tıb fakl.öğr. üyesi ve Ekoloji ünv.baş. prof. Constantin Balaceanu Stolcini,dinin rolü konusunda;

“Ahlak ve din hayattaki rollerini oynamak durumundadırlar.”der ve devamla:”Ekolojik bir politika izlenmesi önümüzdeki kuşaklar için çok önemlidir. İnsanlar her dakika bir takım baskılar altındadır.Toplumun sitresten kurtulup dengeli bir toplum olması gerekmektedir. Çalışır halde olmak çok önemlidir. Beynimizde nöron dediğimiz hücreler var. Bunların gelişmesi için devamlı çalışmak gerekmektedir.

Bedenen ve zihnen çalışmak mutlaka gereklidir. İnsan beynindeki hücreler ömür boyu yenilenmiyor.Her gün beynimizde 100 bin hücre ölüyor. Bu yaşlanıncaya kadar beynimizin %25’inin kaybolması demektir. Doğumumuzdan ölümümüze kadar beynimizde hep aynı hücreler vardır. Yaşlıların toplum içine girmeleri sağlanmalıdır. Gençler yaşlıları anlamaya çalışmalıdır. Beynimizde her gün hücre harabiyeti devam etmektedir. Bu hücre harabiyeti proğramlanmış gibidir. Harabiyetin önüne geçemiyoruz,ama etkileyebiliyoruz.

Hiçbir organizmaya hareketsizlik kadar zararlı değildir. Kaslarımız harekete geçirilmelidir. Yaşlılıkta hareketsizliği yok etmek zorundayız. Çeşitli şikayetlerin asıl kaynağı bu hareketsizlikten kaynaklanmaktadır.” [i]

Her şeyinin maddi varlığından ve zenginliğinden ibaret olduğunu düşünen bir tüccarın iflası,malını kaybetmesi nasıl ki büyük bir boşluk oluşturursa,bunun gibi de;Gerçek iflasın manevi kayıplar olmasından,manevi değerlerini kaybeden,kendini geçmişiyle bağlayan bağlar olan değerlerini yitiren,böyle bir zenginlikten manevi fakirlik içine düşen,manen iflas eden bu insan da,kapatılması yine manevi zenginlikle olabilecek olan böyle bir boşluğu;ya başka şeylerle doldurmaya çalışacaktır ki,buda ayrı yaralar ve boşluklar açarak katmerli boşluklar oluşturacaktır.

Veya sitres ve intihar gibi sürekli bir ızdırabı ve yarayı açacaktır. Böyle bir hayata da hayat denmez. Oysa hayatın ifade edip vermek istediği manaları olması gerekir. Hayatın bir gayesi olmalı. Yani hayata hayat katan ve canlılık veren bir kaynağın olması gerekmektedir. Yoksa manasızlaşacaktır.

Dengesiz beslenme,dengesiz büyümeye sebeb olduğu gibi;dengesiz gelişen ruhi yapı da otomatikman dengesizleşmeyi ve dengesizliği netice veren faktörleri ortaya çıkaracaktır.

Diğer bir ifadeyle İngiliz M. phillips şöyle der:”Cinayetlerdeki artmanın altında içtima-i yasakların erozyona uğraması,cemiyetin çürümesi,iç ve dış sosyal kontrolün işlemez hale gelmesi yatmaktadır.”der.

Türkiye de;”1927’de okullardan din dersi kaldırıldı. 1933’de İlahiyat fakültesi kapatıldı. 1935’den 1948’e kadar milli eğitimde dini öğretime yer verilmedi.”[ii] 1932’de halk evleri,1940’da köy enstitüleri açıldı. İçki,balo,kumar serbestti. 1948’de Kur’an kursları açıldı. 1960’ın başında Avrupa ya işçi gönderildi. Ve o zamandan bu zamana kadar sınırlı verilen ve irtica tedirginliği içerisinde bırakılan insanlarda ilk oluşacak şey;bunalım,sitres ve intihardır.

Bu erozyonlardır ki;İntiharların gittikçe artmasına sebeb olmaktadır. Yani dünyadan gitmek,dünyada bir asker mesabesinde olduğu halde firar etmektedir.

İntihar firardır. Nereye kaçtığını bilmemektir. Niye kaçtığının şuurunu yitirmektir. İntihar maddi ölümden önceki manevi ölümdür. İntihar içtima-i sakatlık,sosyal bir ayıp,ailevi bir kayıptır.

Asıl ölüm;intiharda ve kayıp,bitiş yine ondadır.

İ N T İ H A R

“.. Ve kendinizi öldürmeyin… Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe sokacağız;bu ise Allah’a çok kolaydır. Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin,küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”[iii]

İslâmiyet kesinlikle intiharı yasaklamış ve bunu büyük günahlardan saymıştır.

Ebedi cehennemi gerektirecek bir derecede zulüm ve hıyanet olarak değerlendirmiştir.

İslam alimleri büyük günah olduğunu kabul edip,inkar etmedikten sonra ebedi cehennemde kalmayacağını ifade ederler. İhtiyat esastır.

Bu konuda Peygamberimiz:”Namazı kılınmaz.”demiş ve namazını kılmamıştır.

Hatta bir defasında ordunun başında bulunan Amr ibni Âs;sabah namazı için kalktığında ihtilam olmuştur. Kış olduğundan soğuk su ile yıkanma tehlikesi olup,hayatı tehdit ettiğinden sabah namazı için teyemmüm abdesti alır ve cemaata imam olur.

Dönüldüğünde bu durum peygamberimize bildirilir. Peygamberimiz Amr bin Âs’a niçin böyle yaptığını sorduğunda:

“Kendinizi öldürmeyin.”ayetine dayanarak bunun tehlikeli olup,bir intihar olmasından korktuğundan böyle yaptığını,söyleyince efendimiz tebessüm eder,bir derece onu sükutuyla tasdik eder.

İntihar bir boşluktan ileri gelir. Ancak intiharın kendisi de bir boşluktur. Boşluk olan intihar,boşluğu doldurmadığı gibi,kapanması güç ayrı bir boşluk açar. Öyle ki onu cehennem bile dolduramaz. Ebedi ve sonsuz bir cehennem cezası ile cezalandırılmakla mukabele edilir.

20. asrın hastalığı maneviyatsızlık ve manevi bir boşluk asrı olduğundan,intihar olayları yaygın ve salgındır. İnanç olayı kuvvetli olan yerlerde bu durum hiç denilecek kadar azdır. İngiltere de rahat intihar etmek için intihar makinaları kurulmuştur.

Bazen de bu durum semavi özelliği olmayan dinlerde bir inanç gibi gösterilerek yapılır. Nitekim putlara hayvan ve insan kurban etmeler bu kabildendir.

Nitekim Buda dininde Buda için insanlar kurban edilir ve onlar yüce insanlar ve kutsal varlıklar olarak değerlendirilirler. Japon,Çin ve Hindistan da uygulanır.

Etrafına topladığı kimselere haşhaş içirerek kendisine bağlayan Hasan Sabbah kartal yuvası denilen kalesinden;birine kendini atmasını,diğerine de kendisini bıçaklamasını emreder ve tereddütsüz yerine getirirler. Ve kendisine vazgeçmesini söylemek üzere gelen elçiye daha bunlar gibi 20 bin kişinin daha bulunduğu mesajını da verir.

Eğer bir kişi,kendi iradesi olmaksızın,iradesinin devre dışı kalmasıyla,elinde olmadan,depresyon neticesinde şuurunu kaybederekten böyle bir duruma düşerse;her hangi bir ceza ve sorumluluk durumu –inşaallah – olmayacaktır. Zira Allah,kimseye taşıyamayacağı yükü yüklememiştir.

Hadis-de:”Aklı olmayanın dini yoktur.”Yani dinden sorumlu ve yükümlü değildir.

Memleketimizde de gittikçe yaygın hale gelmesi düşündürücü ve korkutucu bir boyut arzetmektedir.

Kadere inanan bir insan,gayret ve çabadan sonra yine kadere teslim olur.

Bu olay daha ziyade şehirlerde yaygındır. Buda oradakilerin inanç yönünden daha zaaf ve eksiklik içerisinde olduklarını göstermekte,şehrin maddi ve boğucu havasının etkisinin şiddetli olduğunu göstermektedir.

Eğer her sıkışıldığında intihar etmek gerekseydi;imkanların nisbeten daha az olduğu köyde yaşayanların intihar etmesi veya bundan birkaç asır öncekilerin intiharlara teşebbüs etmeleri gerekirdi. Çünkü şimdiki ile o zamanlardaki durumları kıyasladığımızda büyük farklılıklar ve gelişmeler görürüz.

Ancak manevi gelişme ise,maddi gelişmeye ters orantılı olaraktan tersine dönüşmektedir.

Bir Japonlunun başarısızlığını hazmedemeyip karaki yaparak kendisini öldürmesine benzer olaylar ise;örf ve adetlerin ve o yörelerin etkisi ile gerçekleşmektedir.

İntiharın tek ilacı ve reçetesi;maddi hıza eş orantıda manevi gelişme ile mümkündür.

Dünyaca meşhur batılı,milyonlarca kimse tarafından kasetleri dinlenip,milyar ve trilyonlara sahip bir bayan sanatçı:”Eğer anne olsaydım,intihar etmeyi düşünmezdim.”diyerek,intihardan önce böyle bir not bırakır.

Böylece hiçbir şey onun annelik duygusunun boşluğunu dolduramadığı gibi;manevi yönü boş olan,boşluktaki insanları da hiçbir maddi madde dolduramaz.

Sahibine bağlılık,Allah’a olan iman;boşlukta olan insanı,boşluktan kurtaracak,sahibiyle arasındaki irtibatı tesis edecektir.

11-3-1996.

MEHMET ÖZÇELİK

[i] Zaman gaz.19-12-1994.

[ii] Agg. H. İsmail.16-12-1998.

[iii] Nisa.29-31,Bak.Kütüb-ü Sitte. Prof. İ. Canan. 9 / 391, 14 / 145-148, 16 / 109,366-367, Büyük Günahlar. C. Yıldırım. 1 / 305, Tefsir-i Kebir. F. Razi. Terc. Heyet. 7 / 537-539.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015