D E M O K R A S İ

D   E   M   O   K   R   A   S   İ

          Milletin vücuduna göre,şu zamanda dikilen terziliğin diğer bir adıdır Demokrasi. Büyümekte olan çocuğa biçilip,dikilmeye çalışılan bir elbisedir Demokrasi. Ancak çocuk aynı kalmamakta,büyümektedir. Elbise o endama ne kadar,o bünyeye ne derece uygun gelecektir? Bu millete çok elbise giydirilmiş ve giymiştir.! Daha doğrusu uydurulmuş! Bir arayış içerisinde olan dünyada aynı durumdadır.

            İstikbal karanlıktan ve tünelden nura çıkmaktadır. Nesil ise nurlu bir nesil. Âsım’ın nesli. Bir çok hakikata hamiledir.

            Beşer eliyle yapılan ve kurulan esas ve kanunlar,en fazla beşer kadar bir ömre sahiptir. Bütün istibdadı uygulamasına rağmen Rusya bunun örneğidir. Ancak yetmiş yıl ayakta durabilmiş ve sonuç da yıkılmıştır.

            Türkiye. Evet,Türkiye. Kurulduğundan bu yana dört defa ihtilal geçirmiş. Bu bir memnuniyetsizliğin ifadesi değil midir? Bu idare herkesi memnun ediyorsa,bu ihtilal neyin nesi? İhtilal milleti memnun etmek ise,millet neden memnun edilmiyor? Eksiklik millet de mi,yoksa idarede mi? Millet feryad ediyor ve ettiriliyor. Kimse kendisini sıkan bir şey olmadan feryad etmez. Çünkü bu millete giydirilen elbise bu bünyeye uygun değildir.

            1925’den 1950’ye kadar tek parti sisteminin çarkları işlemiştir. Tek şefin dediği olmuş,sıkıştığı anda orduyu davet etmiştir. Ama hayret! Bir gün önce kanlar akarken,ihtilalle bir gün sonra memleket gül gülistana dönmüş. Masumların canını yakan südü bozuk süt dökmüşler,kediye dönmüşler. Memleket ise,70 yıl boyunca yerinde saymış.

            Nihayet bir çok bocalama,düşüp kalkmalardan sonra,millet iki koltuk değneğiyle ayakta. Bunların adı demokrasi ve insan hakları.

            1961 darbesini CHP-Ordu iş birliğiyle gerçekleştirirken;Doğan Avcıoğluna kapılarak 12- Mart-1971 Muhtırasının mimarı olan Muhsin Batur Paşa bunun çözüm olmadığını söylese de,kendi önünü açmış,1974-80 yılları arasında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan adayı seçilmiş,12-Eylül-1980’de CHP’den cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş ancak kazanamamıştır.

            12- Martın aktörlerinden sola allerji duyan Turgut Sunalp Paşa,Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk için;-Deli-diye bahseder,bunu te’yiden;-İnan inan doktor raporu bile var:Deli bir adam yıllarca bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yaptı”der.[1]

            Yani;Adnan Menderes’in 1950-54,Süleyman Demirel’in 1965-69,Turgut Özal’ın 1983-87 dönemleri kesikliğe uğramadan devam etseydi,Türkiye’nin şekli çok değişirdi. Ya ihtilal,yada laiklik ve İrtica senaryolarıyla hep sekteye uğratılmıştır.

            Çünkü demokrasi var.

            1859’dan 1997’ye kadar 250 parti kurulmuştur,Demokrasi uğruna.

            Demokrasi umuma serbestiyet ve hürriyet. Yani daha önce yoktu. Bundan sonra yasaklar yasaklanacak. Kimler yasaklayacak? Elbette yasakları koyanlar. Onların devamları,hatta onların aynı düşüncedeki çocukları. Öyleyse bu demokraside de yine onlar gibi düşünmeye ve onlar gibi yaşamaya mecbur ve mahkumuz.

            Sakın,demokrasi uyanan,kendine gelen,İslâmiyetin emirleri doğrultusunda yaşamak isteyen bir neslin önüne konulan bir barikat olmasın?

            Eğer demokraside halkın,çoğunluğun idaresi söz konusu ise;bizdeki dini ihtiyaçları temine vurulan engel ve çengeller neyin nesi? Cezayir’deki çoğunluğun seçtiği partiye yapılan ihtilal neden kaynaklanıyor? Buna karşı demokrasiye yönelen devletler buna karşı neden sessiz ve suskun?

            Yoksa buna karşı susup tasdik etmekle,kendileri için de aynı şeyin geçerli olduğunu mu söylemektedirler? Eğer öyleyse,demokrasi de kimdir söz sahibi? Azınlıklar mı,çoğunluklar mı? İdare edenler mi,idare edilenler mi? Yani kanunlar mı milletler için,yoksa milletler mi kanunlar içindir? Eğer kanunlar milletlere göre biçimlendirilmeyecekse,bunun adına demokrasi değil,kişilerin keyfi hakimiyeti,despot ve istibdat denilir. Bu ise başta Rusya olmak üzere bir çok devletlere dar geldi ve yırtıldı ve yırtılmaya da mahkumdur.

            Eğer böyle değilse;demokrasi nedir? Gerçek fazilet midir? Elbette hayır. Ayrı ayrı özelliklerde olan insanları memnun etmekten acizdir. Zira kaynayan dünyada herkes feryat etmektedir. Demokrasinin hepsini susturmaya ne sesi,ne de nefesi yetmez. Ancak buda bir hevestir. Geçene kadar.

            Demokrasi;geciktirilmeli olarak fazilete ve hakikate giden bir vasıta ve köprü olabilir. Aç ve susuz bir millete memedir. Müzmin hastalıklara giriftar olmuş insanlığa bir ağrı kesici ve teskin edicidir. Yani susturucudur. Meşru gösterilen kılıflar içerisinde susturma yöntemidir. Karanlıkta kalmış toplumlara güneş çıkıncaya kadar mum ışığıyla iktifa etme usulüdür. Kendini ve her şeyini kaybetmiş beşere geçici bir tesellidir.

            Hakiki fazilet ve hidayet ancak İslâmiyettedir. Ve İslâmiyetle olabilir. Bir kişinin hakkını dahi umuma feda etmez. Zira Cenâb-ı Hakkın yanında hak haktır,küçüğüne,büyüğüne bakılmaz. Kur’an-ın ifadesiyle:”Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.”[2]

            Hakkın hatırı alidir,hiçbir hatıra feda edilmez. Asrı saadet bunun en güzel bir örneğidir. İnsanlar saadeti İslâmiyette bulmuşlardır.

            İslamiyet,Cenâb-ı Hak tarafından insanların beden,ruh,kalb ve vicdanlarına göre ölçülmüş ve biçilmiş bir esas,bir kaftandır. Demokrasi ise,aciz ve nakıs beşerin kendi kapasite ve marifetlerince diktiği,yırtılmaya ve çürümeye mahkum bir elbisedir. Düzdükleri bir düzmecedir.

            “İslâmiyet güneş gibidir. Üflemekle sönmez. Gündüz gibidir,göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar.”

 

                                                                                                          16-2-1992

                                                                                              MEHMET   ÖZÇELİK

[1] Kendisiyle röportaj yapan M. Ünal’da. Zaman Gazt.eki.5-9-1999.

[2] En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015