KUR’AN-DA TESHİR

KUR’AN-DA TESHİR

Teshir; İtaat ettirmek, boyun eğdirmek, emir altına almak.

– Zaptetme, hâkim olma, zorla ele geçirme. İtaat ettirme. Hakir ve zelil etmek.

Cenab-ı Hakk`ın herşeyi emrine boyun eğdirerek terbiye ve idare etmesi.

İnsanın emrine verilmesi.

Her şey emrinde olan Allah,tüm varlıkları insanın emrine vermiş,bazen de bazı insanları yine bazı insanların hizmetine de vermiştir.(Zuhruf.32.)

Bir atın sahibine olan bağlılığı ve itaatı gibi,varlıkları da insanlara muti kılmıştır.

Küçük bir çocuk,dev ve deve gibi bir hayvanın yularından tutup –mezbaha da dahil- istediği yere götürebilmektedir.

Hatta her bir varlık Allahı tesbih ederken,onları kesmek veya yemek suretiyle tesbihine son verebilmektedir.

Bu hizmetin sonucu olarak her şey insanın önüne bir sofra gibi serilmiştir.

Her şey kendisine hizmet için verilirken,insanda rabbisine iman ve ibadetle mükellef kılınmıştır.

İşte o âyetlerden misaller:

-“Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. “[1]

-“(O öyle lütufkâr) Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.” [2]

-“Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.” [3]

-“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.”[4]

-“İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.” [5]

-“Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” [6]

-“Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar? “[7]

-“Allah’ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.” [8]

-“Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır. Bunların her biri belli bir vâdeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.”[9]

-“Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir.” [10]

-“Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azîzdir ve çok bağışlayandır. “[11]

-“Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: «Bunları bizim hizmetimize veren Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.» [12]

-“Allah o (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.” [13]

-“O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” [14]

-“Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman’a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud’a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.” [15]

-“Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.”[16]

-“Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı. “[17]

-“Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah’ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik. “[18]

-“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele! “[19]

-“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. “[20]

-“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır. “[21]

-“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” [22]

-“Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah’tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.” [23]

-“Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur, Senin mülkünde, yalnız Senin kuvvet ve kudretinle ve ancak Senin irâde ve tedbîrinle ve rahmet ve hikmetinle, rubûbiyetinin emirlerine teshîr ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler.”[24]

“Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. “Allah nâmına, Rahmân nâmına” der; her şey ona musahhar olur.”[25]

“Yerin insandan sonra zîşuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki; Cenâb-ı Hakkın evâmirine musahhar olan bir abdine onları musahhar etmiştir.

Cenâb-ı Hak, mânen şu âyetin lisân-ı remziyle der ki: “Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de Benim emrime musahhar olsan, çok mevcudât, hattâ cin ve şeytan dahi musahhar olabilirler.”

İşte, beşerin, san’at ve fennin imtizâcından süzülen, maddî ve mânevî fevkalâde hassâsiyetinden tezâhür eden ispirtizma gibi celb-i ervâh ve cinlerle muhâbereyi, şu âyet en nihayet hududunu çiziyor ve en faydalı sûretlerini tâyin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat, şimdiki gibi, bâzan kendine emvât nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve ervâh-ı habîseye musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımât-ı Kur’âniye ile onları teshîr etmektir, şerlerinden kurtulmaktır. “[26]

“Âdem’e melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle, nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudât musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor.”[27]

-Her bir mevcud adeta:” “Hem bizlerdeki haşmetli intizamât ve dehşetli harekât ve hikmetli teshîrât gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir Zâttır ki, bütün mevcudât, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde Ona mutî ve musahhardırlar. Bir ağacı meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi seyyârâtla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelâl ve Hâkim-i Mutlaktır.”[28]

“Senin Hâlıkın olan şu memleketin Mâlik-i Hakikîsinin emrine herşey musahhardır. Herşeyin dizgini Onun elindedir. Ona intisabın yeter.”[29]

Mâdem kâinatın en müntehap neticesi hayattır; ve hayatın en müntehap hulâsası ruhtur; ve zîrûhun en müntehap kısmı zîşuurdur; ve zîşuurun en câmii insandır. Ve bütün kâinat ise, hayata musahhardır ve onun için çalışıyor; ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar; ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar. Ve insanlar fıtraten Halıkını pek ciddi severler; ve Halıkları onları hem sever, hem Kendini onlara her vesîle ile sevdirir; ve insanın istidâdı ve cihazât-ı mâneviyesi, başka bir bâkî âleme ve ebedî bir hayata bakıyor; ve insanın kalbi ve şuuru bütün kuvvetiyle bekâ istiyor; ve lisânı, hadsiz duâlarıyla bekâ için Hâlıkına yalvarıyor.”[30]

-Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlûkâtı bütün keyfiyâtıyla teshîr eden kudretinin ve irâdetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlûbumu bana musahhar kıl!”[31]

MEHMET ÖZÇELİK

23-07-2014

[1] 13/RA’D-2.

[2] 14/İBRÂHÎM-32.

[3] 14/İBRÂHÎM-33

[4] 16/NAHL-12

[5] 16/NAHL-14

[6] 22/HACC-65

[7] 29/ANKEBÛT-61

[8] 31/LOKMÂN-20

[9] 31/LOKMÂN-29

[10] 35/FÂTIR-13

[11] 39/ZUMER-5

[12] 43/ZUHRÛF-13

[13] 45/CÂSİYE-12

[14] 45/CÂSİYE-13

 

[15] 21/ENBİYÂ-79

[16] 38/SÂD-18

[17] 38/SÂD-36

[18] 22/HACC-36

[19] 22/HACC-37

[20] 43/ZUHRÛF-32

[21] 2/BAKARA-164

[22] 7/A’RÂF-54

[23] 16/NAHL-79

[24] Bediüzzaman. Lemalar | Münâcat | 360.

[25] Bediüzzaman. Sözler | Birinci Söz | 12

[26] Bediüzzaman. Sözler | Yirminci Söz | 234, “Asi olan şeytanları ise zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik. (Sâd Sûresi: 38.)

“ Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik. (Enbiyâ Sûresi: 82.)

[27] Sözler | Yirmi Beşinci Söz | 365

[28] Sözler | Otuz İkinci Söz | 547

[29] Lemalar | Yirmi Altıncı Lem´a | 250

[30] Lemalar | Münâcat | 359

[31] Bediüzzaman. Lemalar | Münâcat | 363.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015