ÖLÜM BİR SON MU ?

ÖLÜM   BİR   SON   MU ?

             Ölüm;bize çok yakın olmasına rağmen yanı başımızda hissedemememiz ne acı! Dilimizle ikrar ediyor: “Ben elbette öleceğim,benden önce milyarlarca insan gel de ve geçti.”diyoruz. Fakat buna bir de yürekten inanabilirsek hayatımızda bir çok değişiklik ve yenilik olacaktır. Ölümden amellerimizi düşünerek korkmalıyız. Fakat bu ölüm Allah yolunda gayret gösterirken olacaksa,manevi şehadeti de düşünmeliyiz.

            Yazın güneş altında kışın soğukluğunu hissedebiliyoruz da neden ölümü hissedemiyoruz? Belki kışın soğukluğunu bizzat yaşadığımızdandır. Fakat şu bir gerçek ki; bizler doğduk,yaşıyoruz ve öleceğiz. Ölümü yaşamadık fakat kulağımız,gözümüz şahittir ki;şu güne kadar bizim gibi yaşayan insanların ölüm haberini duyduk. Peki ölümü ille de yakınımızda hissedebilmemiz için ölüm meleğinin bize görünmesi mi lazım? Zaten o her zaman yanı başımızda olduğu için yakınlığını anlayacağız.Önemli olan onu yaşamadan,ölüm meleğinin simasını görmeden,sesini işitmeden anlamamızdır.

            Ölümü hakkıyla anlayabilmek,kişiyi mal mülk sevdasından uzaklaştırır. Dünyanın bir misafirhane olduğunu bildirir.Nasıl ki;misafir olduğumuz bir evde huzursuz oluyor ve kendi evimizde olduğu gibi rahat davranamıyorsak,dünyada da buna benzer durumda olmalıyız. Sonunda ebedi kalacağımız yer olan ahiret alemine gideceğiz. Bu gidişte dünya konumumuz önemli değil.

            Şöyle düşünelim:Malatya’dan İstanbul’a trenle gitmekte olan iki şahıs var. Bunlardan birincisi çalışmalarının karşılığı olan ödülünü almaya,diğeri ise;mahkeme edilip layık olduğu cezayı görmeye gidiyor. Birincisi mutlu,diğeri mutsuz olacaktır. Mutlu olan üçüncü mevkide de gitse,hatta yer bulamayıp arada da yatsa bunun pek bir önemi olmaz. Çünkü bu yolculuğun sonunda kendisini büyük bir saadet beklemektedir.

            Diğeri ise,en lüks mevkide de gitse ve her ihtiyacı yerine getirilse dahi,mutlu olamaz. Çünkü,bu yolculuğun sonunda kendisini,çarptırılacağı ceza beklemektedir. Dünyevi tutkularımız,koltuk,şan ve şöhret gibi arzularımız trendeki mevki farklılıklarından başka bir şey değildir.

            Şimdi kafalarımızı avuçlarımızın arasına alarak uzun uzun düşünelim: Bu fani dünyada ihtiyaçlarımızı temin etmek için durmaksızın çalışıyor,ebedi alemin ihtiyaçlarını da göz ardı edip,oturup yatıyorsak,ahiret yurdunda halimiz nice olur?

            Ekmek parasını kazanmak için çalışmayanlar bile bir yolunu bulup geçimlerini temin ederler. En azından cami avlusunda mendil açarak kazanırlar. Fakat ebedi alem olan ahireti için çalışmayanlara böyle bir seçenek yoktur. Ahirette dilencilik,yalvarma,yakarma işe yaramaz ve boştur. Çünkü orada ilahi adalet tecelli edecektir.

            Allah-u Taala insanları kendisine ibadet etsinler diye yaratmıştır.[1] İbadet edilmesi gereken yer olarak da dünyayı tayin etmiştir. Her insan dünyadaki imtihandan geçtikten sonra ahiretteki mevkisini belirlemektedir.

            Aslında ölüm ürkütücü olmasına rağmen kimileri için güzeldir. N. Fazıl şöyle diyor:”Ölüm! Budur perde arkası haber.

            Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.”

            Allah’u Taalanın habibim,sevgilim dediği alemlerin Efendisi Rasulullah da (SAM) ahiret yurduna göç etti. “Hiç şüphe yok ki sen de öleceksin,onlar da ölecekler.”[2] İlahi hitabına oda mazhardı.

            Şayet ölüm gözlerimizin gördüğü gibi sadece mezara girmekten ibaret olsa idi,Allah_u Taala Peygamber Efendimize ölümü layık görür müydü?

            Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:”Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Neden biz de kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olması için çalışmayalım?

            Şair şöyle der:”Ana rahminden geldik pazara.

                                   Bir kefen aldık döndük mezara.”

            Her şeyi maddede arayan bir insan bunun farkında olamaz. Ve habire servetine servet katmak ister. Götüreceği tek şeyin kefen olduğunu idrak edemez.

            Biraz düşünüldüğünde,Allah-u Taala bizleri mal mülk biriktirip bir kefenle ebedi aleme gitmek için mi,bu kadar bir şey için mi bizleri yarattı ve bu dünyaya gönderdi?

         “Gel nazar kıl mezarımın taşına.

            Akil isen aklını al başına.

            Bir dem ben de sefa sürdüm cihanda.

            Akibet bak taş diktiler başıma…”

 

                                                                                                          6-Ocak-1995(Cuma)

                                                                                                       MEHMET   ÖZÇELİK         

 

[1] Zariyat.56,Nur.55,Hicr.99,Zümer.2,66,Taha.14,Hud.123,Meryem.65,Bakara.21,Nisa.36(Nisa-daki ifade 21 yerde geçer)(Değişik ifadelerle bir çok yerde geçmektedir.)Bak. Mu’cemul Müfehres.M. Fuad Abdulbaki.sh.441-445.

[2] Zümer.30.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015