CHP’NİN TARİHİ SERÜVENİ

CHP’NİN TARİHİ SERÜVENİ

:..CHP Türkiye Cumhuriyetininin kuruluşu ve kurucusu ile beraber süregelmiş,İnönü ile jandarma devleti olan tek şef dönemini yaşamış,daha sonra kominist,sosyalist ve solculuk ideolojisinin temsilciliğini devam ettirerek bir asra yakın süredir bunun savunuculuğunu yapmış bir parti ve temsilcilerinden oluşmaktadır.

Oysa savunulan kominizmin bilançosu:

“Komünizmin dünyaya getirdiği ölü sayısı yaklaşık olarak 100 milyondur; Rusya’da 20 milyon, Çin’de 65 milyon Vietnam’da 1 milyon, Kuzey Kore’de 2 milyon, Kamboçya’da 2 milyon, Doğu Avrupa’da 1 milyon, Latin Amerika’da 150 bin, Afrika’da 1,7 milyon, Afganistan’da 1,5 milyon ve uluslararası komünist hareketin ve iktidarda olmayan komünist partilerin neden olduğu 10.000 civarında ölü.”[1]

Bugünlerde ise Mustafa Sarıgül’ün başlattığı dindar portresi ile bu parti sarsılmaktadır.Adeta sağ ile sol arasında bir köprü oluşturması için ortam hazırlanmaktadır.

Ancak buda birçokları gibi,bu tesisi kuranlarca tekrar kaldırılmaya çalışılmaktadır.Tıpkı ortadoğuda Saddam,Hafız Esad ve buna benzer rejimi tesis edenlerin bugün çeşitli bahanelerle bunları ortadan kaldırma çabaları gibi…

İpimizi bağlayanlar azar azar salmaktalar.Tıpkı yıllar öncesinden diktatörleri getirenlerin bugün onları götürmeleri gibi…

Bu bir çatırdama ve bitiş mi,yoksa oluş mu?İstikrar ve istikametin sarsıldığı bir yerde bu ses bir çatırdamadır.

Bu partide de diğer partilerde olduğu gibi;alt kesimle üst kesim arasında hat kopukluğu yaşanıp,birbirlerini yeterli derecede temsil edememektedirler.

Dün olduğu gibi bugün de,CHP birinci derecede fakirleri savunup onların partisi olduğunu iddia ederken,nedense en az oyu onlardan almış ve en çok oyuda üst ve bürokrat kesimden almıştır.

Alt kesimin yeterli olmasa da dine yakınlılığı herhangi bir sebeble sürdürülebilir,namaz kılanlar bulunabilirken,siyasi çehrede bu durum ve dine cephe alma açıkça kendisini göstermektedir.Bazen bu dindarlara kızma adıyla dine sataşma yoluyla da sürdürülür.

-Sol başlı başına Türkiyede ve dünyadaki haliyle ele alınıp işlenmesi gereken bir iddia olup,incelenmesi ve irdelenmesi gerekir.

Neyin taraftarı ve savunucusu?Neyin muhalifi ve düşmanı?

-Solculuk edebiyatı ve Fakirlik edebiyatı yıllarca CHP tarafından sürdürülmüştür.

Solculuk ive sağcılık ile hep kavga ortamı körüklendi.

Din hep hayattan soyutlanıp ya ihrac edildi veya en ılımlı haliyle vicdanlara hapsedildi. Din vicdanlara hapsedilebilir mi?Oysa bu durumda dini hayattan soyutlamak olmaz mı?Yüzde doksansekizi Müslüman denildi ancak hep onlara muhalefette bulunuldu.

Nitekim öğretmenlikten emekli olan bir sınıf öğretmeni kendisinin yıllarca kullanıldığını ifade ederek,yanıldığını dile getirmişti.Ki bu durumda olanlar ve duyulanlar azımsanmayacak kadar çoktur.

Peki bunun yıllardır kendi düşüncesi doğrultusunda yanlış yetiştirdiği öğrencileri ne olacak?Bu işin geriye dönüşü de yok…

Dün inkâr edenler bugün inanmaktadır.

” En ünlü ateist: Artık Tanrı’ya inanıyorum

Reading Üniversitesi’nden emekli olan felsefe profesörü Antony Flew 50 yıldır savunduğu inancından çark etti. 81 yaşındaki Flew gerekçesini ise şöyle açıkladı: “Hayatın var olması için gereken ve içinde inanılmaz bir karmaşık düzen barındıran DNA araştırmaları, hayatın var olmasının ardında zeki bir varlığın bulunduğunu gösteriyor.” 1950’de yazdığı “Teoloji ve Aldatmaca” adlı makalesi birçok dilde 40 baskı yapan Flew’in Tanrı’ya dönüşü, şu ana kadar onun fikirlerinden etkilenen ateist çevrelerde de büyük tepki uyandırdı.

Londra’daki University College’ın biyoloji profesörlerinden Lewis Wolpert, “Sadece bir filozof bu kadar budala olabilir. Gerçek şu ki Tanrı’nın varlığını kanıtlayacak bilimsel bir veri yok” diyerek tepkisini dile getirdi. Babası rahip olmasına rağmen 15 yaşından beri kendini ateist olarak tanımlayan Antony Flew, “İnsanların benim önceki fikirlerimden etkilendiğini düşünecek olursak, sebep olduğum bu büyük zararı telafi etmeye çalışacağım” diyerek özür diledi.

Dünya çapında yankı uyandıran açıklamasında Flew, yeni bilimsel keşiflerin, evrenin yaratılışının arkasında ilahi bir varlığın bulunabileceğini gösterdiğini söylerken, Danvin’in Evrim Teorisi’nin kendisini tatmin etmediğini de belirtti. İlk canlının cansız bir maddeden türemiş olabileceğine inanmadığını ifade eden profesör, bununla birlikte, bir Hıristiyan olmadığını, ayrıca Hıristiyanlık’la İslamiyet’teki tanrı inancına katılmadığını savundu.

23 kitabı var

Tanrı’nın varlığının ispatının ya da yalanlanmasının imkansız olduğuna inandığı için kendini “olumsuz ateist” olarak tanımlayan Flew, Oxford, Aberdeen ve Keele üniversitelerinde de eğitim vermişti. Profesör, halen 23 kitabından biri olan “Tanrı ve Felsefe” adlı çalışmasının giriş bölümünü, yeni edindiği fikirlere göre değiştirmekle uğraşıyor.”[2]

-CHP başta devlet partisi olarak kuruldu ve devlet partisi olarak sürdürüldü.Devlet ve rejimi koruma uğruna halk feda edildi.Ona göre;halk devlet içindir,devlet halk için değildir.Bundan dolayı da insanlar standart olarak devlet elbisesine göre biçimlendirilerek,daha doğrusu budanarak bir acubeye benzetilmiş,devlet elbisesi o insanlara göre ölçülüp biçimlenmemektedir.

-163.maddeyi arzulayarak inanç ve fikir özgürlüğünün önünün alınmasını istemektedir.

-Fakirlerin partisi olup,onları savunduğunu ifade ettikleri halde oylarını hep zengin kesimden almakta ve onlara hizmet götürmektedirler.Nedense genel başkanları dahil önemli bir kısmının zenginleri züğürtlerin çenesini yoracak kadar fazladır.

-Dini kesime olan tahammülsüzlüğü devamlı içte dinle bir bağlantılarının olmadığını en baştakiler tarafından seslendirilmektedir.Bir tahammülsüzlük ve hazımsızlık görülmektedir.

Bediüzzaman Said Nursinin tesbitiyle;bu partinin içinde bulunan militan tipli yüzde beş,yüzde doksan beşi yönlendirmektedir.

-Yapılan araştırmalar bu partinin hızla düşüş içerisine girdiğini göstermektedir.Seçimlerde bir başarısızlık ve oylarda bir düşüş gözlenmektedir.Mevcut oylar dahi bir iyileşme temenni ve dileğiyle verilmektedir.

-Bir üretim ve proje üretememektedir.Kendisi ve taraftarları için muhalefeti seçmiş bir partidir.Üretilen projelere dahi engel olma yoluna gitmektedir.

-Başbakan Tayyib Erdoğan-ın bu parti için söylemiş olduğu;-Kökü Bereketsiz-sözüne karşı Genel Başkanları Deniz Baykalın mahkemeye vereceğini söylemesine karşı,benim tavsiyem odur ki;yapacaklarıyla böyle olmadıklarını isbat etmektir.

-İşte ürettikleri ve meclise sundukları tasarılardan birinde,18 yaşından küçük çocuklarda kahvehaneye gidebilsinler diye meclise bir önerge vermekteler.Odda bunun zeka açtığını öne sürerek..teklifi sunandan belli değil mi?

-Bu parti devletçi bir partidir.İsmi Halkçıda olsa kendisi devletçi bir partidir.

-CHP hala değişememekte ve değişime ayak uyduramamaktadır.

-İşte CHP milletvekili Ali topuzdan inciler:”İslam bizim öz kültürümüz değildir.”

-Başörtüsü taktığı için meclisten çıkartılan Milletvekili Merve Kavakçıya yazdığı “Başörtüsüz Demokrasi”adlı eserinde;CHP zihniyetince yapılanlar şöyle anlatılmaktadır:”DSP’li vekillerin ayağa kalkarak bir ağızdan”Dışarı!Dışarı”diye bağırdıklarını ve alkışla tempo tuttuklarını duyuyorum.Başım dik,gönlüm ferah,ancak kalbimin hızla atışına engel olamadan onları şaşkınlıkla seyrediyorum.

DSP’liler çağrışmalarına devam ederken dönüp bu olanları seyreden suskun gruba bakıyorum.O –rekek-olmakla övünen MHP’lilere,”Başörtüsü meselesini Refah Parisi çözemedi,bizler çözeceğiz”diyenlere,evlerinde eşleri,kız kardeşleri,yeğenleri,hatta kızları başı örtülü olanların sessiz kalışlarına hayretle bakıyorum…”

Bülent Ecevit:”Burası,devletin en yüce kurumudur.Burada görev yapanlar,devletin kurallarına,geleneklerine uymak zorundadırlar.Burası devlete meydan okunacak yer değildir.Lütfen Bu kadına Haddini Bildiriniz!”

-Falih Rıfkı Atay:”Lenin ve Atatürk öldüyse,Stalin ve ismet İnönü başımızdadır.”sözü..

“Bu memlekete kominizm gelecekse onu da biz getiririz.”bir yıllardır savunulan CHP zihniyetidir.

H.C.Güzel:” Seçim ortamında, aynı zamanda bir siyasî parti lideri olan Başbakan’ın, “CHP’nin kökü bereketsizdir” demesinden niçin bu kadar gocunuyorsunuz? Bu, 50’li yıllardan bu yana, siyaset arenasında söylenen sözlerin en hafifidir. Lâkin yarası olan gocunur. Başbakan’ın söylediği gibi CHP, “kökten bereketsiz” bir partidir. Yani, çok partili hayata girdiğimiz 1946’dan bugüne, CHP’nin bir tek bereketli, verimli, olumlu işini gösterebilir misiniz? “,” Deniz Baykal, pek kızmış, pek gücenmiş… “Sizi Ali Topuz’a havale ettim” diyor. Ali Topuz da, Başbakan’ı Hitler’e benzetiyor. Aynı zamanda acı bir itiraf olan “Hitler de oy alıp seçimle gelmişti” benzetmesiyle gülünç duruma düşüyor. Topuz, unutmasın ki, II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’le flört edenler CHP yöneticileriydi. Üstelik, Türkiye’yi yıllarca Nazi öntemleriyle idare edenler de onlardı.”

-AP eski milletvekili Rasim Cinisli-nin de ifade ettiği gibi;”İhtilalin içinde İsmet Paşa ve CHP vardı.”Abdulmelik Fırat’ta teyid etmektedir. Ve devamla:”27 Mayıs demokratik devlet hayatının belini kırmıştır.Bir müdahaleler dönemini başlatmış,öte yandan demokrasiye müdahale kültürü oluşturmuştur.

…27 Mayıs demokrasinin kendi kuralları içinde gelişmesini ve olgunlaşmasını önledi,milli irade dışında yol arama heveslerini ise güçlendirdi.Öyle ki artık siyasetçiler millete bakmak yerine içerdeki ve dışarıdaki bazı güçlere bakar oldular.27 Mayıs milli irade üzerine vasiler tayin edilmesidir.Milletin iradesinin elinden alınmasıdır.Hikmeti hükumet dediğimiz iktidar olma cevherini milletin elinden alıp başka güçlere terslim edilmesidir.”

Durumu değerlendiren Ali Fuat Başgil e göre ise:”Memleket azgın bir denizde kırık bir tekneye benziyor.Nereye varacağını şu an ben de kestiremiyorum.”

Kara gözüküyor mu?diyenlere ise.”Ben kara göremiyorum.Bu ihtilal Türkiye’yi en az elli yıl geriye götürmüştür.”dedi.

-CHP’lilerin ihbarıyla ve Celal Bayara göre Türkiyenin her tarafından 150 bin kişi hakkında ihbar yapılıp toplattırıldı.[3]

Değil Türkiyedeki dünyadaki tüm deterjanlar dahi toplansa 27 mayısın kirlerini temizlemeye yetmez.Lekeli bir dönem

Başta başbakan Adnan Menderes olmak üzere bir çok kişi kendilerine yapılanlardan dolayı intihara teşebbüs etmiş,bir kısmı son anda kurtarılmıştı.

Tarihe ve ülkücülere not düşmek gerek;O zamanda Milli Birlik Komitesi üyesi olan Alpaslan Türkeş’in ajans haberleriyle ihtilal haberleri duyulmuştu.Türkeş ihtilalin neresindeydi?Şu an neresindeler?

Zira Menderesin en büyük suçu! Ezanı aslından yani Arapça olarak okutturmasıydı.Bin öğrenciyi kıyma makinasında kıyma,bebek-köpek maması iftiraları da cabası…

27 mayısta ihtilalciler yedi bin subayı ordudan atmışlardı.[4]

27 mayıs gayrı meşru yeni bir çocuğun doğuş dönemidir.Zir bu 71,80 ve 28 Şubat-1997-yi tetiklemiş oldu.

Egemenlik kayıtsız ve şartsız güçlü,silahlı ve iktidarı elinde bulunduranındır!

Biraz batı kültürü okuyan Derviş:”Birinin özgür seçişini ifade ediyorsa türbanla hiçbir sorunum yok.Bu,birçok genç hanımın kendi iradesiyle seçtiği bir şey.”der.

İhtilalin şakşakcılığını üniversiteler yapmıştı.Şimdilerde de öyle.Cüppeli çiftçiler,fırtına bekliyor.Adeta asırlar gibi gelen 1,5 yıllık açık hava,puslu havayı sevenleri sun-i olarak puslanmaya ve paslanmaya yönlendirmiş.Şimdi hava raporu;ziyaretçilerin çiçek yerine lokum getirmeleri duyurulur…

-Cumhur-un başı olan bir kimse Ahmet Necdet Sezer bile bu ülkede İmam-Hatipleri tehlike saymaktadır.İmam-Hatipler ise onu tekzib etmektedirler.

-Türkiye Barolar birliği başkanı Özdemir Özok:”İmam Hatip lisesi mezunu bir başbakanı içime sindiremiyorum.”diyebilmektedir.

Kendisine tavsiyemiz ise,önce Nörolog ve Psikoloğa daha sonra da midesini tedavi ettirmeye davet ediyoruz.Mutlaka bir bozukluk çıkacaktır.

Bir de ortaya çıktı ki,meğer başbakanlıktan 90 bin euro istemiş,vermemişler.Demek sindirim sistemini bozan paraymış.

İmam-Hatiplileri içlerine sindiremiyenlerin boğazında kaldı,boğazında kalsın.Dar boğazlar…Dar boğazlılar…

İmam-Hatib meselesi tüm okullara da aynı sistemin teşmil edilmesiyle çözüme kavuşturulur ve eğitime katılım kızlı erkekli olarak ve istekle artış sağlanmış olur.

Oraların imam yetiştiren yerler değil,topluma maddi manevi aktibvite,kalite ve değerler kazandıran yerler olarak düşünülmesi gerekir.

Aslında temel çözüm Tevhid-i Tedrisat Kanununun bir daha gözden geçirilerek düzenlenmesi,eğitimin ve kalitenin önünü tıkayan bu problemin kaldırılması gerekir.

Sadece imam-hatib değil,topluma bir kazanç sağlayacak ve üniversitelerin önündeki yığılmaları kaldıracak olan tüm meslek liseleri 28 şubatla en büyük darbeyi yemiş oldu.

27 Mayıs,12 Mart,12 Eylül,28 Şubat hep çözüme yanaşmamanın bir ürünüdür.Kendi çiftlik gibi diş kulelerindeki taşlarının oynamamasını isteyenlerin hantallığıdır.

Çözümsüzlükte çözüm,gerilimden kazanç aranmaktadır.

Bugün hukukçular,anayasa mahkemesi üye ve başkanları her biri bir gazete köşesinde yazı yazmakta veya bir şirkette görev almakta veya bir partiye üye ve aday olmaktadır.Demek bu işin yolu,iş bulmadan önce önce çatacaksın,sonra işin hazır.Demek bu insanların bir bildikleri varmış!Elbette ben onlardan iyi mi bileceğim,onlar hem o kadar okumuşlar ki….

Sol partilere ihtiyaç var deniliyor,adeta olması,gelişmesi ve devamı için her uygun zemin hazırlanıyor.Bu adeta virüslere ve menfiliklere müsaade etmek gibi bir şey.Elde olmadan veya istenilmeden olması halinde elbette mücadele edilir.Yayılmacılığına değil,yayılmamasına çalışılır.Zorla kavga edecek kişi aramaya gerek yok.

Ancak yanlış ifade edilen bu sözün doğrusu ise,müsbet tenkidin yapılması veya her zaman ve heryerde olmaksızın muhalefetin olması bu olabilecek bir haldir.

-Ülkücülük hareketi ve MSP ve devamı olan fazilet ve refahın bir iki sene arayla tamamen dibe vurup,liderlerinin eliyle bitirtilmesi hiç de tesadüfi değildir.Adeta bu partileri yönetenler değil de kuranlar tekrar kurdukları gibi yıktılar.Belki miadı doldu,belki ifade etmesi gerekenler ifa ve ifade edildi.Ayrı bir sayfa açılması gerekiyordu.Yıkılan ve heba edilen yıllar ve onların kalıntısı ise tarihin derinliklerine gizlilikleri ile beraber gömülmüş oldu.samimi olanlar buna kurban gittiler.En za kırk yıl yani bir nesil kavgayla kendi dönemlerini kapatmış oldular.Geriye bir burukluk,bazen hala süregelen bir inad,hayse beyseler,şaöyle olsaydı böyle olacaktılarla yapılan avunmalar.Kayıpları ödeyecek ve de ödetecek ise hiç kimse!

CHP’yi de aynı akibet beklemektedir.

Ancak bir ihtimal ölümünü değilde,ömrünü uzatabilir;Yıllardır partinin içinde bulunup ılımlı ifadelerde bulunan Zülfü Livaneli’nin sözleri uygulama ve fiiliyata dökülmeyince bir netice vermedi.Ancak Şişli Belediye Başkanı Mustafa sarıgül’ün,yıllardır içerisinde enerjinin biriktiği ve bir patlama anını kollayan partinin fay hattının oynamasına,düğmenin basılmasına sebeb olan hem sözlü ve hem de uygulamaya yönelik ılımlı çıkışları bu partinin ölüşünü dönüşüme çevirerek uzatmaya sebeb olabilir.

Bu partinin ömrünün dolduğunu Bülent Ecevit de söylemektedir.Ancak onunki biraz politik olup zaten ölmüş olan kendisini diriltmeye yönelik bir çaba ve çırpınmadır.Yüzde yirmi ikilerden yüzde birlere düşmenin sancısının neticesidir.

Zülfü Livaneli bir demecinde:”Partinin (CHP) kurtuluşu özgürlükçü,demokrat,Türkiye’de bütün kesimlerin kardeşçe yaşamasını öneren ve AB’ye yönelen bir yapıda.Katiyen sol değil.Solun ne anlam içerdiğini artık kimse söyleyemez.Sol ne demek,hangi sol?Kamboçya’da bir milyon kişiyi öldüren Pol Pot solu mu?Tony Blair gibi Irak’ta savaşan sol mu?Sol’u bana kimse anlatamaz artık.Sol dedikten sonra soru işaretleri başlıyor.CHP geçen süre içerisinde Kürt ve din hareketlerine karşı Türk milliyetçiliği ve Cumhuriyet refleksine kaydı.AKP,AB’ye daha çok sahip çıktıkça,CHP’de rejim koruma refleksine daha çok giriyor.”[5]

Bu durumda Zülfü Livaneliye sormak gerek.Tanımlayamadığın solu yıllardır millete zorla kabul ettirmeye çalışmana ne demeli?Yıllardır milleti aynı durakta durdurmanın bedelini kime ödetmeli?Kim ödemeli?Yine dediğin gibi,sol ve rejim adına yine bu millet harcanmadı mı?

Demekki korunan ve sahiblenen millet değil,rejim ve devletmiş…Harcanan ise millet…

Görünürde bunun sorumlusu;İsmet İnönü,Bülent Ecevit,Deniz Baykal,Erdal İnönü…Geride ise sizler ve partiye oy verenler…

CHP ciddi manada seksen yıllık geçmişini arkasına atarak değil de,gözünün önüne alarak genel muhasebesini yapıp,halka rağmen hakl particiliği yerine halka kulak verip,halka inip ve dinleyip ona göre kararlar almalıdır.

Mesela,Deniz Baykal bir iki yarımca denemeler yaparak başörtülü öğrencilere yönelik iyimser mesajlar vermeye çalıştı.Bu durumu çözme manasında öncülük etseydi ne kaybeder,neler kazanırdı?

CHP hükümet yerine muktedir muhalefeti tercih etmektedir.Kazanmasa da iktidarlığı elinden bırakmamanın hazımsızlığı ve sıkıntısını topluma çıkarmaktadır.

Tüm Türkiyenin partisi olmak istiyorsa,dar düşünce ve uygulamalardan vazgeçerek,herkese yönelik kucaklayıcı politikalar yürütmesi gerektir.

Azınlık uğruna çoğunluğu dışlayan değil,herkesi kucaklayan olmalıdır.

Seksen yıl önce millete biçilen bu elbiseler artık sıkmakta ve dar gelmektedir…

-Biz gidenlerden siz gelenlere mesajlar.Bizler kaypak bir zeminde yetişen nesilleriz.O kaypaklık ise hala varlığını sürdürmektedir.Kavga ortamında büyüdük.Manevi kıtlık,maddi kısırlık,internetin son anlarında da olsa ucundan yakaladık.İmkansızlıklar içerisinde büyüyen bir nesil ne kadar üretken olabilir?Ne kadar güzel çiçekler açabilir?Çiçek açacaklara vesile olmuşsak ne mutlu bizlere…

Kavgacı partilerin içerisinde büyüyen üç nesilin evlatlarıyız;Baba-Evlat-Torun…Bu partilerin silinip süpürülmesi kader cihetiyle rahmet oldu.İnşaallah kavgasız bir nesille,gelişen zihniyete sahib bir gençlik oluşur.Kavgalı ortamda büyüyenler müsbet hareket edemezler.

Belkide bu partilerin içerisinde bulunan meczub ve iyi niyetli insanlardır ki,bu partilerin devamına sebeb oldu.

Nitekim Fatih’in İstanbulu fethe çalıştığı bir ortamda düşmesi gereken kale bir türlü düşmemektedir.Bunu keşfeden Fatih’in hocası Akşemseddin,Rumların tarafında bulunan Cibali baba adındaki bir meczubun,kaleye atılan topları tutarak geri çevirmesiyle bir türlü muvaffak olunamamakta ve bir de üstüne üstlük Cibali Babanın;Ya Rabbi,Gavurcuklarımı koru,duasıda fethi güçleştirmektedir.

Diğer bir örneği ise;

Çaycı Emin Çayırlı Hatıralarında;”Sabahlarıerkenden evine gidip sobasını yakardım. Yine böyle bir gün gitmiştim. Çok soğuk bir gündü, farkına varmadan sabah ezanından iki saat önce gitmiştim. Seccadenin üzerinde ibadet ediyordu. Mum ışığında, seherin soğuğunda, hazin bir sesle dua ediyor, için için yalvarıyordu. Ben heyecan içerisinde tam bir buçuk saat ayakta bekledim. Bu ulvî hali titreyerek, ürpererek seyrettim.

Nihayet ezan sesleri uzaklardan gelmeye başladı. Ama o zamanki malûm Türkçe ezan sesleri… Dönüp bana dedi:

“Emin, sen çok büyük bir hata ettin! Kasem ederim, yemin ederim ki, benim bir vaktim vardır, o vakitte melâike de gelse, kati bir surette kabul etmem. Sen çok yanlış ettin. Bir daha böyle hareket etme, bu kadar erken gelme, ezan okunmayınca gelme!’ dedi.

“Efendim affet, kusura bakma! Ay ışığı dolayısiyle vakti bilemedim. Erken gelmişim. Bir daha ezandan önce gelmem’ dedim.

“Üstadın Kutb-u Âzamla konuşması”

“Bir gün beraber ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra tesbihatta iken: “Kambur, ben mi haklıyım, yoksa sen mi haklısın?’ diye birisine hitap ediyordu.

“Ben yine bir çok zamanlar olduğu gibi, hayretler içindeydim. Odasında benimle kendisinden başka kimse yoktu. Benim merakımı görünce, meseleyi şu şekilde izah etti:

“Onuncu Söz, haşir ve âhiret hakkındadır. Ben o eseri bir vakitler Barla’da yazıyordum (1926 senesi). Baktım o günlerde bir İslâm düşmanı, ıslahı gayr-i-kabil… Arefeye bir kaç gün vardı. Ben beddua ettim. Benim bedduama karşılık bütün Hicaz velileri ve Hicaz’daki Kutb-u A’zam ise, onun ıslahı için dua ediyorlardı. Benim bedduam ferdî kaldığı için iade edildi. Aradan uzun seneler geçti. Baktım, bu sene (1938-1939senesi) bana nihayet hak verdiler. Ben halbuki bunun ıslahının gayr-i kabil olduğunu biliyordum. Onlar nihayet bu sene başladılar beddua etmeye. Benim konuştuğum Kutb-u A’zam’dır; Mekke-i Mükerreme’dedir. Bütün Hicaz’la birlikte beddua etmeye başladı. Bana hak verdi. Ben de ona hitap ettim.”

Dualarımızı düzeltelim…Dualarımızın iyi ve kabul olması için dua edelim.

Allah bu milleti şaşırtmasın…

Mehmet ÖZÇELİK

26-01-2005

[1] Komünizmin Kara Kitabı, Doğan Yayınları, s. 17.

[2] Milliyet”14-12-2004.

[3] Bak.Yeni Şafak.27 Mayıs-2 Haziran.2004.

[4] M.Kırkıncı.Hayatım-Hatıralarım-Bak130.

[5] Yeni Şafak.25-08-2004.

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015