HAYATIN YAZILMIŞTIR

HAYATIN YAZILMIŞTIR
“Hayatın bir kelime-i mektubedir, kalem-i kudretle yazılmış hikmetnüma bir sözdür; görünüp ve işitilip, esma-i hüsnaya delalet eder.”
Evet hayatın kudret kalemiyle yazılmış bir mektuptur.Mektuplar okunmak içindir.Hayatını oku..kendini oku.
İnsan anlamlı yazılan bir yazıyı okuduğunda ufku açılır.
Allah ise insan yazar ve o insan insan okur,insani özelliklere sahip olur.
Allahın yazmasında hayat vardır.
Allah hayvan yazar,hayvan olur,bitki yazar bitki olur,taş yazar taş olur.
Her şey kader kaleminin cızırtılarıdır..irade mürekkebi,kudretin vücuduyla ortaya çıkar.
“Külle yevmin hüve fî şe’nin
Külle yevmin hüve fî ânin ve zemanin,dakîkatin ve âşiretin,safhatin ve sahîfetin..hüve fî şe’nin…
O her gün bir iştedir.
O her ân ve zaman,her dakika ve âşire,safha ve sayfada;bir işte ve yaratıştadır.
Allah her gün bir dünya götürür,bir dünya getirir.Bu günkü defter sayfasını kapatır,yarınki defter sayfasını açar.Dünyanın değişmesi,sayfaların değişmesidir.
Allahın yaratması,yazması iledir.
Hayatımız birer mektub..her şey birer mektubtur.
Mektublar okumak ve okunmak içindir.
*’Fa’alün limâ yürid’ O dilediğini yapandır.
O’nun yazdığını kim silebilir?O’nun sildiğini kim yazabilir?
Ârifin şevki,zikri,sema’ı,cuş-u huruşu hep O’nun yazmasının neşesidir.
Alemdeki sesler O’nun yazmasının anlamlı birer cızırtılarıdır.
“Dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı bir endam aynasıdır. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem-onunla, sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor.”
“Ve âlime dahi, o lâm’ı ilâ mânâsında gösterir. Fakat güneşi yalnız bir lâmba değil, belki bahar ve yaz tezgâhında dokunan mensucât-ı Rabbâniyenin bir mekiği, gece gündüz sayfalarında yazılan mektubât-ı Samedâniyenin mürekkebi, nur bir hokkası sûretinde tasavvur ederek, güneşin cereyân-ı sûrîsi alâmet olduğu ve işaret ettiği intizamât-ı âlemi düşündürerek, Sâni-i Hakîmin san’atına –Mâ şâallah- ve hikmetine -Bârekallâh-6- diyerek secdeye kapanır.”
“Amma Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u Âzam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur. Evet, herşeyin bir hakikati olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi, Levh-i Mahv-İsbat’taki kitabet-i kudretin sayfası ve mürekkebi hükmündedir. “la yaglemul gaybe illalah”
“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.”
********************
Her şey bir kelimeyle başladı.
Ben-de bir kelime olarak annemin rahmine düştüm.
Şimdi ise bir cümleyim.
Bazen kelimeleri cümlelerle ifade etmekten aciz kalıyorum.
‘İlim tek idi,onu cahiller çoğalttı.’
Ne kadar da cümlelerimiz varmış!
Ne kadar da cahilmişiz!!!
Cehalet;cümlelerdeki kelimeyi anlamamaktır.Kelimeleri cümlelerde ifade etmektir.
Bir kelime olan ömür,cümlelerle dop dolu.
Hayat boyu cehaletimizi sayıyor,cehaletimizi arttırıyoruz.
İlim tek idi,onu cahiller arttırdı.
Allah kelimeleri yazıyor,hayat buluyor,.cümleler içine doluyor.
Allahım ilmimi arttır.
Her şeyi bir-de ver.
Tohum,kendini anlamayan cahillere ağaç oldu.
Yumurta,kendini görmeyen kanadı kırıklara kuş oldu.
Bir O vardı,hiç bir şey yoktu.
Her şey bir-den çıktı,bir-e kavuştu.
‘Küllün minhu’
Her şey O’ndandır.
Her şey O değildir.
Noktayla başlayan hayat cümlesi,ölümün koyduğu son noktayla da son buluyor.
Cümleler tekrar kelimelere rücu ediyor.
Noktayla başlayan her şey,noktayla noktalanıyor.
Bir nokta konuluyor cümlenin sonuna.
Hayat ise;iki nokta arası noktalardan meydana gelmiştir.
*”Her şey besmelede,besmele be harfinde,be harfi de altındaki noktada.”
Be harfinin geldiği on mana şöyle sıralanır;
“Birincisi; elifte yükseklik kibir ve uzunluk vardır, be’de düşüklük tevazu ve inkisar vardır. Kimde ALLAH rızası için tevazu olursa ALLAH onu yükseltir.

İkincisi; muhakkak ki be harfi ilsak yani bağlamak içindir. Diğer harflerin çoğunun aksine özellikle elif’in aksine kati’ harflerdendir.

Ücüncüsü; be ebediyen meksurdur. Kendisinde her zaman kesre vardır. Suret ve manada inkisarlık Cenab-ı ALLAH’a yaklaşma şerefini verir. Cenab-ı ALLAH hadis-i kudsi de :
”Ben, kalbi benim rızam için kırık olanların yanındayım.”

Dördüncüsü; Be harfine zahiri olarak, düşüklük ve inkisar (kırıklık) vardır. Lakin hakikatte ise, be harfinde himmetin yüceliği ve derecenin yüksekliği vardır. Bu da sıddıkların sıfatıdır. Elif ise onun zıddıdır. Be’nin derecesinin yüksekliğinden kendisine bir nokta verildi. Bu derece yani nokta Elif’te yoktur. Be harfini ali himmet yapan, ona yüce himmet veren şey ise, kendisine nokta verildiği zaman, halinin sadece bir sevgiliyi kabul eden kişinin hali gibi olması için: sadece bir tanesini kabul etmesidir.

Beşincisi; Be harfinde, Hakka yaklaşmayı istemede sıdkıyyet vardır.Cünkü o, yüksek dereceye noktanın sebebiyle sahip olduğunu gördüğünde noktayı ayaklarının altına aldı. Noktayla övünmedi Cim ve Ye harflerinin noktaları harflerin konuluşunda altlarında değil de ortalarındadır. Cim ve Ye harfleri, başka bir harfe bitiştikleri zaman hi ve te harflerine benzemeleri için harekesi ortalarına konuldu. Be bunlar benzeme, yalnız olsa da başka bir harfe bitişse de her zaman noktası altında olur.

Altıncısı; Be’nin aksine Elif illetli harfdir: Be sahih harftir

Yedincisi; Be mana bakımından tam metbu bir harftir. Her ne kadar şekil bakımından harflerin dizilişi cihetinde yeri eliften sonra olup tabi gibi görünse bile çünkü elif be lafzında vardır. Ve Elif Be’ye tabi oluyor. Elifin telaffuzunda Be yoktur. Elife tabi olmuyor. Metbu ise mana bakımından daha kuvvetlidir.

Sekizincisi; be amil yani başkasında tasarruf eden bir harftir. (Harfi cerdir, başına geldiği ismin son harfinin harekesini esre yapar.) Bu yönü onun kadri kıymet ve gücünü yüceliğini ortaya koyar. Elif onun hilafınadır. Cünkü elif amil değildir.

Dokuzuncusu; Be kendi nefsinde haddi zatında kamil bir harftir. Cünkü ilsak, istiane (yardım dilemek) ve izafet içindir. Kendisine tabi olan ismi var etmekle başkasını kemale erdirir. Be kendisinden sonra gelen ismi meksur yapar ve onu kendi nefsinin sıfatlarıyla muttasıf kılar. Be’nin kıymet ve derecesinin yüksekliği irşad ve tevhid’de başkasının mükemmel kılmasıdır. Efendimiz Hz. Ali (r.a.) Ben be harfinin altındaki noktayım sözüyle buna işaret ettikleri gibi be için irşad mertebesi ve tevhidde (ALLAH’in varliği ve birliğine) delalet vardır.

Onuncusu; ve şefevi (dudakların deprenmesiyle çıkan) bir harfdir. Be’nin telaffuz edilmesi için dudaklar açılır. Kendisinden başka şefevi olan harflere açılmadığı şekilde onun için açılır. Bu insan zürriyetinin ağzının ilk önce be harfiyle açıldığındandır.”Elestü bi Rabbüküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) ahdinin cevabına bela “evet sen bizim Rabbimizsin dedik”
işte bundan dolayı be harfi insanlar tarafından ilk konuşulan ve telaffuz edilen harfdir. Be harfiyle insanın dudağı açıldı. İşte bu mana ve hikmetlerden dolayı ilahi hikmet be harfini diğer harfler üzerine tercih etti. Onun değerinin yükseltti, bürhanını izhar etti. Onu kitabının anahtarı ,kelamının ve hitabının başlangıcı kilidi.” (Ruhul Beyan – Ismail Hakki Bursevi)

*********************
Bana konulan nokta yani ene,benlik bir kelimedir.
Bir vahid-i kıyasi yani sonsuz yaratıcıyı bilmek ve bulmak,tanımak ve sevmek için bir ölçü birimidir.
Onunda iki yönü vardır:
Biri;Teleskop gibi,makro alemi hatta alemleri bana getirterek ve yaklaştırarak göstermek,önümde hazır etmektir.
Allah’ın Kâbıd ismi gibi..her şeyi kabza-i rububiyetinde tutarak, toplayıp,dağıtmaması,dürüp toplaması.
Diğeri ise;Mikroskop gibi,mikro alemi büyüterek,gözümün önüne serip açmasıdır.
Allah’ın Bâsıt yani yayan,seren,açan ismi gibi.
Ene ve benlik öyle bir kelimedir ki;alemler onda sonsuzluğa uzanan cümleleri barındırır.
Âhirette ise bu benlik daha da açılarak,gerçek kimliğini ortaya koyacaktır.
Şöyle ki;ahirette herkesin internetteki sitesi gibi,sitesine girilip,seyahat edilecektir.
Siteler insanların yansımasıdır.
Dünyada da öyle değil mi?
Bana internetteki siteni söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim.
O sitede gezmek,aslında o insanda gezmektir…
*******************
Hayatım bir kelime…
Peki ya bu hayat benim mi?
Eğer benimse ya şimdiye kadar neredeydi?
Neden bende değildi?
Veya ben onda değildim?
Biz bir birimizde değildik…
Bu hayat benimse neden daha önceden almadım ve de şimdi geri veriyorum?
Veren…
Alıyor…
Demek benim değil bu hayat.
Bana verilmiş,emanet edilmiş,ihsan edilmiş..ikram edilmiş…
Hayat bir imtihan…
Veren…
Alıyor…
Alan..
Geri veriyor…Tasarrufu yani kullanımı,son kullanma tarihine kadar insana aid.
İmece usulü..yarı yarıya…
Şükür-iman-ibadet O’na aid…
Kârı insana…
İflasta da ortak…
Kâr-zarar ortaklığı..faiz sistemi olan tek taraflılık yok!
Hayatı aldım mı?
Kimden?
Kaça?
Nasıl?
Yoksa hayat verildi mi?
Ne olarak?
Niçin?
Neden?
“Harman – ı ömrü savurduk, danemiz vermekteyiz
Asıyâb – ı devre geldik, şimdi nöbet bekleriz.”
Yahya Kemal’in söyleyişiyle “ölüm asude bir bahar ülkesi”
*************************
Allah alemi muhabbet için,
muhabbeti için yaratmıştır.
Mayasına da muhabbeti koymuştur.
Hakiki aşk,O’nu sevmektir.
Mecazi aşk ise,O’nun dışındakileri sevmektir.
Aşk bir ateştir.
İçine düşeni de yakıyor,dışında kalanı da…
Aşkı için ölüyor,öldürüyor.
Aşkına kavuştuktan sonra da,bazen yanıyor,
Bazen yakıyor..bitiyor..bitiriyor.
Sönüyor…
Yanmayan,yakamaz…
Yanıyor..yakıyor…
Aşkından iğne-iplik haline dönüyor.
İğne oluyor inceliyor,iplik oluyor iğnenin deliğinden geçiyor.
Aşkın iki ucu da yakıcı ateş…
Aşk uğruna dünya dolusu söz söylenmiş,kütüphaneler dolusu kitaplar yazılmış..
Hala da yazılıyor…
Aşk;kalbe bakan muhabbetin,nefse bakan ayağıdır.
Aşk,muhabbet ve sevgiden daha şiddetlidir
Ancak onun gibi duru,saf ve keskin ve de samimi değildir.
“Yâr için ağyare minnet ettiğim ayb eyleme
Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur.”
Bağdatlı Ruhi-den:
“Sanman bizi kim şie-i engür ile mestiz
Biz ehli harabattanız mest-i elestiz.”
Sevgi de ihlas var,aşkta ise menfaat.
İhlas;içine su katılmamış saf ve berrak süt gibidir.
Aşkı için bir çok evler yakanlar,ilk insanlık tarihi ile başlamış,aşkı için Kabil Habilin kanını akıtmıştır.
O kan hala akmaya devam ediyor.
Muhabbet de ise hayatı almak yok,hayat vermek vardır.
Aşk düştüğü yeri yakıyor..dumanıyla etrafı boğup,kör ediyor.
Aşk,kördür.Hakiki sevgi değil,mecazidir.
Leylâ-dan Mevlâ-ya geçen bir basamak,atılan bir adımdır.
Aşk,kendisinde değil,başkasında var olmaktır.Kendisi kendisinde olmamaktır.
Kendisinden geçmektir.
Onun için orta yolda Mevlâ-na iyi geliyor aşıklara..iyi geliyor insanlara..
Vedud isminin kendisinde tecelli ettiği bir zattır Mevlana…
O aşkla yoğrulmuş,ilahi aşkta kaybolmuş…
“Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbup arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılâba yüz tutar. Fakat bir şartla ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını haricî dünyaya iltibas etmemektir. Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer, boğulur. Meğer ki, harika olarak bir dest-i inâyet onu kurtarsın.”
MEHMET ÖZÇELİK
18-04-2009

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015