KADER TAHTEREVALLİ GİBİ DENGEDİR

KADER TAHTEREVALLİ GİBİ DENGEDİR

*Kaderden kaçılır mı?
Varsa gücün sonsuzdan çıkmaya,gitte çık.
Zatı gibi ilmi de sonsuz olan Allah-ın ilim okyanusu içerisindedir her şey.
Zaten O’nun her şeyi bilmesi suç değil,bilmemesi bir eksikliktir.
Bilmek,yapmayı zorlayıcı değildir.

*Kader değişir mi?
Allah-ın sonsuz olan ilmi değişirse,kaderde değişir!
Allah olaylara manzar-ı âla-dan yani adeta tepeden bakmakta ve bütün yönleriyle olayları doğru teşhis etmektedir.
Allah-ın zatında bir değişiklik olmayacağı gibi,ilminde de bir değişikliğin olması söz konusu değildir.
Yani –haşa- Allah önceden böyle biliyordu da,şimdi şöyle biliyor,gibi bir tahmin ve değişim söz konusu değildir.

*Kevnî kader ve iradî kader.Biri mecburi diğeri ise insanın cüz-i iradesiyle oluşan kader.
İradî kaderde insanın iradesinin sorumluluğuna bakan yönüyle şekillenmiş olduğundan,sorumluluğu da o insan yüklenmek mecburiyetindedir.
Bir yaprak bile onun ilmiyle düşer.

*Dünyaya kâfir olarak gelenlerin suçu nedir?
Hadiste;-Her doğan İslâm fıtratı yani Müslüman olarak doğar.Ancak daha sonra annesi ve babası onu Yahudi,hristiyan ve Mecusi yapar.”
Fark sadece imtihan ve sınıf farklılığından kaynaklanmaktadır.
Şöyle ki;Her A sınıfında imtihana giren kazanacak, B sınıfına giren ise kaybedecek diye bir kural olmadığı gibi;her Müslüman çocuğu Müslüman olarak ölecek,her gayrı Müslim çocuğu da gayrı Müslim olarak ölecektir,diye bir kural söz konusu değildir.Örnekleri gayet çoktur.
Zaten başlangıç itibarıyla sonuçta hepsi Hz.Âdemin çocuklarıdırlar.

-Milyarlarca spermden biri hayat buluyor.Hayat bir müsabaka ve imtihan.

*Zenginlik ve fakirlik ise;Biri Allah-ın vererek,diğeri de alarak yapmış olduğu bir imtihandır.
Tıpkı Süleyman peygambere vererek onu imtihan ederken,Eyyub peygamberden alarak imtihan etmiştir.
Biri şakirin,diğeri de sabirin olarak imtihanı kazanmıştır.
Rasulullahın fakirlikle iftiharı ve Sa’lebenin durumu bunun ibretli örneğidir.
Nitekim Kasas suresinin son bir buçuk sayfasında anlatılan Karun kıssasında, insanlar bir gün önce Karunun ihtişamını gördüklerinde onun gibi olmayı arzu ederken,ikinci gün sarayı yerinde bulamadıklarında kendilerine yazıklar olsun diyerek,kendi kendilerini kınamışlardır.
“79 – Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük devlet sahibidir” dediler.
80 – Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.”

-Ve Kehf suresinde Hz.Musa ile Hz.Hızır-ın arkadaşlıkları anlatılırken,soru sormayacağını söylemesine rağmen Hz.Musa dayanamamış üç olaydan sonra ayrılık gerçekleşmiştir.
Hz.Musa-nın bu sabırsızlığından dolayı Peygamberimiz;Keşke Musa sabretseydi-buyurarak,daha çok hikmetli olayları anlama durumumuzun olacağını ifade etmiştir.

*Allah bana danıştı mı ki beni yarattı?Ve bu organlarımı böyle yerleştirdi?
Sen kimsin? Nesin? Ne kadarsın?

Sen dünyaca meşhur en mükemmel bir terzi olsan,seninle kıyasa girmeyecek olan kumaşa ne kadar kulak verirsin?
Oysa usta ve ustalığını sergileyen sensin.
Evvela ustalığını gösterecek terzi ve o işin ustasıdır.Modeli o tayin eder.Sana danışsaydı burnunu nereye koyardın?vs.vs…
Verilenden hesap sorulmaz çünkü ikram ve ihsandır.Yani veren birine küstahça;
-Niye veriyorsun ya hu?
Seni adam kabul ettiği ve adam olasın diye.
Birde insan nisyandan alındığı için,verdiği sözünü unutmaktadır.Ve ruhlar alemini Hz.Ali gibi hatırlayanlar mevcuttur.
Nikah masasına oturan hiçbir kimse –hayır-dememiştir.Hep iyi aile olacaklarına söz vermişlerdir.Rekorlar kitabında bile hayır diyen yoktur.
Bizler ise verdiğimiz sözümüzün ne kadarını yerine getirmekteyiz..hiç olmazsa iyi olma niyetiyle…

*Adamın birisi Ebu Hanife’ye gelip onunla kaderi tartışmaya başladı. Ebu Hanife adama:
“Kadere çok dalan tıpkı güneşin içine baktıkça hayreti artan bir adam gibi olduğunu bilir misin?” dedi.
*”İbnu’l-Cevzi, Ahmed b. Hanbel’in Müsedded’e yazdığı mektuptan rivayet ediyor: “Kaderin hayrına, şerrine, tatlısına ve acısına iman eder…”

*Rabbe karşı kendini savunmak! Hiç kabil mi?

*Kader tahterevalli gibi bir denge sağlamakta ve birer gök kuşağı gibi renk cümbüşünü oluşturmaktadır.Aksi durumda siyaha mahkum olunacak,monotom bir yaşayış içerisine girilmiş olacaktı.
Anlatılır;Adamın birinin iki kızı vardır.Bunlardan birini çiftçiye,diğerini ise inşaatçıya vermiştir.
Çiftçiye verdiğinin hatırını sormak üzere gider.Ne durumda olduklarını sorduğunda kızı;
-Baba dua et de bu sene yağmurlar bol yağsın,kış uzun sürsün de ekinler çok olsun.Ta ki borçlarımızı verelim,ihtiyaçlarımızı alalım.
Baba dua edeceğini söyler ve ayrılır.
Diğer inşaatçıya verdiği kızının hal hatırını sorduktan sonra,isteklerini sorar.Kızı da;
-Baba dua et de bu sene kışlar kısa sürsün,yağmur az yağsın,bahar çabuk gelip,inşaat sektörü açılsın.Ta ki biraz borçlarımızı ödeyelim ve ihtiyaçlarımızı karşılayalım,der.
Bir baba olarak ona da dua edeceğini söyler ve ayrılır.
Dışarı çıkınca şaşkınlıkla;İkisinden biri zarar görecek ama hangisi,der.
İlâhi kader dengeyi sağlamaktadır.Herkesi ya şükre ya da sabra sevk etmektedir.

*Kaderin rüya ile bağlantısı nedir?
Bundan altı yıl kadar önce,kaynın nişanı için Kahramanmaraş-a ailece taksimizle yola çıktık.
Bir Cuma günüydü.Saatler geri alınmıştı.Gölbaşı ilçesine geldiğimizde imama hangi saate göre namazı kıldıracağını sorup,hemen kıldıracağını söylemesi üzerine namazı kılıp yola devam ettik.
Yolda hanıma bir rüya gördüğümü,rüyamda şehir merkezinde taksiyle giderken kaza yapmak üzere olduğumu,bunun üzerine frene bastığımı ancak fren tutmadığından el frenini çektiğimi,onunda tutmaması üzerine tam kaza yapacakken uyandığımı anlattım.
Hanım hayırdır diyerek kendisinin de bir rüya gördüğünü anlattı.
Rüyasında elinde bulunan bir kaşığın bağlantı noktasından koptuğunu söyledi.
Aslında rüya açıktı.Biz işi hayra yorarak temkinli bir şekilde yola devam ettik.
Kahramanmaraş-a 20 km kala yolda tekeri patlayan bir Skoda araba tedbir almamış,arkasında bekleyen 4×4 arabanın şoförü zor fren tuttuğunu söylemişti.
Biz ise onlar durduğundan dolayı sollayalım derken karşıdan araba gelmesi üzerine tekrar sağa kırdık.Öndekilerle aramızda epeyce mesafe vardı.
Ancak yeni yeni çiselemekte olan yağmurdan dolayı yavaş olduğumuz halde,kaygan olan yerde ne fren ne de el freni tutmamış,öndeki arabaya çarpmıştık.
Aynen rüyadaki olay gerçekleşmişti.

*Kaderin ecelle ilgisine gelince;
Rahmetlik babam bekârken göz ilaçlama tedavisi için Adıyaman-ın Çelikhan ilçesine üç arkadaşıyla beraber gidiyorlar.
Orada karşılaştıkları nurani beyaz sakallı birisi;üç arkadaştan birine genç yaşta öleceğini,diğerine trafik kazasında genç yaşta öleceğini, babama ise 73 yaşında öleceğini söylüyor.
İlk ikisinin aynen denilen gibi olduğunu ve kendisinin de 73 yaşında öleceğini birkaç kere bana anlatmıştı.
Babam 73 yaşına girmiş ve bende kendi kendime şunu sormuştum;acaba 73-ün başımı,ortası mı yoksa sonu mu,diye.
Ortalarındaydı,babamda olumsuz bir durum yoktu.Hatta arkadaşını telefonla aramış,o kendisine üç aydır yattığını-ölecek durumda olduğunu söylemişti.
Babam üç gün içerisinde nefes yetmezliğinden vefat etti.
O ölecek durumda olan arkadaşıyla beraber cenaze namazları kılındı ve kabristanda yan yana defnedildiler.

*Kader ve Sadaka.
1980 yılında Kayseri ilâhiyata giderken Malatya üzeri gidiyordum.
Orada öğrencilerin kalması için İhlas dershanesi yapılmakta idi.
Allah kabul etsin bizde birkaç kürek atmıştık.
Bu dershanenin yapılmasında ibretli bir olay gerçekleşti. Olayın şahidi ise rahmetli Hüseyin Bozat ağabeydir..
O kendisi birkaç kere bana anlattı.Olay şöyle;
-İnşaatı yaparken bütün gayretimizle eğitim ve öğretime yetiştirmeyi amaçlıyorduk.
Ancak çimento ve demir yetişmemiş ve alacak paramızda yoktu.
İnşaatın önünde oturmuş,kara kara düşünüyordum.
Birden önümde yan komşudaki yetmiş küsur yaşlarda bulunan komşu durarak bana;
-Hayrola Hüseyin,bir sıkıntın mı var?dedi.
-Para olmadığından inşaatın durduğunu,dershaneyi okullara yetiştiremeyeceğimizi söyledim.
Bunun üzerine cebinden yüz lira çıkarıp bana verdi.Bu azda olsa işimizi görürdü.
Sevincimden adamı tuttuğum gibi sıkmaya başladım.
Büyük bir rahatlama içerisine giren komşu,evden zorla kendisini dışarıya attığını,boğulmak üzere olduğunu,nefessizlikten ölecek durumda olduğunu söyleyip,bu sıkmadan dolayı da çok rahatladığını söyledi.
Bu rahatlamadan dolayı;
-Hüseyin yüz lira daha vereyim,beni bir daha sık,dedi.
Bende yapacağımız işlerin daha çabuk biteceği sevinciyle öncekinden daha fazla bir şekilde sıkmaya başladım.
Bunun ise öncekinden daha fazla kendisini rahatlattığını söyleyerek,beş defa yüzer lira verdi,her seferindeki rahatlığının da bir öncekinden daha fazla olduğunu söyleyerek,rahatlamış olarak çarşıya gitti.
Aradan tam beş yıl geçmiş ve komşuyu kaybetmiştik.
Taziye amacıyla evine gittim ve hanımına baş sağlığında bulundum.
Tam çıkacaktım ki,hanımı durmamı ve oturmamı söyledi.
Ve başladı anlatmaya.
-Beş yıl önce beyimle aranızda geçen olayı,beyim bana anlatmıştı.Gerçekten de ölümcül durumda olup,kendisini nefes almak amacıyla zorla dışarı atmıştı.
O gece ben bir rüya gördüm.
Rüyamda nurani bir zat bana;Senin kocan bu gün ölecekti ancak vermiş olduğu sadakadan dolayı ömrü beş yıl uzatıldı,demişti.
Ve kocam beş yıl sonra aynı gün de vefat etti.
Hüseyin Bozat tabi başından geçen bu olayı yeminle birkaç kere anlatmıştı.
Sadaka ömrü bereketlendirir ve ömrü uzatır.
MEHMET ÖZÇELİK
28-11-2012

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015