NAMAZ

NAMAZ
Kur’anı Kerim-de doğrudan ve dolaylı olarak yüze yakın ayet ,namazı emretmektedir.
Namaz insanın manevi duygularının ekmek,hava su gibi zaruri ihtiyaçlarındandır.
Hazır zevke mübtela olan nefis,rahat ve keyfine düşkün bir insan için,bedene ağır gelebilir.
Oysa bedeli büyük olan bir hizmet için böyle bir gayret azmıdır.Zira yevmiye ile çalışan bir insana bir saatlik bir hazinenin kazılmasında ve ortaya çıkarılmasında trilyonların verilmesini düşünmeyip,yevmiyesinden üç-beş kuruşun kesileceğini düşünmek hiç mantıklı olur mu?
Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır.”
Herşeyden önce namaz Allah’ın bir emridir.O’nun tarafından emredilen bir ibadetin yapılması,insana değil usanç,zevk ve şevk vermelidir.
İnsana nefsin ve şeytanın aldatmacasıyla çok ve bir ömür görülen namazda aldanılan nokta şudur;
Tıpkı elli sene yiyeceği yemeği bir anda gözünün önüne getiren bir insan,bir kaç kamyon dolusu yemeği nasıl yiyeceğim diye şimdikini değil,yılları düşünmesi gibi,gözünde büyütmüş olur.
Oysa dün geçti,yarına ise elimizde bir senet yoktur ki,ona çıkalım.O halde bulunduğumuz vaktin namazıyla mükellef olduğumuzu düşünüp,edasına çalışalım.
Her şeyden önce ömrümüz ebedimidir?
Sabırsız olan nefis,dünya meşguliyetini de düşünüp,kendisine bahane aramaktadır.
Oysa kısa hayata karşı,ebedi hayat için bir saatlik bir meşguliye çok mudur?
Her gün yirmi dört altın mesabesinde bize yirmi dört saat veren Rabbimiz,yine sonuçta bizim için olacak olan bir saati namaza vermemizi,dünyada rahata,ahirette büyük bir sermayeye kavuşmamızı istemektedir.
İnsan kendisine sormalıdır;
Şimdiye kadar kıldım ne kaybettim veya şimdiye kadar kılmadım ne kazandım?
Farzı muhal olarak;Bir hesabı ve sorgusu ve de cezası olmasa bile,kılanın ruhen rahatlamasıyla beraber,ne zararı vardır.
Bir de hesabının var olduğunu Allah ve rasulü söylemiş iken,kesinlilik söz konusu iken vay o zaman yapmayanın haline!!!
Namazını kılan bir insan,o gününü hayırla kapatır.
Müslüman olan Taifliler Peygamber Efendimize gelerek kendilerinin namazdan muaf tutulmalarını isterler.
Peygamber Efendimiz ise onlara cevaben şöyle buyurur:
“Rüku (Namaz) olmayan dinde hayır yoktur.”(Müsned)
Namaz olmayan bir hayatta,namaz olmayan bir ailede,namaz olmayan bir toplumda hayır yoktur.
*Hz.Ebubekir de:”Allah’a yemin olsun ki;namaz ile zekatı birbirinden ayıranlarla mutlaka savaşacağım.”der.
Namaz kılmamanın dünyevi cezası Hanefi mezhebinde;Hapis cezası ile cezalandırılırken,Maliki ve Şafii de;Öldürülür ve yıkanarak müslüman kabristanına gömülür.Hanbeli de ise;öldürülür ve yıkanmaz.
Başa gelen musibetlerin çoğu,Allah’a karşı görevlerin yapılmamasından veya aksatılmasından kaynaklanmaktadır.
Birinci dünya savaşındaki mali ve bedeni musibetin bir sebebi de;Zekat-Oruç ve namazda gösterilen ihmalin bir sonucudur.
*Lokmanın oğluna,İbrahim Peygamberin hicazın güvenliği için namazdan söz etmesi,Tur-u Sina’da Allah’ın Hz.Musa’dan namaz kılmasını istemesi işin ciddiyyetini göstermektedir.
“Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.”
Hadis-te:”İslâ beş temel üzerine bina edilmiştir.’buyrulmaktadır.
*Peygamber Efendimiz Muaz bin Cebel’i Yemen-e gönderirken;O ehli kitaba önce namazı emretmesini söyler.
*Âhirette cehennemliklere suçları sorulduğunda ilk ifadeleri;Biz namaz kılanlardan değildik.”derler.
“Öyle ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda, Allah’ı tesbih edin.
Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tesbih edin.”
Burada dört vakit ve asr suresinde de ikindi ile beraber beş vakit olarak emredilmiştir.
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Âyetiyle yaratılışn gayesi namaz olduğu belirtilmiştir.
Zira Peygamber Efendimiz savaşda bile namazı terketmemiş,ve de cemaatla namazla emredilmiştir.
“(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”
Toplumda şöyle yanlış bir inanış var;‘Çalışmakta ibadettir.’
Oysa bir çocuk okula kaydolmadan nekadar başarılı da olsa,onun karnesine başarı olarak kaydolmaz.
Bir de ibadet ayrıdır,namaz ayrıdır.İbadet müstehab olan güzel hareketler olup,sevap kazandırır ancak namaz mecburi ve farz olup,yapılmadığında büyük günah kazandırır.
Rabbimiz ibadeti namaz şartına bağlayıp,sonucunda yapılacak veya her iki namaz arasında helal ve meşru olarak yapılacak işlerin ibadet olduğunu belirtmiştir.
Mesela bir insan tüm dünyadaki insanları yedirse ve içirse,böyle bir iyilikte bulunsa;bu iyilik küçümsenmeyecek bir iyiliktir.Ve bunu sadaka ve iyilik niyetiyle yerine getirse,vermediği bir milyar zekatın yerini doldurmaz.
Veya kılacağı iki rekatlık sabah namazının farzının yerine geçmez ve de onun günahını affettirmez.
Tıpkı memurun maaşının dışında ekstradan yapılan yardımlar gibidir.Memur olunmadığı takdirde maaş olmadığından,ek yardımlarda otomatikman kaldırılmış olur.
Yevme lâ yenfeûda kalb-i selim isterler
Sanma ey hâce ki,senden zer-ü sim isterler
Kıyamet günü altın gümüş değil,selim kalb isterler.

MEHMET ÖZÇELİK
19-01-2009

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015