UMRE HATIRALARI

UMRE HATIRALARI
29 Temmuz 2011 tarihinden 2-Eylül tarihine kadar Ramazan Umresini yapmak üzere geçte olsak Mukaddes topraklara doğru yola çıkmak nasip oldu.
Veysel Karani Karan köyünden kalkarak Medine’ye geldi,Efendimizin evine uğradı ancak mescitte olmasına rağmen O’nu görmedi.Annesine verdiği hemen gelme sözü bir bahane oldu.
İçindeki O’na olan ateşi söndürmek istemedi.Yanmayı,O’na olan hasreti sonuna kadar sürdürmeyi tercih etti.O’na olan susuzluğunu gidermek istemedi.Hayatının sonuna kadar hep susuz kaldı.
Hep yandı..hep yandı.Yanmakla kalmadı kıyamete kadar nicelerini de kendisiyle beraber yaktı.Sadece yanan değil,yakan da oldu.
Bizde belki O’na olan 50 yıllık hasreti gidermek için yola çıkmıştık ancak bir yandan da 50 yıldır biriken kafamızdaki,kalbimizdeki ve duygularımızdaki nice odun ve kömürleri O’nun nuruyla yakmak ve nura dönüştürmek istiyorduk.
O alemlere nur olduğu gibi,nice gönülleri nurlandırmış,kararmış kalpleri aydınlatmıştı.
-Ana rahminden bu dünyaya,bu dünyadan âhirete bir gidiş gibi,umre de farklı bir formata geçiş,bir dönüm noktasıdır.
Hayata güzel bir başlangıç olduğu gibi,-Hitamuhu misk- ile hüsnü hatimeye güzel bir vesile oluyordu.
-Umre hayali de olsa,hakikatların cereyan edip geçtiği yerlerde yapılan bir seyahattir.
Kâinatın merkezine yolculuğumuz başlamıştı.
İHRAM
İhram,kişinin bir şeyi kendisine haram kılması demektir.Haram olanlar zaten yasak olduğu gibi,ihramla helal olanlar da haram kılınıyor,bir sorumluluk ve ağır bir yük altına giriliyordu.
İhram giyildiği andan çıkarıncaya kadar hep ağırlığını ve sorumluluğunu hissettirdi.
Ka’be ve Mekke başlı başına kişi üzerinde bir ağırlığını,mükellefiyetlerini hissettirdiği gibi,ihramda dış alemle olan bağlantısını kesiyordu.Rabbe karşı geride bir şey bırakmadan tam bir yönelişe hazırlıyordu.
Koku sürünülemeyecek,bir ot bile koparılamayacak,hoşa giden gitmeyen, dünyaya aid her şeyden ilişkisini kesecekti.İhlasla Allah’a yönelişe bir hazırlık yapılmaktaydı.
İhramlı için bir sit alanı oluşuyordu.
UMRE
Umrede aslolan birdir.Nafile nevinden fazla yapılabilir.
İhramda nefsin gemlenmesi ve susturulması vardır.Sabra mazhariyet dileyenler bu umre manasını görmek için gerçekleştirebilirler.
Ancak ihramsız ibadet mesela sık sık tavaf etmek,ka’beyi seyretmek,ziyaretlerde bulunmak,şükre vesile olması ve şükre mazhariyeti tahakkuk ettirdiğinden tercih edilir.
İhramdaki fark ise;Hz.Hacer’in sabrı olan Sa’y vardır.
Tavafta ise,Hz.İbrahim’in sevinci vardır.Kâinatla beraber bu sevinci paylaşmak vardır.
Hareket var,bereket var.Mahşer var,korku ve ümit beraber var.
Kişinin Rabbiyle birebir oluş anı,kavuşma zamanıdır.
MEKKE
Allah Mekke’yi övmüş ve oraya tecelli etmiştir.
Mekke’de İbrahim peygamberin duası vardır.
Kur’an-ı Kerim-de:” İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilahi kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır.Ahirete iman edenler, ona da inanırlar.Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.”
Bu belde emin belde kılınmıştır.Tıpkı peygamberinin Emin olarak namlanması gibi.
“De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.”
“Bu güvenli şehre (Mekke’ye) andolsun ki,”
Mekke’de Allahın Celâl ismi tecelli etmektedir.
Orada büyüklük var,disiplin var,yükümlülük ve yorgunluk var,ciddiyet var,Allah ve kulunun dışında hiçbir şey yok.
Oradaki ibadet ferdi,bire bir,şerikleri reddeden bir ortam.
KA’BE
Ka’be ibadet yeri kılınmış,İbrahim peygamberin bereketle duasına mazhar kılınmış,oğlu İsmaille inşa etmiştir,kıble olmuştur.
Gitmeden önce şu tesbitte bulunmuştum;Memleketine kişi dünya işlerinden vakit bulursa ahret işlerine yönelirken,o beldelerde ahret işlerinden vakit bulursa dünya işlerine yönelinmektedir.
Kişi Mekke ve Medine’de adeta akıl ve kalbinden zincirle Ka’be’ye ve Mescid-i Nebeviye bağlanmış,sürekli çekilmektedir.
Yukarıdan beyti mamura, arşa,aşağıdan ferşe kadar bir uzantısı vardır.
Ka’be’yi görürken,seyrederken,tavaf esnasında ve düşünürken,hep şu hadisi kudsi hatırladım;
“El-azametü izari vel-kibriya-u rida-i”-Azamet benim izarım,Kibriya benim ridamdır.-
Azamet ve kibriyası her şeyi kuşatmıştır.Ka’be bu manayı göstermektedir. Azamet ve kibriyanın bir simgesidir.İzzet ve azameti cemeden makam.Allahın izzet ve azametini görmek isteyen ka’be-ye bakmalıdır.
Şiddeti zuhurundan gizlenmiş,azameti kibriyasından ihtifa etmiş.
Mekke’de her şey Ka’be odaklı,ka’be hakim,saatler ka’beye göre ayarlı,Ka’be saati orada çalışmaktadır.Uyuma,yeme,kalkma,çalışma hepsi ka’be üzerine bina edilmiş.
Ka’be dört duvardan oluşmuş nasıl bir hakikata sahip ki,kendisine nasıl bir hakikat yüklenmiş ki;insanların gönüllerini,bedenlerini,mallarını,ailelerini dünyanın her tarafından getirip etrafında toplamakta ve döndürmektedir.
Hz.Hacer nasıl bir samimiyet ve teslimiyet göstermiş ki,Allah O’nun koşmasını insanlara ibadet olarak emretmiş,her bir işleri dinin temel taşlarını oluşturmuştur!
-Ka’be her insana bir haşyet veriyor.
Bir yandan paratoner,bir yandan rahmet kapısı,diğer yandan dünyanın bir denge unsuru.Köprülerdeki güç dengesini,güçlendirici özelliğini oluşturmaktadır. Alemleri ve dünyayı sarsılmaktan vikaye etmektedir.
Beytullah yani simgeselde olsa Allah’a ev oluyor.İsmiyle ve zatıyla oraya ve oradan tecelli ediyor.
Hacer-i Esvedle,Makamı İbrahimle,Safa ve Merve ile onu takviye ediyor.
Simge ve simgesel bir hakikat.Hakikatların hakikatı.
Harem dairesi O’nunla başlıyor.Mahrem olan O’na has olan.Dokunulmazlığı var.Herkesin giremediği,her şeyi rahat yapamadığı mahrem daire.
Mescid-i Haram ibadetle taçlanmış ulvi mekan.
Allah’a ibadet ve duaların yükseldiği metafor,miraç ve asansör.
Dünyada O’na giden en kapsamlı ve özel yol buradan geçmektedir.
Efendimizde miraca buradan yükselmişti.
Ka’be kâinat atomunun çekirdeği,ka’be çekirdeğinin çıkarılıp alınmasıyla kâinat bomba olup patlayacaktır.
Ka’be-de dolayısıyla Mekke-de her şey hareket halinde,hayatın bir faaliyet ve hareket olduğu her yönüyle görülüyor.
Burada hareketin ve hareketliliğin olmaması demek,hayatın durması ve olmaması demektir.
Hayatın devamı hareket ile sürdürülmekte ve sağlanmaktadır.
Cİ’RÂNE OLAYI
Ci’rane olayı Müslümanların mal ile imtihan edilmeleri sonucu ortaya çıkan ibretlik olayları bizlere anlatmaktadır.
İhrama girme yerlerinden biri olan Cirane Mekke-ye 29 km mesafede olup, Rasulullahı dinlemeyen sahabenin düşmüş olduğu mahcup durumu göstermektedir.
Kur’an-da Talutla Calut arasında geçen savaşta,Müslüman taraf olan ve Davut peygamberinde içinde bulunduğu Talut kavminin suyla imtihanı gibi,Ciraneliler de Huneyn gazvesi sonrası beklemeyip hemen kendi aralarında ganimeti taksim etmiş,daha sonra Müslüman olan altı bin müşrikin ganimetten pay alma durumlarını düşünememişlerdi.
“Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.
(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.
Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.”
Peygamber Efendimiz burada on gün kadar, sayısı büyük bir miktar tutan esirleri ve bol miktardaki ganimeti askerleri arasında taksim etmeksizin bekledi. Maksadı, müslüman olarak gelip kendisine müracaat edeceklerini ümit ettiği Hevâzin heyetine esirleri ve ganimet mallarını iade etmekti. Fakat Hevâzinliler gecikti. Bu arada henüz yeni müslüman oldukları için Islâmî bir suura iyice erememis ve mal hırslısı olan bazı bedevîler ile bir takım münâfıklar, ganimetleri kendilerine dağıtması konusunda Hz. Peygamber’i zorladılar; hatta kaba tavırlarla O’nu rencide ettiler.”
MEDİNE
Medine-de Mekke-nin aksine;Cemal ismi tecelli etmekte, muhabbet, yakınlık, dinlenme ön plana çıkmaktadır.
Medine Efendimize kucak açtığı gibi,bu günde Efendimiz adeta gelenlere kucak açmaktadır.
“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Medine iman ve hicrete hazır hale gelirken,onun dışındaki yerler kılınçla fethedilmiştir.
Allah Medineyi Dâr ve İman olarak isimlendirmiştir.Buda O’nun fazilet ve senasına işarettir.
Mekke-ye ev sahipliğini Allah yapar,kalpleri ka’beye bağlar ve İbrahim Peygamberin bereket duasına mazhar olurken,Medine-ye ev sahipliğini Efendimiz yapmakta ve Mescid-i Nebevi ile kalpler oraya bağlanmaktadır.
Mescid-i Nebevi takva üzerine tesis edilmiştir.
“Onun için kesinlikle orada namaza durma! Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Onun içerisinde tertemiz olmayı seven kimseler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.”
Mescid-i Haramdan sonra en faziletli bir mesciddir.Efendimizde bunu hadisleriyle teyid etmiştir.
Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz. diğerlerinde kılınan yüz bin namazdan daha faziletlidir”
“Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz. Mescid-i Aksâ’da kılınan bin namazdan daha hayırlıdır”
“Benim mescidimde kılınan bir namaz -Mescid-i Haram hariç- diğerlerinde kılınan yüz namazdan daha faziletlidir”
“Benim mescidimde kılınan bir namaz -Mescid-i Haram hariç- diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir. Mescidi Haram’da kılınan bir namaz da benim mescidimde kılınan yüz namazdan daha faziletlidir”
Benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Aksa’da kılınan dört (yüz) namazdan daha faziletlidir”
Mescid-i Aksâ’da kılınan bir namaz -Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi hariç- diğer mescidlerde kılınan bin namaz kadar sevaptır”
-Ve peygamberler mescidinin sonuncusudur.
-Esenlik yurdudur.
“Seni o yerden (Mekke’den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu yapabilselerdi, senin ardından orada pek az kalırlardı.”
“De ki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”
Medine-de Mekke gibi harem bölgesidir.
Hadiste;“Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim kevser üzerindedir”buyurulur.
Allah rasulüne hicret için burayı tercih etti.
Efendmize rüyasında hicret edeceği yerin hurmalıklı bir yer yani Medine olduğu önceden gösterilmişti.
Efendimizin bereket duasına mazhar olmuş bir yerdir,Mekkeden bile…
Bu gün bu bereket manası görülmektedir.
-Efendimiz Medine-deki zorluğa sabredene şefaatı ve Müslüman olduğuna dair şahitliği müjdelemiştir.
-7 hurma yemekle zehir ve sihirden korunulacağını bildirmektedir.
Hurması bile şifadır.
-İki melek tarafından korunmaktadır.
-Böylece şeytan bu beldede putlara ibadet edilmekten ümidini kesmiştir.
Çünkü hep Efendimizin duasına mazhardır.
“Allah’ım! Bize Mekke’yi sevdirdiğin gibi daha fazlasıyla Medine’yi sevdir.”
“Allah’ım! Medine’yi Mekke’nin iki katı bereketli kıl.”
-Taun ve Deccaldan korunmuştur.
-Şehitler ölmezse,onlardan kat kat üstün seviyede olan Peygamber Efendimiz hiç ölür mü?
O diridir.Hadiste:”Allahın gezici melekleri vardır.Ümmetimden selamları bana ulaştırır.”
“Peygamberler kabirlerinde (mükellef olmaksızın)namaz kılarlar.”buyrulur.
“Bana salat getiriniz.Muhakkak ki salatınız bana olduğu gibi ulaştırılır.”
UMRE SONRASI HAYAT
Umreden sonra artık hayat iki kısımda ele alınabilir.Umre sonrası hayat farklılığını fark ettirmelidir.
Elbette Mekke-Medine,Umre ibadetleri birer boyacı küpü değildir ki insanları batırıp çıkararak değişime tabi tutmuş olalım.Birden bu durum görülmese de göz önünde bulundurularak yılların biriktirdiği yanlışlıklar yerini doğrulara bırakmalıdır.
Hayatı isyanla ve boş geçmiş bir insanın bir anda değişmesi elbette mümkün değildir.
Ömrü saniyi ahiret yolunda harcamalı,bir ahiret adamı olmalıdır.
Efendimizin nurundan daha çok istifade edilmelidir.
O’nun nurundan uzak olanlar ve kalanlar,madden ve manen zulümat içerisindedirler.
Efendimiz trafodan evlere veya barajdan şehirlere giden enerji haltlarının ve elektriklerin ara sigortası,ana dağıtım merkezini oluşturmaktadır.
Enerji O’na yükleniyor ve O’da yüklüyor.Oradan asırlara dağılıyor ve dağıtılıyor.Bir emniyet sigortası oluşturuyor.Aksi takdirde fazla gelen voltajı insanlar yüklenemeyecek,sigorta atıp yanma olacaktır.
Ağır riskiyle beraber Efendimiz bunu yüklenmiştir.
O’ndan gelmeyen ve alınmayan enerji kaçak enerjidir ve tehlikelerle doludur.
Diğer peygamberler İlahi Enerji Dağıtım Şirketleri (iedş) sözleşmeleri bittiğinden dolayı kapanmış,elektrik ve enerji vermemektedirler.Kaçağa girmektedir.Cezayı gerektirmektedir.
Efendimiz kıyamete kadar gönüllere ve gözlere nur olacak olan bu dağıtımını hala sürdürmektedir.
Yapılacak iş sadece hayat fişini O’nun pirizine takmaktır.
O’nun dışındaki bütün pirizler devre dışıdır.
Güneş bile nurunu O’ndan almaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
09-09-2011

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015