İLK İNSAN VE ÂDEM

İLK İNSAN VE ÂDEM

Âdem –den başka Âdem düşünenler acaba şunu da düşünmüşler midir?

Bakara suresinin başında geçen, Allah-ın bir halife yaratacağını meleklere bildirmesi, hangi Âdem içindir?

Cennette yasak olan ağaca yaklaşan kimdir?

Cennette bulunanlar Âdem ve Havva-nın dışında bulunmakta mıdır?

Bulunmakta ise neden onlardan ve de yaptıklarından haber verilmemektedir?

Kendisine secde ve hürmet edilen Âdem kimdir?

Neden çoğul değil de, tekil olarak söylenmiştir?

Cennetten ihraç edilip çıkarılan Âdem ve Havva hangi Âdem ve Havva-dır?

Onlardan başka ihraç edilen var mıdır?

Eğer başka Âdem ve Havva varsa, neden onların çocuklarından ve icraatlarından, yaşantılarından bahsedilmemektedir?

Şeytan Âdem ve Havva-yı mı yoksa bir çok Âdem ve Havvaları mı kandırmıştır?

Kendisine 10 suhuf gelen Âdem kimdir?

Diğer Âdemler de peygamber midirler?

Peygamberimizin Âdemi veya atası kim olmuş oluyor?

Kendisine eşyanın ismi talim olunan Âdem hangi Âdemdir?

İnsanların şeceresi başlangıçta bir mi yoksa bir çok Âdemlere mi dayanmaktadır?

Yahudilere iç yağı haram ve bizlere helal iken, neden ilk yaratılışta önceki ikiz olarak dünyaya gelen kardeşlerin çaprazlama olarak evlenmesi bu hükme tabi olmasın?

Nitekim ilk yasak kendisiyle beraber dünyaya gelenle evlenmek idi.

Kabilin Habil-i öldürme sebebi de, kendisiyle beraber yaratılmış olan kız kardeşinin Habil-le evlenmesini istememesinden kaynaklanmıştı.

Nitekim bir zamanlar bizde yabancı para bulundurmak ve hala o adla söylenen kaçak çay bulundurmak yasak ve cezayı gerektiren bir durum iken, bu gün bu durum serbesttir.

Mâide Sûresinin 48. âyetinde , “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” buyurulur.

Bediüzzaman bu konuda: “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.”[1]

-“Herbir nev’in bir âdemi ve bir büyük pederi olduğundan, silsilelerdeki tenasülden neş’et eden vehm-i bâtıl o âdemlerde, o evvel pederlerinde tevehhüm olunmaz. Evet, hikmet, fenn-i tabakatü’l-arz ve ilm-i hayvanat ve nebatat lisanıyla, iki yüz bini mütecaviz olan envâın âdemleri hükmünde olan mebde-i evvellerinin herbirinin müstakillen hudûsuna şehadet ettiği gibi mevhum ve itibarî olan kavanin ve şuursuz olan esbab-ı tabiiye ise:
Bu kadar hayret-feza silsileler ve bu silsileleri teşkil eden ve efrad denilen dehşet-engiz hadsiz makine-i acibe-i İlâhiyenin tasnî ve icadına adem-i kabiliyetleri cihetiyle, herbir fert ve her bir nevi, müstakillen Sani-i Hakîmin yed-i kudretinden çıktığını ilân ve izhar ediyor. Evet, Sâni-i Zülcelâl herşeyin cephesinde hudûs ve imkân damgasını koymuştur.”
[2]

Veda hutbesinde ; “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.”

Aklına güvenip izah etmeye çalışanlar maalesef kendi akıllarında boğulmaktadırlar.

Her zaman Kur’an bize yeter deyip, başka kaynak tanımayanlar maalesef bu konuda Kur’an-ı kabul etmemektedirler.

Akıllarında başka delil aramaktadırlar.

O akılda bari akıl olsa, ne gam…!!!

Maalesef manalar kelimelere feda edilmektedir.

-İnsanlık tarihinin sabahı Hz. Âdemle, kuşluk vakti Hz. Nuhla, Öğle Hz. İbrahim-le ve İkindi Efendimizle başlar.

-Âdemden önce yer yüzünde şuurlu varlık olarak cinlerin olduğu ittifaken sabittir.

-Allah her şeyi bir Âdem-den yaratmıştır.

Her bir nevi mahlukun bir Âdemi bulunmaktadır.

Bitkilerin, hayvanların ve de cinlerinde vücuda gelmesinde bir ilk Âdem bulunmaktadır.

İnsanların da kendisinden var olduğu bir Âdemleri bulunmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde;

“Hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa dâima yüzünü, gözünü, kanadını  temizlemekle bize abdesti ve nezâfeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-âdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sâir kabileler ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette kıyamette ecsad-ı insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misâldirler. “[3]

 

-“Nev’-i beşerin en yüksek, en müstakîm, en sâdık bu dört tâifesi; Âdem (A.S.) zamanından beri hadsiz hüccetler, mu’cizeler, kerâmetler, deliller, keşfiyatlar ile bütün kuvvetleriyle dava edip ve beşerin ekseri onları tasdik ettikleri hakîkat-ı tevhid, elbette Güneş gibi kat’idir.” [4]

-Evet Âdem (A.S.) zamanından beri, beşeriyette iki cereyan-ı azîm birbiriyle çarpışarak gelmiş. Biri, istikamet yolunu takib ile ni’met ve saadet-i dâreyne mazhar olan ehl-i nübüvvet ve salahat ve îman; kâinatın hakîki güzelliğine ve intizam ve kemâline mutabık olarak istikamette hareket ettiklerinden, hem kâinat sâhibinin lütuflarına, hem iki cihanın saadetine mazhar olup beşeri, melekler derecelerine, belki fevkine terakki ettirmeğe vesile olarak dünyada îman hakîkatlariyle ma’nevî bir Cennet, âhirette bir saadet kazanıp ve kazandırmışlar.

İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı bir vesile-i azap ve elemler toplayıcı bir âlete çevirmesinden, insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp dünyada zulümlerine mukabil gadab-ı İlâhî ve musîbet tokatlarını yemekle beraber, dalâleti cihetinden, akıl alâkadarlığiyle kâinatı bir hüzüngâh ve matemhâne-i umûmîye ve zevalde yuvarlanan zîhayatlar için bir mezbaha, selh-hâne ve gâyet çirkin ve karışık görüp ruhu, vicdanı dünyada bir ma’nevî Cehennemde olup, âhirette dâimî bir azab çekmeğe kendini müstehak eder.”[5]

MEHMET ÖZÇELİK

12-04-2016

 

 

 

 

[1] Sözler, s. 454.

[2] Muhakemat, Sayfa 110.

[3] Şualar | İkinci Şuâ |40.

[4] Şualar | OnBeşinci Şuâ | 550.

[5] Şualar | OnBeşinci Şuâ | 551-2.

 

Loading

No ResponsesNisan 21st, 2016