ALLAH BENİ NİYE YARATTI

ALLAH BENİ NİYE YARATTI
-Ne yani! Sana mı soracaktı?
Bu latifeden sonra, Birkaç sebepten;
Hadis-i Kudsi de;- “Ben gizli bir hazine idim, mahlukatı yarattım tâ ki kendimi bileyim ve bildireyim.”
-Sanatkâr sanata sormaz, yapar. Mesela bir telefon sahibine ; Beni niçin yaptın? –deme hakkı var mıdır?
Topraktan dala pamuk takıp, oradan boyayla karıştırılarak yapılan kumaşın ne olacağını ona mı soralım yoksa onu yapacak olan mahir terziye mi?
O mahir terzi bütün bilgi ve tecrübeleriyle onu ölçer, biçer, keser ve de diker.
İyi olur değil mi?
Yoksa yanlış mı yapıldı?
-Allah varlıklar içerisinden kabiliyetli olanları seçmek amacıyla yarattı. Aksi takdirde o kabiliyetlere haksızlık yapılmış olacaktı.
Mesela senin gibi değerli bir insanın bir anlık yaratılmadığını düşünsene..
Olmamış olmanız ne kadar eksiklik olurdu değil mi?
Afrika-da altın arayıcıları koca dağı elekten eleyerek, birkaç gramlık altını seçmeye ve bulmaya çalışırlar.
Allahın da altın değerinde olan insanları, diğerlerinden ayırmak için seçmesi ve yaratması onun adaleti ve yerinde değerlendirmesi değil midir?
Müşahhas olarak düşünecek olursak, Peygamber Efendimizden tüm peygamberlere ve değerli şahsiyetlere kadar, bunların yaratılmamış olması büyük bir eksiklik olmayacak mıdır?
-Geldin de memnun kalmadın mı?
Taş, ot, hayvan olsan hoşuna gider miydi?
Her ne kadar hiçbir şeyi bilmiyor olarak kalsan bile…
Bir terziye, bir marangoza o eşya kendisi hakkında ondan daha fazla ne düşünebilir ve yapabilir?
Yaparken sana mı danışsaydı?
Ne buyururdun?
Mesela telefonun ilk maden halini düşün. Ve ona ney ve nasıl olmak istersin diye sor.
Ne kadar ve ne diyebilir?
Her şeyden önce sanatkâr sanatını, sanattan daha iyi bilir.
Nasıl olacağına da sanat değil, sanatkâr karar verir.
*********
Bediüzzaman bu konuda; “Cenab-ı Hak seni ademden vücuda ve vücudun pek çok eşkal ve vaziyetlerinden en yükseği müslim sıfatıyla insan sûretine getirmiştir. Mebde-i hareketin ile son aldığın sûret arasında müteaddid vaziyetlerin, menzillerin ve etvâr ve ahvâlin herbirisi sana ait nimetler defterine kaydedilmiştir. Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman şeridine elmas gibi nimetler dizilmiş, tam bir gerdanlık veya nimetlerin envâına bir fihriste şeklini veriyor.
Binaenaleyh geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve vaziyetinde, etvârında, ahvâlinde: “Nasıl bu nimete vâsıl oldun? Ne ile müstehak oldun? Ve şükründe bulundun mu?” diye suale çekileceksin. Çünkü, vukua gelen haller suale tâbidir. Amma imkânda kalıp vukua gelmeyen şeyler suale tâbi değildir. Geçirmiş olduğun ahvâl, vukuattır. Gelecek ahvâlin ademdir. Vücud mes’uldür, adem ise mes’ul değildir. Öyle ise, mâzide şükrünü edâ etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.” Mesnevi-i Nuriye
*Ey insan-ı müştekî! Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin, hayatı tattın, câmid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün, ve hâkezâ…

Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücut mertebelerine mukàbil şükretmeyerek, imkânât ve ademiyat nev’inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden, bâtıl bir hırsla Cenâb-ı Haktan şekvâ ediyorsun ve küfrân-ı nimet ediyorsun?

Acaba bir adam, minare başına çıkmak gibi âli derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin:“Niçin o minareden daha yükseğine, çıkamadım ?” diye şekvâ ederek ağlayıp sızlasın ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfrân-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder; divaneler dahi anlar.”
MEHMET ÖZÇELİK
12-05-2016

Loading

No ResponsesMayıs 25th, 2016