BATI VE TÜRKİYE

BATI VE TÜRKİYE

Dünya tek kutuplu medeniyete doğru ilerlemektedir.

Bu medeniyet içerisinde en etkili olacak olan İslam medeniyetidir. Zira Batı medeniyeti Sefahat ve Rezalet üzerine, egoist ve menfaat üzerine bina edildiği içindir ki; başka Medeniyetleri yutmakla beslenmektedir. Elbette geriye mazisi parlak olan İslam medeniyeti hâkimiyetini sürdürecektir.

-Maddi olan savaş bugün yerini manevi ve sanal savaşlara bırakmaktadır.

Sınırlar kalkmaktadır.

Sanal olarak insanlar birbirlerine hakimiyetini sürdürmektedirler.

En uç ve yüksek noktası ise başta enerji olmak suretiyle enerji hakimiyetleri, daha çok gelir elde etme, devletleri ve milletleri kendi kontrolü altına alma sevdasıdır.

Kültürel olarak topluma, Hakimiyet toplumu biçimlendirme, toplumu şekillendirme yönünde hareket edilmektedir.

Şudur ki; toplumlar bir yandan refahın vermiş olduğu saadetin, huzurun, bolluğun, bereketin vermiş olduğu sebeple bir kısım insanlar safa içinde gider, olumsuz bir çizgi takip ederken, diğer taraftan geçmişi baz tekrar değerlerin adeta yumurtanın çatlaması ile ortaya çıkması gibi değerlerin hakimiyeti devreye girmektedir.

Dinin kutsal değerleri, Başörtüsü gibi bu değerler ön plana çıkmış olmaktadır. İnsanlar böylece iki şey için mücadele etmektedirler; geçmişte sahip oldukları değerlerin muhafazası ve aynı zamanda maddenin hakimiyetidir. Güzel olan nokta şudur ki; İslam dünyasında Müslümanların içerisinde bazı aksaklıklar ile beraber materyalizmin ortaya çıkması, geçmişteki eksikliklerin, fakirliklerin telafi edilmesine çalışılması ile beraber bir israf söz konusudur.

Ve madde hakim olsa da manası ile beraber gitmektedir. İnşallah madde manaya da bir adım ve bir basamak oluşturmaktadır. Zira bu zamanda İslam’ın terakkisi maddeten terakki diyen Bediüzzaman; kontrollü olaraktan maddi gelişmenin de İslam’ın temelinde bir derece harç olmasını, ona bir basamak olmasını, bir adım olmasını tavsiye etmiş olmaktadır.

Yani İslamiyet bir terakki aracıyla yükselmeye vesiledir. Böylece madde esas değil ancak manaya bir basamak oluşturmuş olmaktadır.

Medeniyetler çatışmasının da işte bu değerlerin çatışması, bu geçmişten gelen değerlerin korunması ile beraber, değerlerin aynı zamanda değersizlerle mücadelesi, Tıpkı imanla Küfrün farklı versiyonları ve dalları olaraktan kendisini göstermektedir.

Adem’den beri süregelen mücadele aynen bu zamanda da hem sanal alemde hem teknolojik alemde devam etmektedir.

Hem petrollerin ve enerjiden kaynaklanan hakimiyetin ve en önemlisi de değerlerin korunması ve ön plana çıkması yönünde kendisini göstermektedir.

-Batı medeniyeti dışı sus içi pis bir medeniyettir.

Şu an Batı medeniyeti her zamanki gibi başkasını yutmakla beslenir.

Vermeden alan Batı bugün daha iyi beslenmek ve yutacaklarını daha iyi beslemek amacıyla vererekten almaktadır.

***********************

Medeniyetler çatışması kitabının 98 sayfasında Mustafa Kemal ile ilgili olarak şu söylenir; Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarından yeni bir Türkiye yaratmış ve ülkeyi modernleştirmek yani batıya ulaştırmak için büyük çabalara girişmiştir. Bu yola baş koyan Atatürk ülkenin İslami geçmişini reddederek Türkiye’yi parçalanmış bir ülke durumuna getirmiştir. Bir yanda dini gelenek görenek ve kurumları İslam’a dayanan ama Diğer yanda da ülkeyi Modernleştirmek ve Batı ile bir yapmak isteyen yöneticilere sahip bir ülke yirminci yüzyılın sonunda Dünya.

Batılı kimlikle değiştirmeye çalışmaktadır.

Reddetmecilik, toplumu gittikçe küçülen dünyada tecrit etmek gibi ümitsiz bir çaba içine sokmaktadır.

Bir kültürü yok edip onun yerine bir başka medeniyetten alınan bütünüyle yeni bir kültüre geçirmek gibi güç ve sarsıcı bir çaba gerektirmektedir.

Üçüncü seçenek modernleşmeyi, toplumun yerli kültürünün temel değerleri uygulamaları ve kurumlarını koruyarak gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu tercih kolayca anlaşılabileceği gibi batılı olmayan elitler arasında en popüler olanıdır.”

-Dünya hızla bir oluş ve Diriliş içerisine gitmektedir.

Bununla beraber bu doğumu engellemek amacıyla kaoslar oluşturulmakta özellikle İslam dünyası içerisinde.

Birbirlerine düşmeleri için her türlü fitne unsuru devreye konulmaktadır.

Dinlerin ve kültürlerin Yükselişi hızlı sürmektedir.

Bu arada Hristiyanlık da gittikçe çöküşe gitmektedir.

– İslamiyet dünyaya hakim olmaya çalışırken, inanç sistemiyle ve getirdiği değerler ile dünyaya Hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. İslam dünyasına yapılan bütün bu saldırıların temelinde aslında İslamiyeti engellemek değil belki hıristiyanlığın çöküşünü geciktirmeye çalışmaya yönelik faaliyetlerdir.

Müslümanlar birbirleriyle kırdırılmaya çalışılmaktadır. Etnik gruplar, faaliyetler, alevi-sünni, Atatürkçü olan ve olmayan diyerekten farklı fikir akımları oluşturulmaya ve böylece İslam içten yıkılmaya çalışılmaktadır.

Adeta 50 yıldır uygulanan plan devreye konulmuş ve İslam dünyası böylece içeriden çökertme yoluna gidilmiştir. En azından hiç olmazsa sulandırmaya çalışılmıştır. Müslümanların zihinleri bulandırılaktan böylece bir keşmekeş içerisine düşmeleri sağlanmıştır. Ancak bütün bu yapılan menfi ve olumsuz faaliyetler İslamın yükselişini engellemekte değil, belki yavaşlatma yoluna gidilmektedir.

İslam Yükselişte, Müslümanlar Uyanış içerisindedir.

Evet Müslümanlar büyük bir bedel ödemektedirler. Ancak bu bedel ödenirken bir yandan da maddi ve manevi olaraktan nüfusca dünya hakimiyetde bir gelişme içerisine gitmektedir. Müslümanlar dün petrole hakim oldukları gibi Petrol ile güçlerini ortaya koymuşlardır. Bugün aynı zamanda teknolojik açıdan da, enerji açısından da bir güç içerisine girme yolundadırlar.

100 yıl önce kaybetmiş olduğumuz Sanayi devrimi bugün teknoloji ile elde edilmeye çalışmakta, teknolojik gelişmeye ayak uydurmaktadırlar.

100 sene önce Sanayi Devrimini kaybettik şimdi teknolojiyi devrimini kaybetmeyelim. İslam dünyası kayıplarını telafi etme yolunda hızla ilerlemektedir. Dünya Global hale, tek bir devlet haline, tek bir sınır haline, tek bir köy, tek bir ev hatta tek bir hane haline gelmiş olmaktadır. Öyle bir hal ki; artık o durum bile geniş gelmekte, dünya bir oda haline gelmektedir.

-Batı adeta sülük gibi başkasını emmekle beslenmektedir ancak uyanan dünya ve Dünya beşten büyüktür diyen düşünce batının keyfini kaçırmaktadır.

Çalan batının çökmesi ile eskisi gibi sömürge durumunu kaybetmiş, Dünya Yeni Bir uyanışın eşiğinde olaraktan Avrupa’nın bir yandan ekonomik ve bir yandan kültürel baskısından kurtulma yoluna gitmektedir.

Hem ekonomisi ile de batı kaybetmeye mahkumdur.

-100 yıl önce Türkiye’nin farkedemediği körü körüne Batı saplantısı içerisine girmiş iken, bugün durum öyle değildir. Nitekim İslam dünyasından bir örnek olaraktan 1994 yılında Bir Suudi yetkili şöyle bir açıklamada bulunmuştur;

“Parıltılı ve yüksek teknoloji ürünü olarak ilgi çekici şeylerdir ama başka yerlerden ithal edilmiş fiziksel varlığı olmayan sosyal ve siyasal kurumlar ölümcül olabilir. İsterseniz bunu İran şahına sorun. İslam bizim için sadece bir din değildir aynı zamanda bir yaşam biçimidir.”

Yenileşmek istiyorum ama batılılaşmak değil. Bugün Batı müşterisi olmayan insanların kendisini reddetmesi ile artık iflasın eşiğine gitmiştir. Batı artık mallarını satamamaktadır. Eskisi gibi müşteri olunmamakta, dünya bir uyanışın eşiğindedir.

-Dünyanın bir çok yeri gibi Kıbrıs; orada hakikaten az petrol yok! Yani oradaki Petrolü elde etmek amacıyla özellikle İngiliz’in orada bir hakimiyeti var. Zaten yıllardır Aslında Kıbrıs’ı Biz fethettik ama aslında maddi olarak fethettik. Orada manevi olarak hala İngiliz’in hakimiyeti var. Birçok İngiliz ajanı ile beraber Kıbrıs’ta hakim. Onun için dünya aslında bir Hakimiyet kurma meselesi içerisinde.

Mesela Araplarda Ortadoğu’da bir petrol hakimiyeti var ama kontrolü Amerika’nın elinde… Bir diğer taraftan Rusya kontrolü eline almaya çalışıyor. Ortadoğuyu biçimlendirmek.. 100 sene önce nasıl biçimlendirdilerse, nasıl Abdulhamid döneminde 15 milyon metrekareye hakimdik, bugün ise 781 metrekareye hakimiz.

Bu sefer ne yapacak? İşte Huntington’un Medeniyetler Çatışmasındaki açıklamalar;

İşte o dünyayı küçük küçük devletler haline getirip kontrol edebilmek, düne kadar biz Rusya diyorduk. 70’lerde en önemli şey oydu. Böl- parçala- yut politikası vardı. Bugün aynı politika bu sefer Amerika tarafından yapılmakta, dünyayı küçük küçük lokmalara, bütün ekmeği dilimlere ayırıp ondan sonra lokmalara ayırmakta, ondan sonra rahat yutma yoluna gitmektedir.

Amerika bunu yaparken özellikle kültürel olarak hakim olmaya çalışıyor. Kültürel olarak ve bir yandan da gelişen teknolojisini ortaya koymuş oluyor. Önce bunun fikir yapısını geliştiriyor, kendi de fikir olarak dünyaya kabul ettiriyor. Ondan sonra da bir derece bunu uygulama alanı olarakta ortaya koyuyor.

İşte onun için bize de ne yapıyor? Yani Kendisi işi bedavaya getirmek amacıyla bizi bize kırdırmaya çalışıyor. Kültürlere ayrıştırıyor.

En çok başarmaya çalışmak istediği alan ise; Alevi Kültür çatışması.. 7 küçük pasta. Bunu daha geniş alana yayıp mesela Irak’da ve Suriye de Alevi hakimiyeti var. Maliki  onun temsilcisi. Böylece bunu ortadoğu’ya yayaraktan Sünni Alevi çatışmasını oluşturmak.

İster Azerbaycan olsun, Irak olsun, Suriye olsun, Belki Ürdün’ün bir kısmı olsun bu kesimi bir blok oluşturup, Diğer taraftan da İslam dünyasını başta Türkiye’yi olmak suretiyle, bir yandan Suriyeyi çekmek, bir yandan Birleşik Arap emirliklerini bu noktada kullanabilmek.

Diğer taraftan İsrail’in alttan alttan iç kaosları oluşturma yönündeki faaliyetleriyle  geniş bir alevin ortaya çıkmasına çalışıyor ki, bu da Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın; kıyametin 10 büyük alametinden birisi de Ortadoğu’da büyük bir ateş çıkacak, insanları önüne katıp götürecek.

İşte Amerika bunun gerçekleştirilmesi için faaliyet gösteriyor.

Yani oraya doğru gidiliyor. Müslümanların uyanık olması lazım yani kıyamete doğru gittiği doğru ama bu Kıyamet İnşallah sadece Müslümanların başında değil İsrail’in de, Amerika’nın da, Avrupa’nın da başında patlayacaktır.

Bugün Amerika ve Avrupa çöküşte. Bugün İsrail’de bu tehlikeyi biliyor. Yani hem nüfus olarak yükseliyor, hem de maddi manevi gelişme olarak yükseliyor. Hem dünyanın birçok değerli madenleri, Enerjileri orada, Avrupa’da bir şey yok. Asya’da, Ortadoğu’da Türk cumhuriyetlerinde…

Amerika ne yapıyor? Avrupa, İngiltere aynen 100 sene önce yaptığı sömürgeciliğini bugün de sürdürmek istiyor. Aynen asalak gibi, sülük gibi…

-Dünyada bir yandan da alttan alta İngiliz Amerikan çatışması da devam ediyor. Yani ikisi de ortadoğu’ya kendisinin hakim olmasını istiyor.

Aslında işi kurgulayan İngiliz, hâkimiyetini sürdürmeye çalışan ise Amerika. Biraz da İngilizlerde bu hazımsızlık var. Mesela İngiliz ne yaptı, Avrupa Birliği’nden ayrıldı. Başlı başına bir Hakimiyet kurmak istiyor, rakip kabul etmiyor.

Dünya Devleti olarak görüyor kendisini.

İslam dünyasını bölmüş, mesela haritaları çizmiş. Müslümanların hakim olduğu yerlere bakıyorsun ki, dünyanın yarısına yakınına neredeyse Avrupa hakim.

Sömürge ülkesi. Cezayir’de, Afrika’yı sömürmüş, şimdi ise gücünü kaybetme durumu var. Azalmadı fakat gücünü kaybetmekte.

Bugün Erdoğan’ın cümle küçük de olsa büyük etki yapan; Dünya beşten büyüktür, sözü, dünya bugün bunun yavaş yavaş farkına varıyor. Gerçekten Dünya beşten büyükmüş.

Böylece İslam dünyası, bir dirilişin bir uyanışın içerisinde, bende varmışım, gerçekten ben büyükmüşüm demektedir.

Bugün Hindistan az mı? Rusya az mı ama Amerika’nın borazanı ötüyor. İngiliz’in, İsrail’in borazanı ötüyor. Dünyada birçok onlarca ülke İsrail’i reddediyor, protesto ediyor ama bir yaptırım yok.

İşte o sebepden dolayı İsrail’de elçilik kurdu Amerika. Kudüs’ü de İsrail’e mal etmek üzere Kudüs’te elçilik kurdu. Zaten Trump’ı da onun için getirdiler. Ancak bu İsrail’in yok oluşuna sebeptir.

İsrail ve Abd müslüman ülkelerdeki kaostan besleniyor.

Türkiye’de ki dolar krizi gibi. Buradaki amaç krizden beslenen insanlar var. Hem içerde hem dışarda.

Tahtakale’de hiç tanınmayan bazı insanlar anormal derecede dolar alıyor. İşte krize sokmanın yolu.

Necdet Sezer Ecevit’e kanun kitabını fırlattı, bu olay basit bir olay ama birileri bundan kriz ortamı oluşturdu. 21 tane bankanın içi boşaltıldı.

Türkiye’nin güçlenmesi istenilmemektedir. Ne olmalı  ne de ölmelidir.

Solarsa sulanmalı, büyürse budanmalı.

Gücümüzü kazandıkça Afrin’e girdik. Meğer Afrin 60 yıldır baskı altındaymış! Biz daha yeni giriyoruz. Diyelim ki PKK bizde 40 yıldır var, Afrinde 60 yıldır var.

İslam dünyası içinde biz güçlendiğimiz zaman, İslam dünyasındaki birçok ülke de batının boyunduruğundan, PKK’nın, Deaş’ın boyunduruğundan kurtarmış olacağız. Bizim istiklalimize kavuşmamız İslam dünyasının istiklaline kavuşması demektir.

İslam ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleri, Afrika ülkesi en fakir yaşayan ülke. Bunun sebebi de; ya Avrupa Zalim kâfirleri veya Asya münafıkları gasp edip çalmaktadır.

Avrupa kâfirleri ve Asya münafıkları İslam dünyasını ve Afrika’yı sömürüyor, söndürüyor.

Hristiyan misyonerleri Afrikaya gelirken onların ellerinde kitap vardı, Afrikalılarda zenginlik vardı. Onlar buradan giderken Afrikalıların elinde İncil oldu, Onların elinde tapu ve zenginlik oldu.

Bugün Filipinler’de Müslümanlar yüz sene önceye kadar yüzde doksan, hristiyanlar  yüzde on iken, Hristiyanlar bugün yüzde doksan, Müslümanlar yüzde ondur.

İnsanları Hristiyanlık ile, İncil ile kandırmış, ellerindeki tüm zenginlikleri, madenleri, yer altı zenginliklerini ele geçirmiş.

-Şu an islam dünyası yozlaştırılmaya, kimliğinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.

Çatışmayı tetikleyen unsurlar toplumdaki bu farklılıklardan çatışma durumuna gidiyor. Osmanlı bu farklılıklardan zenginlik çıkarttı.

Rabbim uyanıklık versin. Müslümanlarda bir diriliş var, bir uyanma var, bir toparlanma var. Kendine gelme var. Ayağa kalkma var ama bununla beraber bir kalitede düşüklük de görülmektedir.

Tozu silkelemeye ve cilalamaya ihtiyaç var.

15 Temmuz o tozu sirkeledi, o dirilişi hayata geçirdi ve hakikaten bu millet adam olurmuş dedittirdi.

Onlar kıvılcımla Türkiye yansın deyip kıvılcımı yakarken, ateşi tutuşdururken hesap etmedikleri nokta o kıvılcım milletin içerisindeki kor ateşin ortaya çıkmasına neden oldu, onu tetiklemiş oldu.

*******************

Atatürk planmış Devrim yoluyla halkını Osmanlı ve Müslüman geçmişinden uzaklaştırma girişiminde bulundu. Kemalizmin temel ilkeleri ya da Altıok Halkçılık, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, laiklik, devletçilik ve devrimcilik de çok uluslu bir imparatorluk fikrini reddeden Kemal, homojen bir ulus-devlet meydana getirmeyi amaçlamıştır. Bu süreçte Ermeniler ve Yunanlılar ülkeden zorla kovulmuş ve öldürülmüştü. Daha sonra sultanı tahttan indirdi ve batılı tipte Cumhuriyeti Bir siyasal rejim kurdu. Dinsel Otoritenin Asli kaynağı olan halifeliği kaldırdı. Geleneksel eğitime ve din işleri bakanlıklarına son Verdi, bağımsız din okullarını kapattı, İslam hukukunu uygulayan dinsel mahkemeleri lağvetti. Onun yerine İsviçre Medeni yasasına dayanan yeni bir hukuk sistemi kurdu. Ayrıca geleneksel takvimin yerine Gregoryen Takvimi geçirdi ve İslam’ın devlet dini olmasına resmen son verdi.

Dinsel gelenekselcilik bir simgesi olduğu gerekçesiyle fesi yasakladı, halkı şapka giymesi için teşvik etti ve Türkçe’nin Arap harfleriyle değil Latin harfleriyle yazılmasını kararlaştırdı. Bu son reformun büyük bir önemi vardı. Bu reform Latin harfleriyle okuma yazma öğrenen yeni kuşakların engin bir geleneksel literatüre erişmesini imkansızlaştırılan Avrupa dillerinin öğrenilmesini teşvik etti ve okur yazarlık oranını arttırma sorununu büyük ölçüde kolaylaştırdı. Türk halkının ulusal, siyasal, dinsel ve kültürel kimliğini yeniden tanımlayan Kemal 1930’lu yıllarda enerjik bir şekilde batılılaşma hem modernleşme ile el ele yürüdü hem de modernleşmenin vasıtası oldu.

Türkiye Avrupa ile kimlik sorunu yaşamaktadır. Kimlikleri birbirleri ile uyuşmamaktadır. Bunu Avrupalıların kendisi de söyler. Nitekim Avrupalılar Türklerin kültürleri açısından Avrupaya ait olmadığı kanısında.

Cumhurbaşkanı Özal’ın 1992 yılında söylediği gibi; Türkiye’nin İnsan Hakları konusundaki sicili, Türkiye’nin Avrupa’ya kabul edilmemesinin hazır mamul gerekçesi olsada gerçek sebep bizim Müslüman onların hristiyan olmasıdır. Devamında ise şunu söyler; ama Avrupalılar Bunu açıkça söylemiyor. Avrupa Birliği görevlileri de bu sözlere yanıt olarak birliğin bir Hıristiyan Kulübü olduğunu söylemiştir ayrıca şu hususu da kabul etmişlerdir; Türkiye çok fakir, çok kalabalık, çok müslüman, kültürel açıdan çok farklı. Velhasıl Türkiye her şeyi bakımından çok fazla.

Bir gözlemcinin yorumuna göre, Avrupalıların itiraf etmedikleri kabusu Batı Avrupa’da at süren Arap süvariler ve Viyana’nın kapılarına dayanmış Türklerdir. Bu tutumlar sonuçta Türkler arasında batının Avrupa’da Müslüman bir Türkiye görmek istemediği doğrultusunda yaygın bir algılayış üretmiştir.

Türkiye 60 yıl boyunca kendisine Avrupalı kimliği ile tanımlamaya çalışıyor.

-Huntington’un medeniyetler çatışması kitabı, Aslında gerçekleri bir yandan dile getirirken bunun kadar önemli olan bir şeyi de; böyle bir inancın, düşüncenin Fikri altyapısını oluşturmaktır. Nitekim Avrupalılar, Amerikalılar, İngilizler bir şey yapmadan önce, onun fikir yapısını oluştururlar.

Onu uygulayacakları zaman insanlar zaten hazır olduklarından dolayı, Aha bu söylenmişti, bir derece onun kabulü kolay olur.

Topluma o fikri empoze eder, ondan sonra onun uygulamasını gerçekleştirir. Bunu Hollywood filmlerinde de yapar, bunu kitaplarında da, konuşmalarında da bütün fikir altyapısını oluştururlar.

-Huntington’un tespitinde Türkiye İslam’ın çekirdek Devleti olmak için gerekli tarihi nüfusa, orta düzey bir ekonomik gelişmişlik, ulusal birliği sahiptir.

Atatürk’ün Türkiye’ye net bir şekilde laik bir toplum olarak tanımlanması Türk Cumhuriyetinden dışlanmasına, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralmasını önlemiştir. Türkiye anayasasındaki laiklik ilkesine bağlılığından ötürü İslam ülkelerinin kurucu üyesi bile olamamıştır. Türkiye kendisini laik bir ülke olarak tanımladığı sürece İslam’ın liderliğine soyunma olasılığı yoktur. Bununla birlikte Türkiye kendisini yeniden tanımladığı takdirde ne olur?

Türkiye’ye bir noktada Batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı hüsran verici ve aşağılayıcı rolden vazgeçip batıda çok daha etkileyici ve onurlu tarihsel rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelebilir.

************************           

Geçmişten günümüze doğru gelen ve özellikle batının sahiplendiği medeniyet putperestlik ve heykel tıraşlık üzerine bina edilmiştir.

Buda bazen taşa, demire, kayaya aksettirilmiş.

Zulmün taşlaşmış ve devam ettirilen baskı aracı olarak kullanılmıştır.

Bu resimde de kendisini sürdürür.

Bu medeniyet korku medeniyetidir.

İnsanların gönüllerinde yer alamayanlar hâkimiyetlerini bu zorbalıklarla sürdürmüşlerdir.

Put ve heykellerle varlıklarını sürdürmeye çalışanlar, toplumda kök salamamış, gönüllerde yer tutamamış, yıkılmaya mahkum olmuşlardır.

İnsanlık tarihi boyunca Nemrut, Firavun gibi zorbalar imparatorluklarını korku, baskı, heykelleri ile sürdürürken; Peygamberler sevgi ve düşünceyi ön plana çıkarmış, kalblerde yer etmiş, akıllarda kalmışlardır

İslâm medeniyeti şablon, simge, şeair olarak ufku açacak, düşündürücü, taklid etmeyen farklı bir yapı oluşturmuştur.

-Batı medeniyeti maddeci medeniyettir..

Materyalist…

İçi boş, ruhsuz medeniyet.. Nursuz medeniyet..

Bu da onda bazı hastalıkların zuhuruna sebeb olmuştur.

Avrupa insanındaki hastalıklar ise;

Tedirginlik, Kaygı, Endişe, Güvensizlik, Fazilet gibi değerler.

Değerlerle değil, kurallarla ayakta durur.

Bunlar şaşkınlık sebebidir.

Avrupa insanının saldırgan oluşu, kahramanlığı oluşturacak iman, gaye, hedefin olmayışıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

05-06-2018

Yüz’de ısrar etme, “Doksan da olur”.
İnsan dediğinde, “Noksan da olur”…
Sakın büyüklenme, “Elde neler var”.
Bir ben varım deme, “Yoksan da olur”.
Hatasız Dost Arayan Dosttan da olur….

HZ.MEVLANA

Loading

No ResponsesHaziran 5th, 2018