GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTİHBARAT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTİHBARAT

Devletlerin başarısı, istihbaratlarının başarısı iledir.

Abd den daha meşhur olan Cıa ve Fbı –dır.

Kenan Evren 12 Eylül darbesini yaptıktan kısa bir siire sonra MİT-in içindeki sivil asker çatışmasından korkarak, bilgi infaz ve tetikçi gurubu kurdu. Bu grup kontrgerilla şeklinde olup sadece direkt konsey üyelerini bilgilendirmek, gelen tehditleri ve suikastleri önlemek için her kesimin adamından alınarak göreve başladı. Kenan Evren
darbeden sonra dış baskılardan bunalarak demokrasiye geçiş için bir hükümetin kurulması için Sayın Turgut Özal’a görevi verirken reddedileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kenan Evren’in hesabı çarşıya uymamış Turgut Özal’m bu reddini ta
suikaste kadar unutamamıştı.” [1]

Rahmetli Turgut Özalı su-i kasta götüren, başarısını uzun süre sürdürmesini engelleyen en önemli ve belki de tek sebep Mit-e tam hakim olmaması idi.

Bu gün ise Erdoğanı uzun süre başarılı kılan ise Mit- e olan hakimiyetidir.

Ondandır ki her vesile ile Mit başkanına saldırılmakta, ona darbe yapılmaktadır.

Erdoğandan önce Mite darbe yapılmaya çalışılmıştır.

-Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım var mı yok mu denilen Jitem ile ilgili şu notu veriyordu:” [2]

Ve o Eşref Bitliste bir su-i kasta kurban gidiyordu.

-Malatya da düşen uçakta bulunan 34 özel komando vefat etmişti. Bunlar ise;

-“ Abdullah Öcalan’ı, Semdin Sakık’ı yakalayıp adaletin kar­şısına çıkaran Bordo Bereliler’in karada bilekleri bükülmezken, Azrail’in oynuna gökyüzünde yakalandılar. Onlar, Genelkurmay’ın en seçkin birliği olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda
görevliydiler. Çok gizli, çok özel görevlerde devreye giriyorlardı.
Ordu’nun gözbebekleri olan Bordo Bereliler, Semdin Sakık’ı Kuzey Irak’ta flmlere konu olabilecek nefes kesen bir operasyonla yakalayıp, Türkiye’ye getirmişlerdi.”[3]

-“Esasen sivil veya asker büyük mevkileri işgal edenlerin  elçiliklerde gizli sicil defterleri vardır. Her taraftan alınan düzenli bilgiler bu defterlere işlenir. Böylece Rusya Hükümeti Osmanlı Devleti Hükümdarlarının, Nazırlarının, Komutanlarının, Daire Başkanlarının, ve Kurmay Subaylarının ahlâk ve bilgi seviyelerini iç yüzleriyle öğrenmiş olurlar. İşte elçilikte yetişen casus öğrenci de bu şekilde İstanbul’da bulunmayan şahsiyetler hakkında da bilgi sahibi olurlar.

.. Cihan harbinde Bağdattaki ingiliz konsolosluğu evrakları arasında elimize geçen,oradaki kumandan ve kurbay subaylarımızın sicili bizi hayrete düşürmüştü. Hangi yabancı dili biliyor,kabiliyet ve ahlaki dercesi,kumar ve şehvete eğilimi,astları tarafından sevilip sevilmediği…hakkında tamamen doğru bilgiler yazılıydı.” [4]

-“Katolik misyonerlerinin büyük bir kısmını Fransa yetiştirmekte ve onların idaresi için büyük bir para sarfetmektedir.

…Merkezi londrada olan yalnız ingilizlerin ‘Hristiyanlığı bütün dünyaya yayma’ cemiyetleri 19. yy.da 7000 şube açtı. 28.000.000 din kitabı bastırdı ve dağıttı.Bu kitaplar bütün dünya dillerine çevirilerek çoğu bedava verildi.

1824’de Fransız protestanları da Pariste bir‘İncil misyon cemiyeti’ kurdu. ”[5]

-“İngiliz lordu İslamı da ancak İngiltere menfaatına kullanabilir.”[6]

-“Hacı Ali (Wavell) Olayı Önder Kocatürk.

Bu makale İngiliz Arthur Wavell’in (1882-1916) Yemen’de Osmanlı yetkilileri tarafından yakalanarak gözaltına alınması olayına ve sonrasında yaşanan gelişmelere ışık tutmayı amaçlamaktadır. Arthur Wavell 1910 Kasım ayında başladığı Yemen yolcuğu sonucunda Sana’da gözaltına alındı ve 1911 Haziran ayında sınırdışı edildi. Kendisini kaşif ve seyyah olarak tanıtmasına rağmen Arthur Wavell’in aslında gizli bir İngiliz ajanı olduğu anlaşılmaktadır. Makalede ağırlıklı olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerle Wavell’in hatırlarını anlattığı kitabının iki ayrı baskısı kaynak olarak kullanılmıştır.

-1911 başlarında Yemen’de durum son derece karışıktı. İmam Yahya Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmış ve Hudeyde-Sana yolunu kesmişti. Bunun üzerine Erkan-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa isyanı bastırmak üzere bizzat komutayı ele aldı ve 18 Şubat 1911 tarihinde Hamidiye kruvazörü ile Yemen’e doğru yola çıktı. Nisan ayı başlarında Osmanlı kuvvetleri Sana yolunu açarak şehre girdiler. Diğer taraftan Asir’de de Seyit İdris’in çıkardığı isyanla mücadele edilmekteydi. 1911 Mayısı’nda Yemen’de durum sakinleşmişti. Asir’de ise isyan Temmuz ayına kadar etkisini sürdürmüştür.

İşte böyle bir ortamda İngiliz uyruklu olup Müslüman olduğunu beyan ederek uyarıya karşın Yemen’de Sana şehrine gelen ve Hacı Ali takma adını kullanan Mr. Arthur Wavell,2 hükümetin dikkatini çektiğinden polis tarafından gözaltına alındı. Gözaltında tutulduğu sırada Hudeyde İngiltere Konsolosu bu kişinin güvenilir olduğunu belirterek serbest bırakılmasını istedi. Ancak Osmanlı Hükümeti’ni dış güçlükler karşısında bırakmak amacıyla kendisine (Wavell’e) suikast yapılması ihtimali gerekçe gösterilerek, yalnız bırakılmasının uygun olmayacağı bildirildi. Bunun üzerine İngiltere Sefareti de devreye girdi ve Wavell’in hayatına kastedilse bile dava açılmaması şartıyla kendisinin serbest bırakılması için başvuruda bulunacağını açıkladı. 26 Nisan 1911 tarihinde Ahmet İzzet Paşa, İmam Yahya’nın yanına kaçması muhtemel olduğundan Hariciye

Nezareti’nden Wavell’in vilayet dışına çıkarılmasının sağlanmasını talep etti.

Hariciye Nazırı 15 Mayıs’ta Hacı Ali’nin vilayet dışına çıkarılmasının Hudeyde İngiliz Konsolosu’nun görüşüyle uyuştuğunu, bu nedenle şahsın Hudeyde’ye gönderilmesinin uygun olacağını İzzet Paşa’ya bildirdi (Bu telgrafın üzerinde “Hudeyde İngiltere Konsolosu’na teslimi” ibaresi çizilerek “Hudeyde’ye sevki” denilmiştir). Ancak Hacı Ali yani Wavell’in Hudeyde’ye gönderilmesi tebliğ edildikten ve yolculuğu için memur ve muhafız hazırlandıktan sonra kendisi tekrar kaçmış ve yakalanmıştır.”[7]

-“İngilizlerden durumu uygun olanlar nerede bulunursa bulunsunlar doğum yaklaşınca anavatana koşarlar. Ta ki çocuğu ‘Hintli, Mısırlı,Türkiyeli gibi tescil olunup da ilerde anavatan evlatlarından farklı bir muameleyle karşılaşmasın!”[8]

-Her misyonerlik çalışmalarının altında mutlaka istihbarat faaliyetleri de vardır.

Geçmişten günümüze hep böyle olmuştur.

Bu gün de Brunson hadisesi bunun ne ilk ve ne de son örneğidir. Devam da edecektir.

-*Hıristiyan ilahiyatçı H. Küng’ün bir tespitinde, “Pavlus olmaksızın ne Katolik
Kilisesinden, ne Yunan ya da Latin patristik teolojisinden ve ne de Hıristiyan-Helenistik kültürden bahsedilebilir.”

-Pavlus, bir ifadesinde şöyle der: “Bana her şey serbest; ancak ben hiçbir şeyin kölesi
olmam”

-“1894’te yalnızca Elazığ’da (Harput ve civarında) Protestanların açtığı okul sayısı 83’tür. 20. yüzyılın başlarında ise, çoğunluğu Amerikan Protestan gruplara bağlı olmak üzere Protestan ve Katolikler tarafından açılan okul sayısı 800 civarındadır.”[9]

-“1962-1965 yılları arasında gerçekleştirilen 2. Vatikan Konsili, Katolik Hıristiyanlığın
kendisini yeniden ifade etmesi ve Hıristiyan olmayan insanlara yönelik kilisenin geleneksel tavrını sorgulaması açısından önemli bir olay olarak tarihe geçti. Bu konsile ilişkin belgelerde, diğer insanlara İsa Mesih mesajını götürmenin ve bu çerçevede onlara yönelik misyonerlik faaliyetlerinin önemi tekrar tekrar vurgulandı. Gerek bu konsilde ısrarla önemi vurgulanan dinler arası diyalog gerekse geleneksel misyon yöntem ve tekniklerinin güncellenmesi bağlamında, misyonerliğin daha verimli yürütülebilmesinin yolları tartışıldı.”[10]

-“Hıristiyan misyonerlere yaptıkları şu öneriler oldukça ilginçtir:
… Bütün Hıristiyan misyonerler, bir yere, bir kültüre veya belirli bir halk arasına gitmeli; orada onların yaşam tarzlarını öğrenmeli, onları dinlemeli/gözlemeli, bir Hıristiyan olarak onların arasında yaşamalı, insanların ihtiyaçlarını öğrenmeli ve buna yardımda bulunmalı, İncil vaazı (daveti) için uygun bir zamanı beklemeli.”[11]

****************   

Kürt aşiret kuvvetleri devlet tarafından Hamidiye Alayları adı altında örgütlendiler
(Keskin, 2007: 69). 1308(1891)’de, uzak ve zor idare edilen Doğu Anadolu eyaletlerinde Rusya’nın olası girişimlerinden çekinen Abdulhamid, bölgeyi denetlemek ve acil bir güvenlik gücü sağlamak üzere “Hamidiye” birliklerini oluşturdu (Finkel, 2007: 446). Bu kuvvetler 1912–13 Balkan Savaşları’na dek kullanıldı. Sultan Abdulhamid ayrıca ismi sonradan Diyarbekir olarak değiştirilen ve Kürdistan olarak bilinen bölgede kalan küçük aşiret liderlerinin çocuklarını eğitmek ve belli bir dereceye kadar yönlendirebilmek için Aşiret Mektepleri’ni kurdu (Özoğlu, 2005: 89). II. Abdulhamid Han tarafından 1309(1892)’de aşiret çocuklarının eğitimi için İstanbul’da açılan okul, 21 Eylül 1892 tarihinde açıldı. Okula ilk olarak Halep, Bağdat, Suriye, Musul, Basra, Diyarbekir, Trablusgarb vilâyetlerinden 4’er talebe alındı.[12]

***************

”Mehmet Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda şöyle diyordu: “Derin Devlet denen şeye
dayanıyor bunun ucu. 1980’den sonra devletin politikası değişti. Eskiden anarşist ve Marksistler tehlikeliydi, sonra dindarlar oldu. Öyleyse bu dindar gruplarla temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle barıştırmaktı. Bu amaçla görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ileri gelenleriyle temas kurdular. Cemaate (Fethullah Gülenciler) daha ziyade istihbarattan olanlar gitti. Bana da geldiler; ‘Yurtdışında Milli Görüş ve Süleymancılar’a karşı birlikte çalışalım’ dediler, ama ben reddettim… Bu ‘derin devlet’ dediğimiz büyük ölçüde bütün İslami gruplarla anlaşma içine girdi. Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki tarafın maksadı ayrıdır. Devlet bu gruplara, ‘Atatürk’e saygılı olun biz de size yardımcı olalım’ demiştir. Bakın bazı İslami gruplara, 12 Eylül’den sonra birden palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar. Hayır.”

*******************   

-“Cizvit papazlarının hedefi ‘Biz okullarda altın nesil yetiştireceğiz. Sonra bu elit nesille dünyaya hâkim olacağız, dünyayı yöneteceğiz’ Dünyevi hakimiyet.. dünya iktidarı…

-“Ülkesinin ambargo uyguladığı ülkelere gizlice silah satan gizli servisler (örneğin CIA İrangate olayı ) uyuşturucu ile finans kaynağı oluşturan gizli servisler ( Ortadoğulu ve batılı gizli servislerin büyük bölümü ) terör yaratan, hastalık yayan, bilgiyi silah ve kara paraya dönüştüren , yeraltı ekonomisinin ve terör örgütlerinin tam göbeğinde olan gizli servisler bulunmaktadır.” [13]

-“MİT’e göre Türk siyasi yaşamının en renkli simalarından ve Cumhurbaşkanı Demirel’in yakın arkadaşlarından Çağlayangil “güvenilmez” dir.” [14]

-“Feridun Kandemir’in “Medine Müdafaası Peygaberimizin Gölgesinde Son Türkler” adlı hatıralarında bulunmaktadır. Nehir Yayınları tarafından, 1991 yılında çıkartılan hatıralarda Arap çöllerinde Türkler ile İngilizlerin gizli servislerinin kavgaları, tanıkların ağzından aktarılmaktadır.”[15]

-“Lawrence, Hicaz’da isyanı geliştirmek için kendi akıl ve zeka kabiliyetine güveniyordu. Lakin bir de Arapların içinden, kendisine yardımcı olacak bir şefe ihtiyaç vardı.
İhtiyar ve baba Şerif Hüseyin faal bir şef olamazdı. Oğullarından Abdullah’ı tombul ve rahatına çok düşkün, Ali’yi saf, Zeyd’i soğuk, durgun ve heyecansız buldu. Sadece Faysal’ı beğendi.
Lawrence hatıralarında bu konuda şöyle der:
‘Beni dikkatle süzen, beyaz ipekler giymiş bir şahsiyet gördüm. İlk bakışta anladım ki, Arabistan’da aradığım ve benim kendisine hizmet için gelmiş olduğum adam. Yani Arap isyanını zafere ulaştırabilecek şef gücüne haiz ve bizim hizmetimizden ve yardımımızdan istiğna etmeyecek akıllı adam bu idi. Bu zat bana sordu ‘Ordugahımızı nasıl buluyorsunuz?’ Ben de güzel fakat Şam’a pek uzak dedim. Şam kelimesi orda bulunanların içine bir kılıç gibi saplandı. Hepsinde bir kıpırdanma oldu, kaskatı kesildiler. Bir dakika nefeslerini tutular. Hepsi uzak seferin hayaline dalmış gibi oldular. En nihayet Faysal bana dönerek güldü. ‘Elhamdürillah Türkler daha yakın’ dedi.’
Lawrence Şerif Faysal’ı işte böyle seçti. Ve ondan sonra onunla bir işbirliği yaparak asilerin ihtiyaçlarını top, tüfek, altın dinamit, erzak, malzeme, araç, öğretmen, uzman, teknisyen vesaire tespit edip temine koyuldu. Ve Yenbu karargahına giderek ilk iş olarak bir üs kurdu.”[16]

-“1956 yılında yapılan bu soruşturma sırasında orta çıkar ki Amerikalılar belirlenebildiği  kadarıyla MAH’a ayda 100 bin, İngiliz gizli servisi 30 bin, Fransızlar 7-8 bin,İtalyanlar da 4 bin lira vermektedirler.”[17]

-“Doğu, bir Amerikalı istihbaratçıyı odasından kovmak zorunda kalışını şöyle
anlatıyor:
” Bir gün bir Amerikan istihbaratçısı gelerek bazı şeyler istedi.
Kendisine bunları veremeyeceğimizi söyleyince tehdide başladı. Kendisine ‘gömleğimizi aldınız, pantolonumuzu aldınız, ama donumuzu vermeyiz’.”
Daha sonra CIA’nin İstanbul istasyon şefi de Doğu’yu Başbakana şikayetle tehdit etmiş ama karşılığında ” Bildiğin yere kadar git” yanıtını almıştır. Yani Amerikalılarla ilişkiler çok ama çok kötü bir noktadır.
Sadece gizli servisin değil, Türkiye’nin onuru ile oynanmaktadır. Bu duruma son veren Başbakan Adnan Menderes ile görevlendirdiği Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve gelişmelerden rahatsız olan teşkilat çalışanlarıdır.”[18]

Ecevitin ilk defa haber olup topluma yansıyan Kontgerilla ile ilgili olarak;” Eski Milli Savunma Bakanlarından Hasan Esat Işık, arkadaşımız Cüneyt Arcayürek’e bakın bu konuda neler demiş:
-Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. Genelkurmay bunu planlarına almış. Amacı şu: Ülke işgal edilecek olursa iç direniş nasıl yapılacak? Bu, fikir planında geçerli ve doğru. Yalnız şu durumlar var:
1- Fikri ABD vermiş,.2- Finansmanını yapmış. 3- Bu örgütü sızmalar olmuş. Bu uzmanlar , Pentagon’dan başlar CIA’nın sızmasına kadar sürer.[19]
-Türkiye’de Özal Harp Dairesi ilk kez başka adla 1952 yılında DP döneminde kurulmuş. Bugün bu daire ‘ Özel Birlikler Komutanlığı’ adını almış. O yıllar soğuk savaş yıllarıdır. Türk Milli Emniyeti ile CIA o tarihlerde içiçedir. Öyleki o zamanki adı ‘Milli Emniyet ‘olan MİT’in İstanbul’daki bir kısım görevlisinin aylıkları CIA tarafından ödenmişti. 12 Mart sorgularında kontrgerilla adının kullanılması, David Galula adlı Amerikalı’nın yazdığı ‘ Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri Teori ve Pratiği’ adlı kitapta yer alan konuların bazı terör olaylarında ordu malı bomba ve tabancaların kullanılması bu kuşkuların doğmasına yolaçmıştır. İtalya’da ortaya çıkartılan Gladio örgütü NATO ülkelerinde milliyetçi sivil örgütlere askeri örgütlerin yaptıkları işbirliği konusundaki kuşkuları büsbütün arttırmıştır.”[20]

-“İSTİHBARAT UZMANI ERGUN GÖKDENİZ ANLATIYOR
– Sizin için 1960 ihtilali ne ifade ediyor?
Gökdeniz:1960, milattan önce milattan sonra gibi; Türk devleti için bir başlangıç hatta sondur. Dolayısıyla bütün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, organlarının yenilenmesi gerekliliğine inanan bir iktidar kadrosunun yapmakta olduğu tasarrufla babali düşürülecekti.İhtilal idaresi herkes gibi MİT’ten de geçmeyi düşünüyordu, tabiki kötü niyetle falan değil, daha iyi olması için .Fakat daha iyi derken bunun da yoruma açık olduğu bir gerçek.”[21]

-“Başbakan Çiller’in 4 Kasım 1994 günü İsrail’e yaptığı gezi sırasında MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile CIA ve MOSSAD yetkililileri arasında özellikle islami terör örgütlerine karşı eylem ve bilgi dayanışması konusunda kararlar alınmıştır. Çiller, aşırı sağcı ve bir dönem İsrail gizli servislerine de çalışan bir Yahudi tarafından girişilen suikast sonucu öldürülen İsrail Başbakanı Yitzak Rabin’den Türkiye’deki İslami terör olaylarına karşı yardım istemek gibi bir hataya da düşmüştür.”[22]

-Şaban Sevinç-le görüşen gazeteci Sevilay Yılmaz-a  Sevinç Halk TV genel Müdürü, Özkan’ın kendine CHP’de derin bir yapı olduğunu, kararların dışarıda alınıp, Kılıçdaroğlu tarafından parti kademelerinde resmileştirildiğini söylediğini söylüyor.[23]

*****************  

-“ Öğretiye göre “Vatikan’da öğrenilen sırlar öbür dünyada bile açıklanmaz,” Vatikan’ın sırtarını açıklayanların ve nesiller boyunca ailelerinin canları ve malları güvenlikte olmaz. Çünkü Vatikan gerçekten de inanılması güç sırları barındıran, gizli geçitleri, şifreleri ve yeraltı yollarıyla tam anlamıyla “esrarengiz” sayılan bir yerdir ve bu şöhretini de yüzlerce yıldır sadece kendisine sakladığı sırların başkalarınca öğrenilebilmesini önleyerek edinmiştir.” [24]

-Dünkü bu istihbarat faaliyetleri bugün daha yoğun olarak devam etmektedir.

-“Suriye istihbarat teşkilatı eski yöneticisi Ahmet Cabir, ABD’lilerin istihbarat faaliyetiyle ilgili ilginç bilgiler verdi: “Haseke, Rakka, Deyrizor, Münbiç, Ayn el-Arab ve Tel Abyad’da son 2 yılda 3 binden fazla ‘haber elemanı’ devşirdiler”

Şu an Afrin, İdlib ve Fırat Kalkanı bölgelerinde gerçekleşen tüm PKK-ABD güdümlü bombalı eylemler işte bu muhbir ağının sağladığı bilgi ve lojistik destek sayesinde gerçekleşiyor.”

“Bölgeye yönelik istihbarat devşirme çabalarında ABD ve İsrail lider durumda. Fransa, Danimarka, İngiltere, Hollanda ve Kanada gibi ülkeler de aktif. Sözde DEAŞ’a karşı savaşmak üzere getirilen militan görünümlü Batılıların birçoğu farklı ülke istihbaratına mensup ajanlardı. Sahada belirli bağlantılar kurdular ve önemli bir kısmı halen bölgeyle ilişkisini kesmedi. Bu muhbirler arasında 200’den fazla Batılı, bölgeden kadınlarla evlilik yaptı. Irak ve Suriye toplamında her ne kadar dönem itibariyle değişkenlik arz etse de 10 bin civarında ajan var ve bu bölge şu an tam bir istihbarat bataklığı halini aldı.”

“Buralarda görev yapanların tamamı misyoner ve istihbarat görevlilerinden oluşuyor” dedi.

Eski Muhaberat yöneticisi Ahmet Cabir, Amerikalıların PKK’ya gelişmiş İHA sistemleri verdiğini söyledi. Cabir, “Münbiç, Ayn Dadad, Cerablus ve Tel Abyad bölgelerinde TSK’nın tüm hareketliliği ABD tarafından PKK’ya aktarılıyor. Son bir yıllık süreçte ABD ciddi sayıda Predator’u (insansız hava aracı) PKK’ya teslim etti. Sınır boyu ve Münbiç cephelerinde PKK’lılar bu İHA’ları kullanıyor. DEAŞ’ın bilinçli olarak yok edilmediği Hejin bölgesine ise bu İHA’lardan hiçbirisi gönderilmedi” diye konuştu.[25]

-Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, “Türk İmparatorluğu’nun Yıkılışına Dair Kehanetler” adlı kitapta yer alan “Türkiye’nin 11’inci liderinin adı 11 harfli” cümlesinin Abdullah Gül’e işaret ettiğini belirtti ve ekledi: “Kehanetlere göre bu cumhurbaşkanı döneminde Türkiye devasa bir sarsıntı geçirecek”[26]

-Burada çok rahatlıkla ingiliz oyununu görebilir ve kimlerin o oyuna ortak olduklarını ve İngilizlerle iş birliğine girdiğini görebilirsiniz.

-Türkiye zibil kadar başta Abd ve İngiliz ajanları cirit atmakta ve de destek bulmaktadırlar.[27]

MEHMET ÖZÇELİK

05-10-2018

[1] YEŞİL ÖLDÜ MÜ? Yazan Hakan Türk. Sh.13.

[2] JlTEM’i Cem Ersever değil Eşref Bitlis kurdu.” Sh.19.

[3] Age. Sh.48.

[4] Birinci cihan harbine nasıl girdik. 2.cilt.Kazım Karabekir.Age.101.

[5] Age.107.

[6] Age.111.

[7] https://www.researchgate.net/publication/257617623_Haci_Ali_Wavell_Olayi

Bak.age.111.

[8] Age.117.

[9] MİSYONERLİK VE HIRİSTİYAN MİSYONERLER-Ş.Gündüz.10.

[10] Age.11.

[11] Age.13.

[12] (Keskin, 2007: 69)” Osmanlı Devleti’nin Aşiretlere Bakış Açısı ve Adıyaman İli Aşiretleri Üzerine Bir Araştırma (1840–1890) Yrd. Doç. Dr. Ramazan Arslan-Sh.3.

[13] MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MİT DÜNDEN  BUGÜNE GİZLİ DÜNYANIN BİLİNMEYENLERİ TUNCAY ÖZKAN.Sh.4.

[14] Age.22.

[15] Age.28.

[16] Age. 30-31.

[17] Age.108.

[18] Age. 110.

[19] Arcayürek, Demokrasi’nin Sonbaharı, sh.371.

[20] Age.114.

[21] Age.122.

[22] Age.177.

[23] http://www.seslimakale.com/videodetay/abdurrahman-dilipak–derin-chp-27279

[24] VATIKAN VE TAPINAK ŞÖVALYELERI-AYTUNÇ ALTINDAL-Sh.5.

[25] http://www.haber7.com/guncel/haber/2717757-cianin-muhbir-tarlasi-turkiyeye-sizma-girisimi/?detay=1

[26] https://www.facebook.com/AytuncAltindal/posts/bahsi-ge%C3%A7en-kehanetler-hakk%C4%B1nda-bir-yaz%C4%B1t%C3%BCrk-imparatorlu%C4%9Funun-y%C4%B1k%C4%B1l%C4%B1%C5%9F%C4%B1na-dair-ke/620931077918374/

[27]https://www.google.com/search?q=fet%C3%B6n%C3%BCn+ermeniler+hakk%C4%B1ndaki+s%C3%B6zleri&ie=utf-8&oe=utf-8&client=firefox-b

https://www.facebook.com/divan.edebiyati.kulubu/photos/a.131525930350488.26499.130647883771626/731820300321045/?type=3

Loading

No ResponsesEkim 18th, 2018