RAMAZAN TENBİHNÂMELERİ

RAMAZAN TENBİHNÂMELERİ

Yüz yıldır sürdürülen münafıkane hareketler artık yerini açıktan açığa uygulamaya bırakmıştır.

Önceleri ismi-cismi-resmi müslüman olarak görülüp aldanılan insanlar, artık gerçek suretlerini gizlemeden ifade etmekte ve göstermektedirler.

-CHP’li vekil kürsüde su içti.”Burası Müslüman Türkiye’nin kürsüsü” uyarısına

HDP’li  karşı  tepki verdi .

HDP’li Tuma Çelik:

“Müslüman Türkiye değil, laik Türkiye burası, ben Müslüman değilim.

-Bu terbiyesizlik ve saygısızlıktır.

Necdet Sezer ile başlamıştı bu kabalık.

-Asırlardır ramazan medeniyeti yaşandı ve yaşatıldı ecdatça.

Bugün o medeniyetten nasibi olmayan nasibsizler, bu nasibsiz ve densizliklerini meclis kürsüsünde sergiliyorlar.

-Şaban ayının sonlarında “Ramazan Tenbihnâmesi” adı altında halka yönelik bir dizi emir yayınlatılarak halk, dinî ve ahlâkî davranışlarına dikkat etmeleri hususunda uyarılırmış, padişah tarafından..

Ramazan tenbihnâmelerinde neler vardı özetle?

Kadınların edebe aykırı davranışta bulunmamaları, buna karşılık erkeklerin de kadınları herhangi bir şekilde rahatsız etmemeleri konusunda padişah adına irâde-i seniyyeler (padişahın emirleri) yayınlanır ve bu ilânnameler basılarak halka dağıtılırmış. Esnafın Ramazan ayından istifade ederek fiyatları yükseltmeye kalkışmasını önlemek için özel bir tedbir alınarak, yiyecek, içecek veya giyim, yakacak gibi ihtiyaç maddelerinin fiyatları bir bir belirlenir, bu fiyatlar listelenerek Şaban ayının son günlerinde ilân edilirmiş. Ayrıca Ramazan boyunca askerlere dinî vazifelerini huzur içinde yerine getirmeleri ve aykırı bir davranışta bulunmamaları hususunda da tenbihnâmeler yayınlanırmış. Mesai saatlerinin de Ramazan’a göre ayarlanması istenirmiş tenbihnâmelerde. Böylece Ramazan boyunca devlet memurlarının mesai saatleri Ramazan’a göre yani iftar ve namaz vakti göz önüne alınarak ayarlama yapılır, toplu taşıma araçları ona göre hareket edermiş. Bütün bunlar için ayrı ayrı tenbihnâmeler yayınlanıp ilân edilirmiş.

Tenbihnâmelerde halkın dinî emirlere daha sıkı sarılıp, ibadetle meşgul olması ve edepli olması istenirmiş. İkinci Mahmud döneminden itibaren Ramazan Tenbihnâmeleri Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de ilân edilip ayrıca broşür olarak bastırılarak halka dağıtılırmış. Ayrıca imam ve vaizler camilerde, bekçiler ve tellallar mahallelerde, işletmeciler tarafından da hanlarda bu konuyla ilgili duyuru yapılırmış.

Herhangi bir sıhhî özrü bulunmayanlar oruç tuta, bulunanlar da alenî bir şekilde oruç yemeye

“Aleni oruç yenilmeye” diye tembihlenirmiş vatandaşlar. Gayrimüslimler de uyarılırmış, meydanlarda, Müslümanların gözü önünde yiyip içmemeleri hususunda. Bunun amacı kimsenin özgürlüğüne karışmak değil, bilakis huzuru temin etmek, karışıklık ve çatışmayı önlemek içinmiş.”

Gayrimüslimler rahatsız olmasın diye.

-Ecdadımız o kadar nazik, o kadar ince düşünceliymiş ki sahur vakti çalan Ramazan davulcusunun güzergâhı üzerinde bir gayrimüslim mahallesi varsa oraya yaklaştığında davulunu çalmaması da emredilirmiş tenbihnâmelerde…  Gayrimüslim teb’a rahatsız olmasın diye. Devlet-i Aliyye’nin farklı inanca mensup halkının hukukuna karşı gösterdiği bu hassasiyet takdire şayan.

Bunun karşılığında da gayrimüslim halk, aynen yöneticilerinin bu örnek hareketini kendilerine model edindikleri için olsa gerek, onlar da yapılan tenbihleri tutup, oruç tutan Müslüman halka saygıda kusur etmiyorlarmış. Kandillerde ve Ramazan’da Balat ve Fener gibi gayrimüslimlerin çoğunlukla yaşadığı semtlerdeki gayrimüslim vatandaşlar, birçoğunu kendilerinin işlettiği meyhaneleri kapatıyorlarmış. Kepenklerini indirip, üzerine “Ramazan dolayısıyla kapalıyız” yazan kâğıtlar yapıştırıyorlarmış.”[1] 

-Aslında mecliste büyük harflerle bu tenbihnameler asılmalıdır.

Bazıları içinde Tedibnameler hazırlanmalıdır.

-Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Ramazan ayında arabayla gidiyorlarmış.

Tabi Necip Fazıl oruç ama Nazım Hikmet değil….

Nazım Hikmet, Necip Fazıl ile dalga geçmek için yolun kenarındaki zayıf bir ineği işaret ederek Necip Fazıl’a demiş ki:

-Şunun haline bak, oruç tutmaktan ne hale gelmiş.

Üstad;

-Aaa Nazım sen bilmiyor musun hayvanlar oruç tutmaz!”

******************    

Mevlana kapısından geçip Peygamber aşkıyla yanan ve yakan Yaman dede- Yanan Dede- Yakan Dede o yanıklığını şöyle dile gerirecektir:

Yak sînemi ateşlere efganıma bakma; 

Ruhumda yanan ateşe, nîranıma bakma; 

Hiç sönmeyecek aşkıma, îmanıma bakma; 

Ağlatma da yak, hal-i perîşanıma bakma.

***

Ağlatma ki âlâmımı tahfife de başlar; 

Ağlatma, serinletmededir bağrımı yaşlar; 

Rahmetme sakın, gerçi dayanmaz buna taşlar; 

Ağlatma da yak, hal-i perîşanıma bakma.

***

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın; 

Ateşle yaşar, yaşar değil, yaresi aşkın; 

Yanmaktır, efendim, biricik çaresi aşkın; 

Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma.

-Bir bedevînin Peygamber türbesinin önünde hislerine tercümân olan şu şiiri erkekler bölümünde ziyaret sütununda yazılıdır:

Yâ hayra men düfinet fi’l-kā’i a’zumuhû / 

fe-tâbe min tîbihinne’l-kā’u ve’l-ekemu

Sen ey kemikleri bu toprağa gömülenlerin en hayırlısı; 

Bunların hoş kokusundan toprağın ve mekânın mis gibi koktuğu!

Nefsi’l-fidâu li-kabrin ente sâkinühû / 

fî-hi’l-‘ifâfü ve fî-hi’l-cûdu ve’lkeremu

Canım fedâ olsun senin sâkini olduğun bir kabre; 

Çünkü şifa da burda, ikram da cömertlik de.

-Aişe validemizin Efendimizin güzelliği mevzuunda buyurduğu gibi; 

Felev semiu fi Mısra evsaf’e-haddihi 

Lemâ bezelû fî sevmi Yusufe min nakdi

Le  vahi Zeleyha lev raeyne cebine

Le eserne fi’l-kati kulube ala’l-eydi.. diyor

-“Eğer Mısırda Yusuf (a.s.) görünce ellerindeki bıçakları ellerine çalan, dudaklarına çalan o kadınlar benim Efendimin güzelliğini görselerdi ellerindeki hançerleri ellerine değil sinelerine saplarlardı” diyor.

MEHMET ÖZELİK

10-05-2019


[1] https://www.google.com/amp/s/www.dunyabizim.com/haber/amp/10446

https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/56/516.pdf&ved=2ahUKEwiyiOKt34_iAhXLzaQKHUBfB8EQFjAAegQIAhAB&usg=AOvVaw2V2GWDJMcMiRL5ONlFZycD

Loading

No ResponsesMayıs 10th, 2019