Nuh Gönültaş

nuhgonultas@tercumangazete.com

 

 

ARAFAT TÜRKİYE İÇİN DE PEK HAYIRLI DEĞİLDİ! / 13.11.2004

 

Arafat'ın cenazesinde yaşanan kargaşa ancak "bedevilik" ile açıklanabilir.

Ramallah'ta Filistinli güvenlik görevlileri Arafat'ın cenazesini getiren helikopterin yere inebilmesine engel olan kalabalığı uzaklaştırmak için havaya ateş bile açtılar. Müthiş bir kargaşa. Hiçbir organizasyon yok. Herkes her şeyi yapıyor. Cenaze helikopterden kalabalığın omuzlarına geçtiğinde bir ara kargaşada tabutun yere düşürüleceği endişesine bile kapıldım. Hatırlarsanız, Humeyni'nin cenazesinde de benzeri manzaralar yaşanmış, hatta tabut eller üzerindeyken, bir ara izdihamdan yere düşürülmüş ve parçalanmıştı! Arafat'ın tabutu bir arabaya yerleştirildiğinde polisler ve bir kısım militanlar tabutun üzerine bile çıktılar ve oradan havaya ateş açtılar. Mesela, tekbir getirildiğini ise hiç duymadım.

Arafat'ın liderliği için genelde olumlu şeyler yazılıp çiziliyor. Bu işler böyledir, ölümden sonra genelde insanlar iyi şeyleri söyler, iyi şeyleri yazarlar. Mevtanın olumsuz taraflarına hiç değinilmez, çünkü kişi artık yaptıklarının mükafatını ve cezasını Allah'tan alacaktır!

Fakat Arafat'ın liderliğinin başarısı konusunda gerek Dünya'da gerekse Türkiye'de insanlardan kafası karışık olanların sayısı hiç de az değil. Arafat'ın liderlik tarzını eleştirenler genellikle Oslo sürecinden sonra onun çok değiştiğini ve yenisinin eski Arafat'tan çok farklılaştığını ileri sürüyorlar.

Ölümünden sonra geride bıraktığı milyarlarca dolarlık servet, 61 yaşındayken kendisinde 34 yaş küçük ve Müslüman olmayan Süha Arafat ile evlenmesi, Müslümanlık ile açıklanamayacak canlı bomba eylemleri ona getirilen eleştirilerin en belli başlılarından. Türkiye açısından da Arafat aslında vahim bir kişilik. Türkiye'deki bütün silahlı örgütlerin çekirdek kadroları, PKK dahil, FKÖ kamplarında eğitilmediler mi?

Avrupa Gazeteleri, mesela Guardian Arafat için "Kahraman ve Cani" manşetini seçmiş. Arafat bir lider olarak halkı için koyduğu hedeflere varamamış bir lider. Guardian'ın başyazısında "Filistin halkını vaat edilmiş topraklara kavuşturma hedefine varamadı" deniliyor: "60'ların ortasında el Fetih hareketini kurduğunda Filistinliler, 1948 savaşından sonra kurulan İsrail devletinin yarı unutulmuş kurbanları ve Arap ülkelerinin kucak açtığı devletsiz mülteciler konumundaydı."

Bugün de aynı durum sürüyor. Ortada pek bir farklılık yok. Farklılık sadece Arafat'ın Filistin davasının sembolü haline gelmiş olmasında! Filistinlilerin huzuru, refahı yok ama artık bir sembolleri var!

SANILDIĞI GİBİ BAŞARILI DEĞİL!

İngiltere Eski Dışişleri Bakanlarından Douglas Hurd İndependet gazetesine yazdığı bir yazıda Arafat'ın hiç de öyle söylendiği gibi başarılı bir lider olmadığını söylüyor: "Arafat modern bir devlette başarılı bir liderin sahip olması gereken hiçbir özelliği taşımıyordu... Arafat ne barış yapabilmeyi ne de başarılı bir direnişe önderlik etmeyi başarabildi. Ve halkına acı çektirdi."

Arafat'ın kendi halkı arasında bile görünenden daha az desteğe sahip olduğu da ileri sürülüyor. Bunu söyleyenlerden birisi Daily Telegraph Gazetesi: "Arafat'ın portresi belki en az 50 yıl daha berber dükkânlarının duvarlarını süslemeye devam edecek. Fakat kimse geriye dönüp baktığında, Arafat dönemini eski güzel günler diye hatırlamayacak."

Ve bazı muhalif Filistinlilerin sözleri: "Filistin yönetimi bizim için ne yaptı? Şehit aileleri, sakatlar, dullar ve evleri yıkılanlar için ne yaptı... Artık şiddetin sona ermesi gerekiyor. Eğer Filistinliler bir Yahudi öldürürse, İsrail 100 Filistinli öldürüyor. Arafat'ın ölümü inşallah ileri doğru bir adım atılmasına vesile olur."

Evet, hiçbir şey gerçekte göründüğü gibi değildir. Aslında hiç de görüşleriyle barışık olmadığım Radikal Yazarı Mine G. Kırıkkanat galiba Arafat için yazdığı önceki yazısında doğruları söylüyor: "... Uluslararası yardım fonlarından son 20 yıldır Filistin'e ayrılan kaynaklarla, İşgal altındaki Filistin topraklarında işgalci İsrail'in yarattığı "Çölden Vaha" mucizesinin iki katı fışkırtılabilir ve İsrail ile Dünya platformunda başa çıkacak demokratik bir güç, donanımlı bir toplumsal irade ve entelektüel mücahitler yetiştirilebilirdi..."

 

 

 

Nuh Gönültaş

nuhgonultas@gmail.com

 

 

FİLİSTİNLİYE FİLİSTİN PROPAGANDASI YAPMAK ZORUNDA MIYIZ? / 14.11.2004

 

Şu kesin. Filistin davası ve Filistinlilerin davası haktır, doğrudur. Hatta Kudüs, Mescid-i Aksa, sadece Filistinlilerin değil, sadece diğer Arapların değil, bütün Müslümanların problemidir. Ve elbette İsrail işgalcidir ve zalimdir. Filistin'e ve Filistinlilere karşı yürüttüğü savaş kirlidir, alçakça ve zalimcedir. Ancak bu durum bizim Filistin davası için çalışırken yapılanların doğruluğu ve yanlışlığı konusunda fikirlerimizi ortaya koymamızı, yapıcı eleştirilerimizi yapılması gerekenleri söylememizi engellemeli mi?

 

Elbette hayır... Doğruları ile yanlışları ila Arafat artık bir semboldür. Ancak 40 yıllık mücadele sonunda geride bıraktığı Filistin davası mirasına baktığımızda, milyarlarca dolarlık banka hesaplarını kastetmiyorum, ortadakinin nasıl bir başarı olduğunu düşünmenin sorgulamanın zamanı gelmedi mi?

 

O'nun ölümünü Filistin Davası için bir nevi milat kabul edip, tek adam, tek lider, tek tek tek... bir sürü teki kendisinde toplayan bu yapıyı sorgulamalıyız artık. Hatta İsrail'e karşı verilen mücadelenin hiç de Müslümanca olmayan tekniklerini de sorgulamak gerek! Bir şekilde liderliği hak etmiş olabilir Arafat. Ama neden onu putlaştırıp, tek adam ilan ediyoruz. Neden her şeyi bir faniye mal ediyoruz? Bütün alem-i İslam'ın yüzü bütün bu tek adamlar yüzünden yerlerde sürünmüyor mu?

 

Neden Filistin konusunda batılıların dediklerine bakıyor muşuz! Nereye bakacağız, Filistinliye Filistin propagandası yapmaktan başka hiç bir işe yaramayan medyanın yorumlarını mı taşıyacağız sütunumuza. Neden gözardı edeceğiz batılı hakperestlerin yorumlarını. İşte Die Velt gazetesinde yazanlar. Neresi yanlış, neresi kasıtlı,neresi Filistin davasına ihanet içeriyor:

 

"Ardında büyük bir yıkıntı bıraktı. Yaşama ümidi olmayan Filistin özerkliği, nefret çaresizlik ve düzensiz bir idari yapı. Harisliği ve egoistliği ile kendinden başkasının liderlik vasfı kazanması engellediği için şimdi otorite boşluğu doğmuştur..." Ve tabii ki, "Ne olacak şimdi?"

 

Bütün Ortadoğu, güya Filistin davasına destek veren bütün Arap ülkeleri, hatta Arap olmayan Türk olan Azerbaycan bile... hepsi tek adamların kontrolünde ve o tek adamlar ne Filistin'e gerçekten yardım ediyor, ne de kendi halklarını huzur içinde yaşatıyor. Tek emelleri yerlerine çocuklarını hazırlamak. Eğer Arafat'ın da yerine bırakacak bir mahdumu olsaydı onu yerine geçirmekten imtina etmeyecekti. Filistinliler de tekbir sesleriyle karşılayacaklardı genç Arafatlarını...

 

Büyük Ortadoğu Projesi'nin en büyük engeli ve açmazı da zaten bu. Ortadoğu ülkelerinde tek adamların sultası nasıl yıkılır, onu söylememesi. Bu yüzden BOP yeni bir kargaşa davet ediyor!

 

Amerikalı Lisa Anderson Ortadoğu'daki tek adam yapılarını "Başkanlık Monarşisi" diye adlandırıyor. Sözde bu ülkelerde bir kısım demokratik kurumlar var ama değişmeyen, sadece babadan oğula geçen bir başkanlık var ve değişim de ufukta görünmüyor.

 

Örnek ise bol miktarda mevcut. Çünkü Ortadoğu'da her ülkede istisnasız bütün yönetimler yerlerine geçecek kişiyi kendi en yakınından belirliyor. Bu Suriye'de gerçekleşti, Esad'ın yerine oğlu Esad geçti. Ürdün'de gerçekleşti, Kral Hüseyin'in yerine Oğlu Abdullah geçti. Mısır'da Hüsnü Mübarek'in yerine oğlu Cemal Mübarek'in geçeceği hemen hemen kesinleşti. Libya'da Muammer Kaddafi'nin yerine oğlu Sadi Kaddafi hazırlanıyor. Amerika Irak'ı işgal etmeseydi Saddam'ın yerine kim geçecekti? Tabii ki Uday! Azerbaycan'da bile Aliyev'in yerine İlham Aliyev geçti! Aynı takımın bizdeki versiyonu Necmettin Erbakan yerine oğlu Fatih'i hazırlamıyor mu? Tipik Ortadoğulu iktidar anlayışı bizim siyasilerimizin de uyduğu bir tarzdı. Ecevit siyaseti bırakmadan siyaset Ecevit'i bırakmadı mı. Oğlu olsaydı yerine onu getirmez miydi? Süleyman Demirel'e Meclis "çek git" demeden gitmedi. Türkeş ölmeden bırakmadı. Bu güce tapınma, gücü bırakmama bütün Ortadoğulu siyaset tarzında var.

 

Filistin tarzı mücadele hakkında son bir not: Acaba İslam'a vurulmaya çalışılan terrorist damgası Filistin tarzı mücadelenin geliştirdiği bir fikir olmasın? Usame'den once Filistin tarzı mücadelenin İslam'ın terörist imajına katkısı sorgulanmalı değil mi?

 

Sadece İsrail'e karşı değil, dünyanın bir çok yerinde hiç bir ayırım yapmadan ülkesine karşı silahlı mücadele eden gruplara eğitim sağlamak, sonra o insanları kendi ülkelerinde suikast, kargaşa, bombalama vs. yapmaları için gönderenler, PKK'lıları Bekaa vadisinde eğitenler, Türkiye'yi 12 Eylül'e getiren bütün sol ve sağ silahlı örgütlerin lider kadrolarını eğitenler kimdir ve bu yapılanın Filistin davası ile İslamla ve insanlıkla ne alakası vardır?