Cumhurbaşkanı madalya verdi
savcı 'çete'den dava açtı

 

 Bugünlerde herkesi yeniden bir "derin devlet" merakı sardı, köşe yazarları "Baba"nın sözlerinden anlamlar söktürmeye çalışıyor. Fakat bir-iki istisna hariç, "JİTEM itirafçısı" Abdulkadir Aygan'ın isim isim suçladığı "dava arkadaşları" hakkında nihayet dava açıldığını haberleştirmediler bile... Size bir de haberin içinde haber verelim: Hakkında dava açılanlardan emekli binbaşı Abdülkerim Kırcı, geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Sezer'in elinden "Devlet Övünç Madalyası" almıştı...

 

Abdülkadir Aygan adından burada ilk söz edişimizin üzerinden bir yıldan biraz daha fazla zaman geçti. 16 Mart 2004 tarihli Kronik Medya'da yer alan o ilk yazının başlığı şöyleymiş: "JİTEM itirafçısının anlattıklarına böyle durup bakacak mıyız?"

Yazıya, Radikal'den Perihah Mağden'in 10 Mart 2004'te kaleme aldığı "Adaletin bu mu TC" başlıklı yazısından bir bölümle başlamışız... Şöyle yazmış o gün Mağden:

"Gündem gazetesinde 3 gündür 'HAKİKATLER ARAŞTIRILSIN/ADALET SAĞLANSIN' başlıklı bir dizi sürdürülüyor. JİTEM'in kurucusu ve tetikçi Abdülkadir Aygan anlatıyor... Biliyorsunuz, bu memlekette 'Jitem diye bir şey yoktur, hiç olmamıştır' tarzı şeyler dahi söylendi. 'Bu memlekette bir iç savaş yaşanmamıştır.' 'Yahudiler, Nazi soykırımına uğramadılar' demek gibi aynen. JİTEM vardı. Kurucuları vardı. Sayısız 'icraatları' vardı. Faili meçhuller vardı. Ve öyle kalmıştırlar. Faili meçhullerini aydınlığa kavuşturmayı REDDEDEN bir millet, gerçek bir aydınlığa kavuşmayı da sonsuza dek reddetmiş sayılır. Tüm o kıyılan canlar, birer karanlık bulutu olarak sonsuza dek dolaşırlar ufkumuzda. Hayaletlenirler. Bundan kaçış yok! Yüzleşmelisin. İşkencecinle, işkenceciyi koruyan kollayan sisteminle, savaşta yaptıklarınla ettiklerinle, JİTEM'inle, kıydığın canlarla yüzleşmelisin..."

O yazıda, Aygan'ın, çoğuna birinci elden şahit olduğu "faili meçhul" cinayetlerden en fazla ses getirenleri olan Musa Anter ve HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın nasıl öldürüldüklerine ilişkin anlatımlarını sizin de dikkatinize sunmuşuz...

Tahmin ettiğiniz gibi, konuyu Kronik Medya'ya taşımamızın nedeni, basının bu itiraflara hiçbir ilgi göstermemesiymiş... Aygan'ın en ince ayrıntılarıyla anlattığı iki cinayeti aktardıktan sonra şöyle yazmışız:

"İşte böyle, bu ayrıntı düzeyinde açıklamalardan söz ediyoruz... Aygan'ın JİTEM'ci arkadaşlarıyla çekilmiş çok sayıda fotoğraf; karısıyla kızıyla çektirdiği fotoğraflar... Aygan hiçbir şeyi saklamıyor, ismi de yüzü de her şeyi açık... Hayır, anlatılanların hepsi doğrudur demiyoruz, doğru olup olmadıklarının anlaşılması için adalet mekanizmasının harekete geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz... Bu noktada basının nasıl bir rol oynadığını, 'merkez medya' işin içine girmediği sürece bu işin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz..."

Korktuğumuz başımıza gelmiş: "Büyük basın" itiraflarda en küçük bir haber değeri bile görmemiş, mesele kapanmış... Ta ki 3 Şubat 2005'e kadar...

KEMİKLERE İLGİSİZ KALAMAMIŞLAR

Ocak 2005'te Abdülkadir Aygan'ın anlattığı cinayetlerden birinin hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde aynen anlattığı gibi gerçekleştiğinin ortaya çıkmasının ardından, gazeteler, "itiraflar"ın hiç değilse bu bölümünü haberleştirmek zorunda hissetmişler kendilerini... Mesela Hürriyet şöyle vermiş haberi:

"Diyarbakır'ın Yenişehir Semti'nde 10 Haziran 1994 tarihinde bir otomobile bindirilerek kaçırılan 25 yaşındaki Murat Aslan'ın cesedi 10 yıl sonra Şırnak'ın Silopi İlçesi yakınlarındaki bir dere yatağında bulundu. Aslan'ın kafatasında bir kurşun deliği saptandı. (...) 10 yıl önce kaçırılan Murat Aslan'ın babası İzzettin Aslan, bir gazetede itirafçı Abdulkadir Aygan'ın 'Murat Aslan'ı JİTEM Komutanı Abdulkerim Kırca ve ekibi kaçırıp sorguladı.

Körtük Köyü yakınlarında üzerine benzin dökülerek yakıldı' ifadesini okuduktan sonra Körtük Köyü'nün yolunu tuttu. Köylüler, olayı gören bir çobanın, cesedi gömdüğünü anlattılar. Kazı sonucunda ulaşılan iskelet İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilerek, anne ve babadan alınan DNA örnekleri ile karşılaştırıldı. Kemiklerin Murat Aslan'a ait olduğu ortaya çıktı."

Biz o aşamada biraz umutlanmışız, basının artık "itiraflar"a gereken önemi vereceği, bu bu sayede orada adı geçen görevliler hakkında yargı yolunun açılabileceği vehmine kapılmışız. O gün "Şimdi 'normal' bir medyadan ne beklenir?" diye bir soru sormuşuz kendimize ve şöyle cevap vermişiz:

"Aylar önce sessizce geçiştirdiği 'itiraflar'a bu kez ciddi bir şekilde eğilmesi beklenir, değil mi? Çünkü bir cinayet tam orada anlatıldığı gibi çıkmıştır ve bu, öbür cinayetlerin de tam orada anlatıldığı gibi gerçekleşmiş olma ihtimalini misliyle güçlendirmiştir."

BUGÜN GERİYE DÖNÜP BAKTIĞIMIZDA

Bugün geriye dönüp baktığımızda, bir kez daha hayal sukutuna uğradığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz...

Fakat arada ilginç bir şey oldu: "İtiraflar"ın en önemli kişisi, Aygan'ın ifadesiyle "JİTEM Komutanı" emekli binbaşı Abdülkerim Kırcı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in elinden "Devlet Övünç Madalyası" aldı... (Bu haberi büyük basından öğrendik.)

Sonra bir ilginç şey daha oldu. Basın, kuzular gibi sessiz kalmaya devam ederken geçtiğimiz hafta Diyarbakır'dan bir haber geldi: Diyarbakır Savcılığı, başta "Devlet Övünç Madalyası" sahibi emekli binbaşı Abdülkerim Kırcı olmak üzere, "İtiraflar"da adı geçen "JİTEM'ciler" hakkında dava açmıştı...

Artık hiç değilse bu aşamada basının devreye gireceğini, davayı haberleştirip izleyeceğini umarsınız, değil mi? Fakat hayır, Radikal ve Cumhuriyet dışında gazeteler gene ilgisizdi. Radikal'in haberinden okuyalım:

"ACI BİR SUSURLUK ÖYKÜSÜ... Bir gazeteye yaptığı itiraflarla 12 yıl önce gözaltında öldürülen birinin cesedinin bulunmasını sağlayan PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın ifadeleri doğrultusunda altı itirafçıyla biri emekli binbaşı iki asker hakkında Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.

Aygan, emekli binbaşı Abdülkerim Kırca, halen Siirt Jandarma Komutanlığı'nda görevli uzman çavuş Uğur Yüksel'in yanı sıra 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da aralarında olduğu sanıklar, 'Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve taammüden adam öldürmek'ten yargılanacak..."

Biliyorsunuz, bizim acı öykülerimizde sık sık mizah da olur... Dünkü Cumhuriyet'te okuduğumuz şu haberi, bu fasıldan veriyoruz:

"İTİRAFÇILAR NÜFUSTA KAYBEDİLİYOR... Güneydoğu'da JİTEM adına birçok faili meçhul cinayet işlemekle suçlanan PKK itirafçılarının ilginç yöntemlerle koruma altına alındığı ortaya çıktı. İtirafçılar, Abdülkadir Aygan, Hüseyin Tilki ve Ali Ozansoy'un nüfus kayıtlarında ölü olarak gösterildiği, Fatih Çetin'in ise Türk vatandaşlığından çıkarıldığı belirlendi..."

Devletin "öldü" dediği, devletin savcısının dava açtığı Abdulkadir Aygan'ın geçtiğimiz günlerde İsveç'te yayımlanan Exspressen gazetesine verdiği söyleşiyi üsteki sütunlarımızda okuyabilirsiniz... (A.G.)

 

İtirafçı Aygan: 'JİTEM'e sadece Okkan karşı çıktı...'

5 Nisan 2005 tarihli Cumhuriyet'in "İKİLİ İTİRAFÇI AYGAN: OKKAN JİTEM'E KARŞI ÇIKTI" başlıklı haberinin son bölümü:

(...) Aygan son olarak JİTEM'den de kaçarak birimin yasadışı faaliyetlerini Özgür Gündem gazetesine anlattı. Şu anda İsveç'te olduğu öne sürülen Aygan, Expressen gazetesinde yayımlanan röportajında ise çarpıcı iddialara yer verdi. Röportajında kendi biriminde en az 36 kişinin katledildiğini ifade eden Aygan, elinde 'Türkiye'nin AB üyeliğini stop ettirecek belgeler' olduğunu iddia etti. Röportajında Aygan, 'Devletin tüm yetkili organları, memurlar, bürokratlar, başbakan ve mahkemeler JİTEM'in eylemlerine yardımcı oldular. Sadece bir kişi, Diyarbakır Emniyet Müdürü JİTEM'e yardım etmeyi kabul etmedi..."

 

 


'İngilizce gazete'deki manşeti Dumanlı da 'tuhaf' bulmuş

 

Geçtiğimiz hafta, 1 Nisan'da, bu sayfada Sabah'ın Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş'ın köşesinden duyurduğu bilgilere dayanarak, İlnur Çevik'in New Anatolian gazetesinin "tehlikeli" manşetini ele almıştık...

Hatırlayın, "Güvenlik yetkilileri"ne ve "muhafazakâr kaynaklar"a dayanarak verilen haberde (Aydıntaşbaş'ın özetlemesine göre) şöyle deniyordu:

"'Aşırı sağ hücreler Türkiye'nin Kürtlerine karşı silahlanıyor' başlığıyla çıkan haberde, özellikle Kuzey Irak sınırından giren kaçak silahların, 'İç Anadolu bölgesinde aşırı milliyetçi gruplar' tarafından satın alındığı, bunun ileride 'Bala ve Haymana' gibi bölgelerdeki 'Kürt yerleşim merkezleri'ne karşı kullanılma amacıyla yapılandığı iddia ediliyordu."

Söylemiştik, haberin aslına ulaşmak için gazeteyle temas etmiş, ama çabamız akim kalmıştı. Yeri gelmişken bir düzeltme yapalım: Haberin aslı e-mail adresimize gönderilmiş, fakat bizim bundan ertesi gün haberimiz oldu ancak... Keşke biraz daha erken gelseydi, o zaman mesela "MHP yetkilileri"nin de gelişmeden haberdar olduğunu, çok kaygı duyduklarını ve bu kişilerin arasında MHP'lilerin olması durumunda bile sorumluların yargı önüne çıkartılması için çaba sarf edileceği bilgilerini de size aktarabilecektik...

Neyse... bizden üç gün sonra Zaman gazetesi (4 Nisan) genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı da eğildi konuya... Dumanlı, "Türkiye'de İngilizce gazete niçin çıkarılır?" başlıklı yazısında, haberi şu cümlelerle eleştiriyordu:

"Gazetenin iddiası doğruysa, hadise çok vahim! Türk okuru, spekülatif bilgilere alışık olduğu için, bazen doğru habere de kuşkuyla bakar. O yüzden kimi zaman çok önemli bir haber bile beklenen tesiri icra edemez... İngilizce yayınlanan gazetelerde durum böyle olmasa gerek. Şimdi düşünün; İngilizce bir gazetenin hedef kitlesi içinde değerlendirilen ve gaze-teye ciddi bir anlam yüklediğini düşündüğümüz kişiler, bahsi geçen haberden ne anlar? İlnur Çevik gibi yıllardır bu işi yapan bir gazetecinin "Kürtlere karşı silahlandırılan aşırı milliyetçi hareketler" üzerine yazılan haberin yabancılar için ne anlama geldiğini bilmemesi düşünülemez.

"Bu ülkede İngilizce gazeteleri kim okur? Listenin başına anadili İngilizce olanlar yazılınca bu ülkede yaşayan yabancılar liste başı olur. Bu kitlenin içinde elçilik çalışanları, uluslararası ticaret yapan şirketlerin sahipleri ve yöneticileri, bir Türk ile evli olduğu için bu ülkede yaşayan yabancılar vs. ağırlıkta olsa gerek. Geçen haftanın önemli bir iddiası sayılabilecek 'silahlanma' haberini kimlerin okuduğunu yukarıdaki listeye göre düşünmek gerekir. Bu tür gazetelerin yöneticileri, neşrettikleri haber ve yorumların hedef kitlesine, onların alıcı ve verici misyonuna da dikkat ederek daha sağduyulu olmak zorunda." Yeni Şafak.6-4-2005