TARİHE GÖMÜLENLER
Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Konya'nın tek gazetesi olan "Babalık" gazetesinin başyazarı olan pederinden
işittiği tüyler ürpertici, ibretlik bir hatıra ile mukaddeslere dil uzatanların akıbetini gözler önüne seriyor:

1920'de Saruhan mebusu olarak TBMM'ye giren Mustafa Necati (1894-1929), Cumhuriyetin ilk Maarif
vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) biri olarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Harf Devrimi olarak adlandırılan
Latin harflerinin kabulünde etkin rol oynamasıyla bilinir.

Mustafa Necati, bu faaliyetler çerçevesinde Hazreti Mevlana beldesi Konya'ya gelmiş ve Latin harflerinin
üstünlüğünü (!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti.

Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda:
"Eski Harflerle Birlikte Kur'an'ı da Tarihe Gömdük" yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10'da verileceği
belirtiliyordu.

Akşam, mükemmel bir ziyafet verilde. Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve
hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi.

Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok; bütün hastahane hatta Konya ayakta idi.
Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur'an'a dil uzatmıştı.

Gece yarısı, imkansız denebilecek bit şey oldu ve Bay Necati'nin yattığı yatak yan demirinden kırıldı.
Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamış.

Ertesi gün saat 10'da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte Bay Necati öldü (tarihe gömüldü).

(Kitabın Adı: Hadiselerin İbret Dili. Yazarı : İbrahim Refik.
Yayın Evi : Albatros Yayınları /İstanbul. Basım yılı : 2000)

 

 

ÇELEBİ MÜFTİ'NİN KORKUSU
"Ölmek değildir ömrünün en feci işi, Müşkül odur ki ölmeden evvel ölür kişi." Yahya Kemal Beyatlı

Onyedinci asır başında yaşamış ülemadan ve Sultan 1. Ahmed'in şeyhülislamlarından Çelebi Müfti ismiyle meşhur,
Hocazade Mehmed Efendi, bulaşıcı hastalıklardan çok korkan bir adamdı.

Çelebi'nin bulunduğu yerde hastalık ve ölümden katiyyen bahsedilmez, kendisi de hiç kimsenin hasta ziyaretine ve
cenazesine asla gitmezdi.

Bir gün, evinin hizmetçilerinden biri hastalanıp vefat etti. Efendi hazretleri hiç tereddüt etmeden, konağına bir
duvarcı ustası çağırdı. Ustaya, evin hizmetçisinin öldüğü odanın kapısını örmesini söyledi. Usta, kapıya boydan
boya duvar ördükten sonra Çelebi, ayrı bir direktif verdi:

Bunlar bir vakit beyler idi, kapıcılar korlar idi,
Gel gör şimdi, bilmeyesin bey hangidir ya kulları? Yunus Emre

- Şimdi git, bahçe tarafından dolaş ve o odanın duvarını del, naaşı çıkarıp gömsünler.
Bu oda da bir daha kullanılmasın.

Hikmet-i İlahi, "sakınan göze çöp batar" misali, bütün dikkatine rağmen Hocazade Mehmed Efendi vebaya
yakalanarak hayata veda etti.

(Kitabın Adı: Hadiselerin İbret Dili. Yazarı : İbrahim Refik.
Yayın Evi : Albatros Yayınları /İstanbul. Basım yılı : 2000)

 

 

HIRSIN HAYATLA ÖDENEN BEDELİ
"Hırs ile mutluluk birbirlerini hiç görmezler." Benjamin Franklin

ABD'nin New York şehri, trafik yoğunluğu en çok olan dünyanın belli başlı metropollerinden biridir.

İşte, New York'un bu oldukça hareketli günlerinin birinde şehrin 5'inci caddesinde yürüyen bir adama
bir otomobil hafifçe çarptı. Bu istenmeyen kazada yayaya birşey olmamıştı. Otomobilin şöförü yayayla
konuştu, özür diledi ve iş tatlıya bağlandı.

Fakat yaya düştüğü yerden kalkmaya hazırlanıyordu ki, hadiseyi uzaktan görüp gelen bir aklıevvel,
düşen adamın yanına gelerek yerinden kalkmadığı takdirde yaralandığını öne sürerek sigortadan hatırı
sayılır miktarda para alabileceğini söyledi.

Bir anda emeksiz kazanacağı yeşil dolarları gözünün önünde canlandıran adam, paranın cazibesiyle
doğrulduğu yerden yeniden arabanın önüne yattı.

Araç sürücüsü ise bütün bu olanlardan habersiz, adamıngittiğini düşünüp, bir an önce hadise mahallinden
uzaklaşma telaşıyla arabasını çalıştırıp gaza bastı. Bir anlık hırsa kapılan arabanın altındaki adam,
daha ne olduğunu bile anlayamadan hırsının bedelini canıyla ödedi.

(Kitabın Adı: Hadiselerin İbret Dili. Yazarı : İbrahim Refik.
Yayın Evi : Albatros Yayınları /İstanbul. Basım yılı : 2000)

 

ÎBRETLİ BİR HADİSE

Osmanlı Padişahlarından I. Mahmut, Medine-i Münevvere'ye gitmişti. O zaman Medine'de Harem muhafızı olarak bulunan Hacı Beşir Ağaya: — Harem'i Şerifte, kaldığın bu zaman zarfında fevkalâde bir hâdise ile karşılaştığın oldu mu? diye sordu. Harem-i Şerifin bekçisi Beşir Ağa başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlattı: — Ravza-i Mutahharedeki Gbrü kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Bir defasında kararımı verdim, her gece sabaha kadar uyanık kalacak, ne pahasına olursa olsun gelenin kim olduğunu öğrenecektim. Bir gece kapı yine açıldı. Hemen kapıya koştum, içeri bir zat girdi. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadimli olduğunu ve isminin Muhammed olduğunu söyledi. Ziyaret sebebi nedir? diye sordum. Birgivı Hazretlerinin «Tarikat-ı Muhammediyye» isimli kitabını serhettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resûlüllah'ın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi. Kendisini odama götürdüm. Bir müddet kaldıktan sonra benden izin isteyerek ayrıldı. Ben, sabah namazından sonra gene odama şeref vermesini rica ettim. «Memleketimde imamlık vazifem var! Bana izin ver» dedi ve ayrılıp gitti. Bundan sonra da arada sırada gelirdi, kendisiyle görüşürdük...» I. Mahmut, Hacı Beşir Ağa'nın ağzından bunları dinledi. Hâdisenin doğruluğuna iyice kanaat getirmek için de memleketin birçok alimleri ile beraber Hadimli Muhammed efendiyi İstanbul'a davet etti. Sonra Hacı Beşir Ağa'yı çağırarak gelen topluluğu ona gösterdi. Hacı Beşir Ağa, o kadar- topluluk içinde Muhammed Hadimi Hazretlerini tanıyarak yanına vardı, — Hoşgeldiniz! dedi. Padişah ve orada bulunan zevat da hâdisenin doğruluğuna iyice inanmış oldular. Allah onların şefaatindan mahrum etmesin. (Amin) * * *

not:Geniş olarak bakınız:                              http://www.islaminsesi.8k.com/indexhadise.html