İNANIN,GERÇEKTEN ONLAR BİZE DİRİ GİBİ GELİYORLARDI

Çanakkalede batan gemilerden birinden yaralı olarak denize düşen bir düşman subayı başından geçenleri şöyle anlatıyor:

            “Top başında bekliyordum.Her an bir merminin başıma düşmesi mümkündü.Derken birdenbire müthiş bir patlama oldu.Yere kapandım,sonra dehşetli bir sarsıntı ile havaya fırladım ve kendimi boğazın buz gibi sularında buldumMayına çarpmıştık,gemimiz batıyordu.Artık hiçbir şey yapılamazdı.Yüzerek kurtulmaktan başka çare yoktu.Sahil yakındı,fakat sağ bacağımdan yaralanmış olduğumu ve müdhiş ızdırap verdiğini hissetmeye başladım.Buna rağmen sahile yüzmeye çalıştım.Karaya ayak atmak üzere iken pantolonum kan içinde idi.Halsiz ve bitkindim.Tüfeğine süngüsünü takmış bir türk neferinin  bana doğru koşarak geldiğini gördüm.Sudan yüzüp kurtulmuştum,ama bu süngüden kurtulamayacağımı,biraz sonra göğsüme saplanan süngünün sırtımdam çıkacağını peşinen kabul ederek,gözümü yumdum ve akibetimi beklemeye başladım.Türk askeri yanıma yaklaştı,yere diz çöktü,cebinden çıkardığı sargı bezi ile yaramı sardı,kaputunu çıkardı,titreyen ıslak vücuduma sardı.Mermi yağmuru altında koluma girdi.

            Yavaş yavaş geriye doğru yürüdük.Türkler siperlerinde bana sıcak çay ikram ettiler.Kendime geldim.”

            Ve bir Anzak askeri anlatıyor:

            “Biz kaçarken ayaklarımıza kaput bağlıyorduk.Çünki türk askerlerinin ölüsüne (şehitlerine) ayakkabımızla basarız da uyanırlar diye korkuyorduk.Gerçekten onlar bize diriymiş gibi geliyorlardı.

                                                                                              S