HARAMIN AKİBETİ

 

            Doğan Bey arayış içerisinde olan,kalbine ve aklına uyan bir yaşayış arıyordu.Ev sahibinin vasıtalığı ile bunu buldu ve insanların imanının kurtulmasına,evini ihmal edercesine,gece gündüz demeden koyuldu.

            Maddeye pek değer vermezdi..manayı da buldu ki,artık elinde gerekçeli kararı da oldu.

            Bu dünya ebedi kalmak için yaratılmış bir yer değil,kendisi misafir,misafir sahibi gideceği yeri düşünmeli,aklını fen ilimleriyle kalbini de din ilimleriyle aydınlatmalı,aydınlatmaya vesile olmalıydı.Zira bir insanın imanının kurtarılması sahralar dolusu kırmızı ve değerli koyunun sadaka olarak verilmesinden veya güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha değerli olduğuna iman ediyordu.

            Ancak hayatta madde ile idame ediliyor,bir araç olarak kullanılması gerekti.Elbette atılamaz ve terk edilemezdi.

            Emekli oldu,demir çimento satıcılığı yapmaya başladı.Fakat pek kârda edemiyordu.Zira dükkandan çok öğrencilerin hizmeti ve medrese ile meşguldü.

            Bir de pek kimse kendisinden almıyordu.Az bir fazla fiatla satıyordu.Başkaları ise çok az düşük bir fiatla satıyor ancak 850 kilo olarak tartıyorlardı.Kendisi gram hesabıyla tam bin kilo olarak satıyordu.

            Orayı da yürütemedi zira kendisine göre de değildi.

            Arkadaşlarının yardımıyla ömrünün sonlarına doğru bir ev yapıldı.İçine girip biraz rahat edecekti.Fakat dünyanın rahat yeri olmadığını kendisi de biliyordu.Çok oturmadan iki yıl içerisinde vefat etti.

            Memleketinde babasından kalma arsalar vardı.Onları satıp evin kalan borçlarını ödemeyi düşünüyordu.

            Sattıkları kâfi gelmemişti.Büyükçe bir tane daha vardı.Ancak oda başkaları tarafından sahiblenilmiş,yalancı şahitlerle üzerine geçirilmişti.

            Bütün uğraşmalarına rağmen kendi öz malları olan tarlalarını başkalarına kaptırmıştı.Adama kendisinin olduğuna dair yemin etmesini söylemiş,adam bir şeylerden korkmuş olacak ki yanaşmamıştı.Artık geriye yapılacak bir şey kalmamıştı.Çünki dünyada başvuracağı kapılar üzerine kapanmıştı.

            Kendiside dilekçesini doğrudan Allah’a verdi.Allah’a havale etmiş,işi ona bırakmıştı.Ortada bir zulüm ve haksızlık vardı.Dilekçesi oradan kesinlikle dönmez bir neticeye varmazdı.Neticenin neticeleneceğine imanı gibi inanmıştı.

            Ancak göremeden bu dünyadan göçtü.

            Yıllar sonra tarlayı alan daha doğrusu gasbeden adamın başından belalar eksik olmuyordu.

            Oğlu kanser olmuş,tedavisi için milyarları harcadı,kendisi yataklara düştü,bahçesinde ve evinde çok zaman geçmiyor ki başına bir şey gelmemiş olsun.

            Acaba hacca gitsem bunlardan kurtulur muyum,düşüncesi de bir fayda vermedi.Bu belalar belli ki durmadan devam edecekti.

            Artık anlaşmaktan ve geride kalanlarla helalleşmekten başka çaresi kalmamıştı.Çevresindekilerin de üzerindeki baskı ve telkinleri onu çağırmaya sevketmişti.Zararın neresinden dönülürse kârdı.

            Haber saldı gelin tarlanızı vereceğim diye ancak şart koşmuştu;

-Hakkınızı Helal edeceksiniz.

Bedelini çok ağır ödemişti.

Tarlanın en az on katını hastanelerde harcamıştı.Sancısı da cabası.Haramın sancısı onu bırakmamış,uyutmamıştı.

Haramın akibeti olmaz hakikatı her zaman olduğu gibi bir daha tecelli etmiş oldu.

 

17-09-2006

MEHMET  ÖZÇELİK