HAYALİMDEKİ BAKLAVA

 

            Hayal kuruyorum kendi kendime…

            Ah sabancı ah.Mallarını niye üzerime tapulamadın.

            Bak onları nasıl arttırırdım..

            Fabrikalarına fabrikalar ekler,ekonominin iyileşmesine büyük katkılarda bulunurdum.Herşey gül gülistan olur,düzlüğe çıkardık.

            Ben şu anda bulunduğum küçük odamda değil de,büyük saray ve köşklerde olsaydım,çok şey değişir,farklılaşırdı…

            Bu hayallerle Türkiyeyi aşmış,dünya meselelerine el atarak her şeyi düzeltiyordum…

            Ah o annemin seslenipte;

            -Oğlum gelsene,fırından biberleri alda gel..kahvaltımızı yapalım..

            Beni çağırmasıyla her şey bir anda yıkılmıştı…

            Kim bilir daha ne hayaller kuracaktım…

 

*******

 

            Hayal karın doyurmuyor.Hayali bir tepsi baklava olacağına,hakiki bir dilim olsun yeter.

            Abdulkadiri Geylaninin bir müridi de,mutfakta yemek yapmakla meşgulken bir anda,adeta bastı zaman yani zamanın açılmasıyla evlenir,çocuk sahibi olur,aradan yılar geçer,aile sıkıntıları başlar ve buna dayanamayarak feryad eder ve bu feryad ile şeyhinin mutfağında olmayı çok arzu eder..

            Kendine geldiğinde kendini şeyhinin mutfağında bulur..

            Ve şükreder.

 

*******

 

            Hayal,aklın havalandırmasıdır.Onunla nefes alır,ufku açılır,ufuklara açılır.Böylece dar kafesinden geniş alemlere çıkmakla rahatlamış olur.Tıpkı hapishanede hayaller kuran bir mahpusun hapisde olduğu halde dünyayı da taşan noktalarda gezerek tekrar aynı noktaya gelmesi gibi.Hatta bu insan kendisini hayalinden uyandıran insana karşı kızgınlık göstererek niye beni bu güzel halimden alı koydun der.Ancak hapisde olduğunu bildiği an,hayalinde serbest olması,baklava yemesi ona geçici bir rahatlık kazandırmış olur.

”O hayallerdir ki,evliyaya tuzak olmuşlar.Onlar,Allahın bostanının çiçeklerinin yansımalarıdır.”(Mektubat)

 

 

*******

Hayalden hakikata geçmeli.

Çalışmalı,dua etmeli..zorluğun ve fakirliğin Defi İçin O’na Dua etmeli…

“Hatîb-i Bağdadî, Ruvâtü Mâlik adlı kitabında, îbni Ömer'den şöyle nakleder: Adamın biri, Resûlüllah'a (s.a.v.) gelip: "Ey Allah'ın Resulü, dünyâ hiç benim yüzüme gülmemektedir. Bana bu hususta bir dua öğ-retseniz!" diyerek mürâcatta bulundu. Peygamberimiz de kendisine: "Meleklerin duasını, mahlûkâtm da edip de bol nimet ve rızka kavuş­tukları tesbîhi, sen bilmiyor musun?" buyurdu ve ona şu mealde bir tavsiye de bulundu:

"Tam tan yerinin ağarmaya başladığı sırada, yüz defa şöyle söy­le:

"Allah'a hamdeder ve O'nun her nevî kusur ve ayıplarından münezzeh olduğuna inanırım! Çok büyük ve yüce olan Allah'ım; gerçekten münezzeh ve mukaddestir! O'nu tesbîh ve tenzih ederim!"

Bu şekilde yüz defa Allah'a tesbîh ve tahmîdde bulun. Dünyanın senin de yüzüne güldüğünü, koşarak sana geldiğini göreceksin!"

Adam,Peygamber E^endimiz'in kendisine olan bu tavsiyesini ay­nen yerine getirdi. Bir müddet sonra, yine Resûlüllah'ın huzuruna gelip: "Ey Allah'ın elçisi, dünyâ o kadar koşarak bana geldi, o kadar zengin oldum ki, şimdi dünyâ malını nereye koyacağımı bilemiyorum!" dedi."

            Kalbe konulmayan her mal güzeldir.

 

Mehmet   ÖZÇELİK

04-10-2005