HAYATTAN   KESİTLER

 

 

            Bizim oğlan Milli Eğitim Müdürlüğü yapmaktadır.Bazen nasıl ve neler yapacağını ona kulak küpesi olarak kafasına takarım.

            Eğitim camiasının antika şeylerine çok rastlanır.Çünki insan unsurunun en yoğunlaştığı merkezdir.

            Oğlum ilçesinde olan bir olayı şöyle anlatıyor;

            -Bir gün dairede genç,biraz acemiliğin vermiş olduğu bir çekingenlik ile bir öğretmen girdi.

            Buyur edip isteğini sorduktan sonra,evleneceğini beyan ederek izin vermemi istedi.Doğal olarak ben de adamın evlenmesine mani olmamak ve de geciktirmemek için izin verdim ve bir de tebrik ettim.

            Ve adam sevinerek gitti.

            Ve aradan 7 ay kadar bir zaman geçmişti.

            Bir gün yine bu öğretmen elinden tuttuğu  5 yaşlarında bulunan bir çocukla annesinin hasta olmasından dolayı ziyaret maksadıyla yanına gitmesi gerektiğini söyleyerek izin istedi.

            Hocaya yanındaki çocuğun kendisinin mi olduğunu sordum.

            -Evet,hocam.Benim çocuğum,dedi.

            -Ben de;Maşallah hocam,iyi hızlıymışsın,kısa zamanda hem evlenmiş,hem çocuk sahibi olmuş ve hem de çocuğu büyütmüşsünüz,dedim.

            Fakat yine de  pek anlamamıştı.Fazla da deşmeden iznini verdim.

            Kim bilir,belki de bir dahaki sefere kardeşini evlendirecektir.

            Ne de olsa hızlı ya…

 

**************   

 

            Torunda ellerinizden öpsün,Kayseride Üniversitede okumaktadır.Oda babası gibi bazı hatıralarını dedesine anlatıp güldürdü.Ben de sizi güldüreyim dedim…

            -Bir gün mutfakta nöbetçi olduğumdan,bekleyen arkadaşlara akşam yemeği hazırlıyordum.

            Bizim yemelerin neler olduğu zaten baştan belli.Makarna,melemen,çorba gibi kolay ve sade yiyecekler.Ondan olsa gerek devlet bizim sayemizde batmıyor…

Fakat makarnaya tuz koyup tadına bakıyorum,tuzu yok.Bu durum birkaç defa tekrar etti.Her tuzu koyupta tadına baktığımda hiçbir farklılık olmuyor ve hep tuzu eksik kalıyordu.

Acaba benim ağzımda bir tatsızlık mı vardı,diyerek arkadaşları makarnanın tadına bakmak üzere mutfağa davet ettim ve durumu onlara anlattım.

Onlarda şaşırdıklarından hepsi birden mutfağa geldiler.Mehmet arkadaşım yemeğin tadına bir baktı hemen yüzü değişmeye başladı.Birden;

-Yav bu çok şekerli olmuş,dedi.

Meğer tuz yerine şeker koyuyor muşum..Arkadaşlar böyle yiyemeyiz mi,dedim.

Bir iki tadına baktılar fakat hiç de yenilecek gibi değildi…

İyiki detarjan koymamışım..olabilir ya..

Hiçbir şeye değilde,o makarnaya harcadığım o kadar zamana harcıyorum.Yinede bir türlü sırama savamamış,yeniden yapmak mecburiyetinde kalmıştım.

Okuldan da gelmiş ve acıkmışlardı.Beni yemelerinden korktum….

 

 

***********************    

 

Bizim torunun oğlu anlatıyor.Dinleyelim;

-Bir gün sınıfımıza ufak tefek bir öğrenci geldi.Başka okuldan nakil olarak gelen bu öğrenci ufak-tefek pek de sevimli idi.

Bir yıl beraber okuduk.Yazılılardan da fena almıyor,sınıfı da geçecek durumdaydı.

Okulun bitmesine de bir ay kalmıştı.

Birden idareden gelen bir haber,bu arkadaşımızı şok etmişti.

Meğer 7. sınıf öğrencisi olan bu arkadaşımız yanlışlıkla 8.sınıfa kaydolmuş,hiç çaktırmadan da bir yılı öyle götürmüştü.Ne de güzel götürüyordu.Acaba kim ispiyonladı.

Bilinmeseydi,atlamalı olarak bizimle beraber diplomayı da alacaktı.

7.sınıfı otamatik olarak okumuş sayılarak 8.sınıfa geçecek olan arkadaşımız,aynı sınıf olan sekizi bir daha okuyacaktı.

Ancak bu duruma morali bozulmuş olsa gerek ki,o arkadaşımız bir daha o okulda görülmedi.Okulu bırakmış diye de haberler almaktaydık…

 

*****************    

 

Torunum Abdullah çok yamandır.O da dedelerinden aldıkları birikimle olsa gerek,öğretmen oldu.Şanlıurfanın bir köyünde öğretmenlik yapmaktaydı.

Annesi bunu çok sıkıştırıyordu,illa seni evlendirelim diye…Buda aslında biraz sıkışmış,yaşıda ilerlemiş,evlenmeye mecburen karar vermişti.

Bir gün müdürün odasında oturduklarında,müdürde bunu sıkıştırmış,evlen artık,bak yaşın gittikçe ilerliyor,bu sefer evde kalırsın.

Birden demesin mi,evlendir o zaman,kimi alayım?

Bu düşünce içerisinde ilçede yürürken,pat diye karşılarına hemşire çıkmasın mı…

Birden müdür elektriği bulmuş gibi;-Bulduuuum….-

Hocam neyi buldun,ne oldu,deyince;

İşte hemşire.Bir iste.Tam da uygun…

Bizim torun eve geliyor ve içine bir ateş düşüyor.Nasıl isteyeceğim?Ne diyeceğim.Uykusu kaçıyor.Yerinde duramıyor..kıvranıyor.Acaba verirler mi?Kabul ederler mi?Ya hayır derlerse?Kafasında elli tane tilki dolaşıyor,hiç birini de dışarı kovamıyor.

Ve sonunda karar veriyor..

Dur ki,benim uykum kaçacağına,hemşirenin uykusu kaçsın.

Kalkıyor o geç vakitte hemşirenin kapısını çalıyor.

-Ben senle evlenmek istiyorum.Benimle evlenir misin?

Pat diye damdan düşercesine bu teklife hemşire gayet olgunca bir cevab vererek;

-Allah nasib etmişse olur,diyor.

Ve olaylar bunun üzerine geliyor ve evleniyorlar.Şimdi mutlu ve gelecekten umutlular.Allah bahtiyar etsin,zorda olsa…

 

*******************

 

Öğretmen toplumun beynidir.Oğlumu da öğretmen yaptım ki,beyinleri düzeltsin diye…Öğretmen oğlum anlatıyor;

-Biz evelden derslerde inançsız ve ateist insanlardan örnekler verirken,geçmişe gider ve böyleleri varmış derdik.Artık geçmişe gitmiyor ve kendi zamanımızda bunların çoklukla örneklerini buluyoruz.

Bir gün bir sınıf öğretmeni girmiş olduğu birinci sınıftaki öğrencilere,o saf ve temiz zihinleri bozmak amacıyla zehirini kusuyor.

Hani arı su içer bal akıtır,yılan su içer zehir akıtır.

Suyun vasfı değişmezken,içenin vasfının farklılığı sonucu değiştirmektedir.

Sınıfa dönerek Allahın olmadığını,eğer varsa hadi şeker isteyin bakalım,size şeker versin,diyor.

O saf ve masum yavrular da;Allahım bize şeker ver..Allahım bize şeker ver,diye bağrışmaya başlıyorlar.

Şeker yok.

O halde yok ki….

Oysa Allahın tabiata serpiştirdiği şekerler gayet çok…Körlük başka şeylere benzemiyor.

Öğretmen önceden cebine koymuş olduğu şekerlerle çocuklara dönerek;

Benden isteyin bakalım çocuklar,deyince;Çocuklar hep bir ağızdan;

-Öğretmenim şeker,öğretmenim şeker.

Ve öğretmen şekerleri çocuklara dağıtıyor…Kusmuğuyla birlikte…

Oysa bir köy muhtarsız olmaz,bir iğne ustasız olmaz,bir kitap katipsiz olmaz,bir ilçe kaymakamsız olmaz,bir şehir valisiz olmaz,bir devlet başbakansız olmaz,bir sanat sanatkarsız olmaz,bir matbaa matbaacısız olmaz,kısaca hiçbir şey yapanı olmadan olmazken;nasıl olurda bu alem sahibsiz olur,yaratansız olur?...

Bizim torun buna bu cevabları genişçe veriyor ve inadından dolayı da gerekli mercilere bu durumu bildirerek cezalandırılıyor.

 

********************   

 

Bizim torun aktiftir maşallah.Yine bir gün şöyle bir olayla karşılaşıyor…

Küçük olan ilçede,lisenin dışında sanat okuluna da ders vermeye gidiyor.Aynı kendi okullarında bir bayan hanımda o okula gitmekte.

Bir gün öğrenciler bayan öğretmenin kendilerine Allahın olmadığından bahsettiğini söylüyorlar.

Onlara var olduğunu anlattıktan sonra,birazda heyecanın verdiği etkiyle,biran evvel okula gidip o bayanla görüşmeyi düşünüyor.

Öğle arası okula vardığında o bayan öğretmen,öğretmenler odasında tek başına oturmaktadır.

Heh tam da sırası…

-Hoca hanım,sanat okulundaki bazı öğrenciler sizin derste Allahın olmadığından bahsettiğinizi söylediler.Acaba bir doğruluğu var mı?

Hocanın bizim toruna verdiği cevab gayet manidar;

-Aaa Mehmet Bey,siz Konyayı bilirsiniz,ben Konyalıyım,hiç öyle şey olur mu?

Oysa bu öğretmen söyleyecek biri olmasına rağmen,Konyalı olduğu için söylememiş olduğunu söyledi.

 

AKILLI    HAMDİ

26-09-2005