HAZİN     YILLAR  -      HAZİN      HALLER

 

            Yazar Cevat Rifat Atilhan eserinde[1];”Senelerce evvel merak ederek,şu benim harbi umumi de Suriye de tanıdığım Halide Edibin yazdığı;'’Vurun Kahpeye'’filmini görmeğe gittim. Aslen,beni İsrailden olan Edip efendinin kızının yazdığı bu eserde,sarıklı bir hocanın yunanlılara casusluk ve milli harekata hıyanet ettiği gayet sinsi bir üslupla canlandırılıyordu. Bütün milli mücadele esnasında böyle bir vak’a kat’iyyen olmamıştır. Bu,ancak israil oğullarının hayalhanelerinde canlanmış,kitap haline konulmuş ve sonra sinema perdesine intikal ettirilmiştir. Filmi seyrederken mızraklı bir süvari kıt’asının muhayyel hocayı takib ettiğini gördüm. gayrı ihtiyari söylendim.

            “Yalan bu. İstiklal savaşlarında benim süvarilerimden başka mızraklı süvari yoktu. Biz,böyle bir vak’aya asla rast gelmedik. Yalan ve uydurma bu!”

            Bu,yüksek sesle feryadım,sinema halkını alakadar etti ve yanımdakilere hakikatı söyledim. Sonra ‘Sebil-ür Reşat’ mecmuasında ‘Vurun kahpeye,fakat kahpeyi iyi seçiniz.’ diye bir makale yazdım.

            Evet,sadece vatan kurtuluşu ve felaketli günlerimizde değil,yüreklerimiz iktidar ve sandalye hırsıyla kurulduğu zamanlarda da halkın dini hislerini okşar ve kazandıktan sonra (Galib hoca müstear ismiyle köyleri dolaşıp halkın dini duygularını nazara verip sonra da)”Şeriatı yaşatmayacağız. Teokratik idareleri yaktık.”diye feryad ederiz.[2]

            O halde deriz:Yaşasın zalim kahpeler için cehennem, Tükürün yalancı kahpelere...

            -Halimizi,hal-i pür-melalimizi  tesbit babında bir Hindli alimin bizi ve İslam alemini tesbiti ki;

            “Ey Türk kardeşlerimiz! Bilmiş olunuz ki müslüman diyarını kasıb kavuran müstevlilerin nazarında alemi İslâmın düşünür kafası Mısırdır. Hisseden kalbi Hindistandır. Çalışan çabalayan eli,kolu da Türk devletidir. Adalet perdesi,adalet nağmesi altında irtikâb etmediği zulüm kalmayan bu müstevli düşman millet ne diyor biliyor musunuz? “Biz müslümanların göğsüne –yani Hindistana- çullandık. Kafasını –yani Mısırı- demir pençemiz içerisine aldık. Şimdi sıra bu vücudun henüz çabalamakta olan elini-kolunu –yani Türk hükümetini- kıskıvrak bağlamağa geldi. Zira bu el,bu kol hareket kabiliyetini muhafaza ettikçe biz istiklalden o kadar emin olmayız.

            Ve devamla:”Alemi İslâmın elini,kolunu bağlamak,yani sizin istiklalinize hatime çekmek için düşman hükümeti doğrudan doğruya cebre,şiddete,harbe müracaat etmeyecektir. Bir taraftan memleketinizde bitmez tükenmez nifaklar,fesatlar,isyanlar,kıtaller çıkartacak;diğer taraftan etrafınızdaki hükümetleri sizin aleyhinize kaldırarak kanınızı,iliğinizi kurutmak isteyecektir. Dört-beş aydan beridir,içinizde dolaşıyorum. Halinizi kemali dikkatle tetkik ediyorum. Türlü isimler,türlü şekiller altında meydan almağa başlayan bir çok tefrika esbabı görüyorum ki bunların hepsinde düşman parmağını hissediyorum. Dünyada istiklaline sahip bir hükümeti İslâmiye var ki o da sizsiniz. Aman aranızdaki vahdeti sarsacak en ufak bir harekete bile meydan vermeyiniz. Sonra bütün müslümanların akibeti pek vahim olur. Hindistana gelseniz de birkaç yüz milyonluk halkın halini görseniz,o zaman müstevli siyasetinin mahiyetini anlar,beni tasdik edersiniz. Müslümanları mecusilere,mecusileri müslümanlara, şiileri sünnilere,sünnileri şiilere,ahaliyi hakimlere,hakimleri ahaliye düşürmekten bir dakika boş kalmayan fesat kadar korkunç bir şey olamaz. Milyonlarca hindli her sene açlıktan,sefaletten,sari hastalıklardan helak olur dururken,vefiyatın bir müthiş miktarı her yıl bir o kadar daha artar giderken Hindistandan topladığı hazinelerden yüz milyon lirasının sırf müstemlekelerde sefer yapmağa sarf olunduğu düşününce insan için çıldırmak işten bile değildir. Ah birazcık müslümanlar kurban bayramlarında koyun yerine öküz kesmek yüzünden mecusileri kendimize hasmı can ederiz de müstevlilerin ekmeğine yağ süreriz. Mecusiler de öküz,mukaddes bir hayvandır,kesilmez. Müstevliler müslümanları iğfal ederler. Kurbanda öküz kestirirler. Mecusileri kışkırtırlar,cami kapılarına domuz kafaları astırırlar. Bunların arasında bir muhasama,derken bir mukâtele başlar,her iki taraf yorgun düşünceye kadar sürer. Sonun da mesele onların müdahalesiyle biter...”[3]

            Konuyla alakalı olarak Bediüzzaman hazretleri de Parçalanmış İslam alemi için şu tesbiti yapar:”(İslam alemi) Tahsile gitmişler. İşte Hindistan,İslâmın müstaid bir veledidir;İngiliz mektebi idadisinde çalışıyor Mısır,İslâmın zeki bir mahdumudur;İngiliz mektebi mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan,İslâmın iki bahadır oğullarıdır;Rus mektebi harbiyesinde talim ediyorlar. İla ahir...

            ya hu,şu asilzade evlat,şehadet-namelerini aldıktan sonra,her biri bir kıta başına geçecek,muhteşem adil pederleri olan İslâmın bayrağını afak-ı kemâlatta temevvüc ettirmekle,kaderi ezelinin nazarında feleğin inadına,nevi beşerdeki hikmeti ezeliyenin sırrını ilan edecektir.”[4]

            Ve maalesef bizlerde de sık sık yapılmaya çalışılan sünni-alevi,sağcı-solcu,dini bütün,dinci,şeriatçı,anti şeriatçı,şahısları öldürerek ve bazı yerleri yakmak suretiyle anarşik çabalar,Türkçü-kürtçü,vs.vs hep aynı yola çıkmakta,taktikler değişmemektedir.

            Yazar sözünün sonunda şöyle der:”Cenâb-ı Hakkın günün birinde  gerek bizi,gerek bütün alemi İslâmı esaretten kurtaracağına yakînimiz vardır. Ancak o saadetli günlerin pek uzak bir atiye kalmaması için sizlerin istiklalinize,kuvvetinize sahib olmanız elzemdir. Maazallah aranıza saçıldığını gördüğüm bu ayrılık tohumlarını ortadan kaldırmazda filizletmeğe,dal budak vermeğe başlarsa o vakit dünya yüzündeki müslümanların kurtulması için bir çok zaman daha beklemek lazım gelir...”[5]

            Kale dıştan değil ,iç-den ele geçirilir. İşte yenile yenile yenmesini öğrenen yahudi,hristiyan ve yetmiş iki millet maalesef İslâmın harîmine girmekle bizleri iç-den ve kalbimizden vurmuşlardır. İşte gidişat neticeyi göstermektedir.

            “1744’de bu müslüman memleketin harîmi masumiyetine sinsi bir yılan gibi sokulan ve galatanın pis ve kuytu köşelerine yerleşen dünya farmasonluğu ile,gayet parlak ve yaldızlı bir şekilde millete mal edilen “Tanzimat” birer kanser gibi milli bünyeyi kemire kemire,onun şuurunu muhtel,mantıkını mefluç bırakmışlardır. Ondan sonra milletin şuurunda hiç yeri olmayan hüviyetleri meçhul şahsiyetler devlet idaresine zorla el koyarak kısa bir zamanda vatanı harab ve milleti perişan etmişlerdir. Bu hüviyetleri meçhul insanlar bir milletin,bir devletin,bir hükümetin mukadderatına nasıl kolaylıkla koyabiliyor ve milleti serbestçe maceradan maceraya sürükleyebiliyorlardı? Bu iş,pek kolay olmamıştır. İngiltere ve Fransa-da üslenmiş farmason ve siyonist teşkilatı,memleketinizde ne kadar haris,ikbal perest,basit görüşlü,tarihten,maziden ve olaylardan bihaber,toy insan varsa onları kandırarak,hürriyet afyonuyla morfinleyerek uzun yıllar sürekli propağanda,sayısız para ve çeşitli yalan ve iftiralarla ordunun harîmine sızmışlar,selânik ve Makedonya-daki yahudi dönmeleri ve eşkıya sergerdeleri ile birleşerek bir ihtilali mümkün kılmışlardır. 1908... Ve bu tarih asırlar görmüş büyük İslam-Türk imparatorluğunun çöküp ve inhilal tarihidir.”[6]

            Nitekim Lord Gürzon’a;Niçin Türklerin istiklalini tanıdınız? itirazına karşı verdiği cevapta;”İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamıyacaklardır. Zira biz onları,maneviyat ve ruh cephelerinden  öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar,Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.”[7]

            Düştüğümüz ve düşeceğimiz bu hazin haller 1400 sene önceden Efendimiz tarafından şöyle tasvir edilmişti:”Benim ümmetim diğer ümmetlerin uğradıkları hastalıklara uğrayacaktır ki bu hastalık nankörlük,şımarıklık,haseb-neseble öğünmek,dünya için birbiriyle boğuşmak,yekdiğerine buğz etmek,birbirini kıskanmak belasıdır. Ümmetim bu belalara tutularak nihayet haddi aşacak ve bu taşkınlığın arkasından sebebi,mahiyeti meçhul bir kıtal zuhura gelecektir.”

            Diğer bir hadisde:”Hiç şüphe yoktur ki sizlerde sizlerden evvelki ümmetlerin tutmuş olduğu yolu tutacaksınız. Onların izini karış karış,arşın arşın takib edeceksiniz. Bu uysallıkta o kadar ifrata varacaksınız ki onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar sizde arkalarından gireceksiniz.

            Bunlar yahudi ve hristiyanlar mı? olduklarını soran sahabe-i Kirama efendimiz cevaben:”Ya kimler olacak?..”demişlerdir.

            Bütün bu kötü gelişmelere rağmen görülen hakikat şudur ki;Bu millet,hareket etmesini engelleyip kendisini bağlayan iplerini kırmaktadır. Ancak bağlayıcı unsurların çokluğu hareketini engellemektedir.

“Nitekim İsviçre’nin Bazel şehrinde ilk kongresini yapan İsrail oğulları şu karara varıyorlardı;

            “Türk imparatorluğu parçalanmadıkça israil devleti kurulamaz.”

            Tüm oyunlar da kararın hesabı üzerine dönmektedir.

            Bu düşünceyi idrak eden Abdulhamid Han bunu engellemek ve frenlemek amacıyla Hicaz şimendifer hattını yaptırmaya koyulur,bir yandan da yahudilik ve farmasonluğa nefes aldırmaz.

            “Amerika;dünyayı idare eden yahudiliğin umumi karargahıdır.”gerçeği ile oradan dünyayı ve bizleri hileler ile alt etme yoluna gidiyor. O da sulhlarla,dostluklarla,yakınlaşma bahanelerini uydurmalarla...

            Bir yandan içimize iki zehiri atmaktan da durmamakta;Ahlaka zıt her şey ve huzuru bozmak için fikir ayrılıkları...

            Farmasonluğun en büyük bir dergisinde[8]:”Mason doktrini vicdan hürriyetinden başka tasvir edilemez. Çünkü bu umde masonlukta dine karşı düşmanlık telkin eder. Zira din vicdan hürriyetine muhaliftir.”

            -Fransız büyük meşrıkının resmi bülteninde[9]:”Cumhurun menfaatları için localarımız günlük hayata tamamıyla intibak etmelidir. Laik gaye ve sosyal demokratik terakkiyi hedef tutan diğer yabancı gruplarla dahi masonlar birleşmelidirler.”

            -“Masonluğun siyasi rollerinden başlıcası din ile mücadele ve laik devlette demokrasiyi müdafaadan ibarettir. Bu maksatla vicdan ve ahlakı bir tarafa bırakarak tedhiş kabul edilir.”[10]

            -Ve 1911 tarihinde Belfort’ta toplanan büyük mason kongresi zabıtlarının 152.sh.den:”Unutmamalıyız ki biz farmasonlar din düşmanıyız. Ve localarımızda bütün gayretlerimizi göstererek dinin her türlü tezahür şeklini imha edeceğiz...”

            -Dünya farmasonlarının büyük reisinin bütün localara 1913’de yaptığı tamimden:”Din ahlakıyla rekabet edecek bir ahlak yaratmaklığımız elzemdir.”

            -Milletler arası mason kongresinin 1900 tarihinde yaptıkları kongre zabıtlarının 102.sh-sinden:”Dindarlara ve mabedlere galebe çalmak kafi değildir. Asıl maksadımız dinleri yok etmektir.”

 

                                                                                              9 – 5 – 1996

                                                                                  MEHMET     ÖZÇELİK



[1] İstiklal harbinde sarıklı kahramanlar. sh.64.

[2] Age.64.

[3] Age.89-90.

[4] Tarihçe-i Hayat.73.

[5] İ. H. Sarıklı Kahramanlar.age.90-91.

[6] Age.93,107,120,122.

[7] Denizli ve Emirdağ Lahikaları. B. Said Nursi. II / 104.

[8] Akasya.1908.tarih, 2 / 186.

[9] Agd.1926.sh.300.

[10] Agd. 1904.sh. 256.