KÖYE DAVET

"Köylünün birinin bir şehirliyle ahbaplığı vardı.Köylü şehire indiğinde şehirli dostunun evine gider kurulur,aylarca yer içer ,şehirlinin dükkanına gider ihtiyaçlarını temin ederdi.Köyüne dönerken şehirli dostu bütün ihtiyaçlarını temin eder ondan para pul almazdı.Köylü her şehire gelişinde şehirli dostunu köye davet eder:

 

''Sevgili dostum,sen hiç gezmeye gitmez,şehirden dışarıya çıkmazmısın?.Allah aşkına bütün aileni,çoluk çocuğunu,akrabalarını alıp köye gel şimdi bahar,tam da gül mevsimi,köyde her yer güllük gülistanlık,her yer cennet gibi.Eğer şimdi gelmezsen bari yazın meyve,sebze zamanı gel bana misafir ol aylarca sana ve ailene hizmet ederek mutlu olayım.''derdi.

Şehirli onu başından savmak için geleceğini vadetti.Bugün ,yarın derken aradan sekiz yıl geçti.

Köylü her yıl:

''A efendim ne zaman geleceksin bu yıl da kış geldi çattı.'' deyince Şehirli dostu bir bahane bulur:

''Bu yıl felan yerden misafir geldi,filan iş çıktı gelemedim,seneye gelirim.'' diye başından savmaya çalışırdı.

Bunu duyan köylü üzülür,yakınır yalvarırdı:

''Ey sevgili dost,ailem çocuklarım seni bekliyor,hasretle yollarını gözlüyor,bizi daha fazla bekletme ne olur.''

Aradan aylar yıllar geldi geçti.Köylü şehire gelip aylarca kalma alışkanlığını sürdürdüğü gibi şehirliyi köyüne davet etmeyide sürdürdü.

Köylünün bu samimiısraı üzerine şehirlinin hanımı,çocukları:

''Senin köylüye bu kadar hakkın,bu kadar emeğin geçti.Adam bşzş davet edip duruyor,artık bir de biz gidip onda misafir olalım.'' demeye başladılar.

Bunun üzerine şehirlide köye gitmeye karar verdi.Hazırlıklar tamalandı.Şehirli ailesiyle birlikte köye doğru yola çıktı.

Köyün yolunu bilmediklerinden aylarca oradan oraya dolaştılar,günlerce yollarda perişan oldular.

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra şehirli,dostunun köyüne varıp kapısına geldi.Bir anda bütün yorgunluklarını,perişanlıklarını unuttular.Nihayet köye gelmiş, menzile ermişlerdi.Köylü dostları şimdi bin bir ikramla onlara çektiklerini unutturacak ikram ve hizmetlerde bulunacaktı.Fakat hayret köylü dost onlarla hiç mi hiç ilgilenmiyordu.

Şehirli köylünün kapısına varıp:

''Sevgili dostum beni davet edip duruyordun.işte geldim.'' dedi

Köylü sanki hayatında ilk defa şehirliyi görüyordu.

''Sen kimsin,seni tanımıyorum.'' deyince şehirli:

''Nasıl olur yıllarca her şehre gelişinde evimde misafir kaldın,aylarca sana hizmet ettim beni nasıl tanımazsın.'' diyecek olduğunda köylü:

''Ben Allah aşkıyla öylesine kendimden geçtim ki hiç bir şeyin farkında olmadığım gibi,senin de kim olduğunu bilmiyorum,seni tanımıyorum.'' dedi.

Şehirli perişan bir vaziyette ailesinin yanına döndü günlerce yürümüş,yollarda perişan olmuşlardı.Adım atacak halleri yoktu.Uzun zaman köylü dostunun kendilerini tanımasını ve içeri almasını aç susuz beklediler,fakat nafile aradan beş gün geçti gündüzleri sıcaktan kavrulup geceleri soğuktan titrediler.Beşinci gece şiddetli bir yağmur başladı.Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.Şehirli köylünün kapısına vararak yumruklamaya başladı.

Köylü,uzun bir bekleyişten sonra nihayet bin bir nazla kapıyı açtı:

''Kimsin ne istiyorsun,ne var?''deyince

Şehirli:

''Bütün yaptıklarım sana helal olsun istersen beni öldür,yalnız bu karanlık ve yağışlı gecede bize sığınacak bir yer ver.''dedi.

Köylü:

''Orada bağcının gece yayını eline alarak kurtları beklediği bir kulube var,eğer yayını eline alıp kurtları beklemeyi göze alırsan,bu hayvanlarımı beklersen,orayı size veririm,orada kalın yoksa istediğin yere gidebilirsin.''dedi.

Şehirli seve seve bunu kabul etti.

''Aman o kulubeyi göster ne olur,sabaha kadar gözümü kırpmadan bekler,eğer kurt gelirse onu okla vururum,bundan başkada ne istersen yaparım yeterki bu karanlık gecede bizi bu şidddetli yağmurun altında bırakma.'' dedi.

Şehirlinin ailesi o küçük kulubeye sığındı,bu daracık yerde adeta üst üsteydiler,gecenin karanlığı,yağan yağmur,onları perişan etmişti.

Şehirli eline okunu yayını alıp kurt beklemeye başladı.''Eger kurt gelir de ben görmeden bir zarar verirse köylü saçımı sakalımı yolar.'' diye düşünüyor,gözlerini dört açıyor,her tarafı dolaşıyordu.Derken karanlığın arasında bir kıpırdanma fark edince,kurdun geldiğini sanıp oku fırlattı.Kurdu vurdu.Kurt tepeden yuvarlanırken yellendi.

Bunun üzerine köylü yatağından fırlayıp geldi.Bağırıp çağırmaya başladı:

''Bre ahmak sen ne yaptın benim sıpamı vurdun!....''dedi.

Şehirli şaşırdı:

''Aman efendim ne sıpası,hayvanlara zarar vermesin diye kurdu vurdum.''

Köylü iyice kızdı:

''Ben tanımazmıyım,benim sıpamı vurdun!''

Şehirli iyice şaşırmıştı:

''Bu karanlık ve yağmurlu gecede bunu nasıl anladınız,sıpayı kurttan nasıl ayırt edip tanıdınız.'' dedi.

Köylü:

''Sıpayı yellenmesinden tanıdım.'' deyince şehirlinin kanı beynine sıçradı köylünün yakasına yapıştı:

''Bre ahmak,bre sersem sahtekar.Hani Allah'ın(c.c) aşkından kendinden geçmiştin.Hiç bir şeyin farkında değildin.Gece yarısı bu zifiri karanlıkta bir eşek sıpasını yellemesinden tanıyorsunda,gündüz ortası kırk yıllık dostunu tanımıyorsun.Masken düştü sahtekarlığın ortaya çıktı.sıpanın yellemesi seni rüsva etti,gerçek yüzünü ortaya çıkardı.İşte, Allah(c.c) insanı böyle rezil eder.''dedi.

 

MESNEVİDEN