MAÇ    KAÇ    KAÇ

 

         Genç ve dinamik bir insandı.Gençliğin ondaki hevesi ise daha dinamikti.Ancak bu durum ne imtihanın iptaline,ne de imtihandan hariç tutulmaya bir sebeb teşkil etmediği gibi,belki onu daha da ağırlaştırıyordu.

            Ancak bu gencin ağır basan yönü spordu.Masumca başlayıp devam eden bir alan.Tam bir fanatik spor hayranı,daha doğrusu bir hastası idi.

            Ancak davet ve davetiye umuma çıkarılmakta,kimse ondan hariç bırakılmamakta idi.Bu genç de,beklide milyardan fazla ihtiyarın içerisinde kendisine davetiye çıkarılanların içerisine dahil edilmişdi.

            Ölüm döşeğinde yatmış,sekerat  ânını yani bekleme süresini doldurmaya çalışıyordu,davetiye gönderenin davetine icabet etmek üzere…

            Âilesi başucunda durmuş,kelime-i şehadet getirerek,onunda kendisiyle beraber getirmesini sağlamaya çalışıyor,bir yandan da eve gelmiş olan irşad ekibi de Yasin-i okuyorlardı.Böylece hiç olmazsa ölüm ânı olan gidiş ânında imanla gitmesini sağlamak için her bir yandan çaba gösteriyorlardı.

            Bütün bu çabalar ise pek o kadar etkili olmuyordu.O yine kendi aleminde bulunuyor ve geziyordu.Başkalarının alemi ve başka alem şimdilik onu pek ilgilendirmiyordu.

            Sürekli sayıklayıp kendi kendine konuşuyor ve şöyle diyordu:

            -Maç Kaç Kaç?....

            Son nefesini de sıfır sıfırla kapatıyordu.

            Birisinin çıkıpta maçın sonucunu ona söylememesi işin çehresini değiştiriyordu.Belki galib olduğu tarafın galibiyeti hatırlatılıp söylenseydi,çenesini de farklı kapatabilirdi.

            Biraz farklıda olsa,bunun durumuda duvar ustasının durumundan geri değil belki daha hazin idi…

            Duvar ustası da hergün yanındaki işçisine taş getir,harç getir deyip,duvar örüyordu.

            Oda son nefesinde hanımının telkin ve kelime-i şehadet getirmesine hiç aldırış etmeden;

            -Taş getir,harç getir.Taş getir,harç getir…diyordu.

            Son anda hanımı bir çare olarak bu durumu yanında çalıştırdığı işçiye anlattığında işçi;bunun kolay olduğunu söylemiş ve ustasının başucuna gelerek şöyle seslenmiş,daha doğrusu bağırmıştı:

            -Usta,Paydooos!...

            O zamana kadar hep aynı kelimeleri söyleyen Ustası,birdenbire kelime-i şehadeti getirmiş ve ruhunu teslim etmişti.

            Sebeb olarak ise;Bu usta her gün iş bitip paydos verdikten sonra,kelime-i şehadet getirir,elini yüzünü yıkayarak evine giderdi.

            Son nefesinde de aleminde bulunan ve yapageldiği durumu dışarıya yansıtmıştı….

            Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz,nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz,hakikatı böylece bir kez daha tesbit olmuş oluyordu.

            Şeyy..acaba hayat maçı kaç kaç?....

 

                                                                                                          16-10-2003

                                                                                              Mehmet   ÖZÇELİK