MANEVİ   DESTEK

 

Hacı Bayram Camiinin Baş İmamı muhterem ve manevi dünyası açık bir insandı.İşte bu muhterem zat görmüş olduğumuz manevi destek ve imdadı şöyle anlatıyor:

            Yunan Ankara/Haymana-ya kadar gelmişti.Ankarayı ele geçirmesi ise an meselesi idi.

            Bundan dolayı meclisde büyük bir hareketlilik ve tartışmalar başlamıştı.Ağırlıkla  Ankaradaki meclisin Kayseriye taşınması üzerinde ittifak edilmişti.

            Her sabah namazına camimize sürekli,aksatmadan devam eden bir albay vardı.Belkide ordudaki ruh bu ruh idi,orduyu bunda taarruzlara karşı koruyan gerçek ruh bu idi.Bin yıllık ruh,islama hizmet eden ruh,Bediüzzamanında orduda bir ruh var,o ruh benimle beraberdir dediği hakiki ruh…

            Ankaranın düşmesi Türkiyenin düşmesi idi.

            O gece yarısı,sabah namazından önce bir rüya gördüm.Rüyamda birkaç tane nurani zat,bana gelerek şunu söylediler:

            -Keşke bunlar meclisi taşımasalar.Bak,bizler kabirlerinden kalkıp geldik…

            Bu rüya üzerinde uyanmış,sabah namazına kadar da ağlamıştım.

            Sabah namazı vakti gelmiş,camiye gitmiştim.Gözlerim sürekli albayı arıyordu.Hiç kaçırmayıp,sürekli sabah namazlarına gelen albay,o gün gelmemişti.Fakat bu rüyayı mutlaka ona anlatmalı ve bunun meclisdekilere bir vesile ile iletilmesini sağlamalı idim.

            Askeriyeye giderek,sora sora albayı bulmayı başardım.Gece gördüğüm rüyayı kendisine anlatarak,bunun meclisdekilere bildirilmesini söyledim.

            Beni hayretle ve de sevinçle dinleyen albay,birden masumlaşarak şunları söyledi:

            -Ben senin bu anlattıklarına aynen imanım gibi inanıyorum.Ancak şu durumda meclisdekileri ikna etmek mümkün değildir.

            Onları ve işi kendi seyrine bırakmak gerekir.Artık karar çıkmış…

            Durum böyle bir vehamet içerisinde iken,bir haber geldi:

            -Yunan kaçıyor….

            Böylece Haymanadan da çekilmeler başlamış,meclisi Kayseriye taşımaya gerek kalmamıştı.

            Kale işgal edilmemiş,bayrak düşmemişti.

            Bedirdeki,Çanakkaledeki o ruh,her zaman olduğu gibi yine imdada yetişmiş,maddenin ve imkânın son bulup bittiği yerde,ruhaniler devreye girmişlerdi.

            Bedirde üç bin melek imdada gelmişti.Çanakkalde Hindistanlı bir alimin hindistandan kalkarak,her sene olduğu gibi rasulullahın kabrini görmeye gelmişken,rasulullahın yerinde olmadığını görmüş,şaşkınlılığından ağlamıştı.Rasulullahın kabrin bekçisiyle vediği haberde;O misafirime söyle,ben şu anda çanakkalede mehmetciklerimin yanındayım sözü,onu teskin etmişti.

            Kıbrıs savaşında düşman topraklarını bombalayan subay pilotumuz ikmal yapmak için döneceği zaman,Yıllar önce ölmüş olan ve kendisini –Mahzenli Ali Efendi-olarak tanıtan zat,saatlerce yakıt bitmişken bombardumana devam etmesini söylemiş ve havada kalmışlardı.

            Tarihimiz bunların binlerce örnekleriyle doludur.

            Bu ne ilk idi,ne son idi ve de ne de son olacakdı….

            Her şey madde ve maddi alemde alakadar değildir.Mâna alemi sayılamıyacak kadar özelliklerle doludur.Onu anlatabilmek için,o makama yükselmek gerektir.Bu alemin meclisleri olduğu gibi,o alemlerinde meclisleri bulunmaktadır.Bu alemde verilen ve alınan karalar gibi,orada da geleceğe yönelik kararlar alınmakta ve uygulamaya konulmaktadır.

 

Mehmet   ÖZÇELİK

04-04-2006