"Darbeciler rakamlarla oynadı"

 

Birol Uzunay - b.uzunay@aksiyon.com.tr

Araştırmacı Arif Demirer’in tespitlerine göre Adnan Menderes Hükümeti’ni devirmek isteyen “zinde güçler” önce ekonomi istatistiklerini küçülttüler, sonra darbe ortamı hazırladılar Adnan Menderes 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 17 Eylül 1961’de idam edildi.

42 yıl önceki bu idamla başlayan tartışmalar ise halen devam ediyor. Menderes’in hukuki ve siyasi icraatleri bugüne kadar binlerce kez tartışıldı. Ancak araştırmacı Mehmet Arif Demirer’in “DP iktidarının ekonomi rakamları değiştirilerek darbe öncesi ve sonrası ülke kötü yönetildi imajı verildi” iddiası yenilir yutulur cinsten değil.

Bir dönem DP Genel Başkan Yardımcılığı yapan araştırmacı Mehmet Arif Demirer, 450 sayfalık araştırmasını geniş katılımlı bir ekiple hazırlamış. DP’nin ekonomi göstergeleri küçültülerek, Türkiye tarihinin 10 yılının yanlış anlatıldığı iddia edilen çalışma için DPT ve DİE verileri incelenerek tam 10 yıl emek harcanmış.

Demirer’in iddiasına göre hukuki ve siyasi linçe uğrayan Adnan Menderes’e yapılan en büyük kötülük, ekonomi göstergelerini küçülterek 27 Mayıs darbesi öncesi “ülke batıyor” imajı vermek ve tarihe DP’nin olumsuz ifadelerle geçmesini sağlamak... Bu yeni iddiayı başta Süleyman Demirel olmak üzere birçok siyasetçi de destekliyor. Hatta Menderes döneminin “derin güçleri” tarafından yönlendirilen DİE ve DPT de yapılan yanlışlığı kabul ediyor; ancak bu yanlışlığın “niyeti” hakkında yorum yapmak istemiyor!

Ekmeğin karneyle dağıtılması...

Mehmet Arif Demirer, Türkiye’nin ekonomi istatistiklerini incelemeye 1935 yılından itibaren başlamış. Demirer’in tesbitlerine göre 1930’ların Türkiye’sinin yüzde 96’sında elektrik yoktu ve üretim sadece el tezgahlarına dayanıyordu. 1927’de yapılan bir sayıma göre işletmelerdeki ortalama işçi sayısı sadece 3.

1965’te ise Türkiye’nin 5 milyon ton petrol tasfiye eden 3 tane rafine işletmesi, 26 çimento fabrikası, 17 şeker fabrikası bulunuyor. 30 yılda gerçekleşen fark, Mehmet Arif Demirer ve ekibine göre Atatürk’ün son döneminde ve özellikle de DP icraatleriyle oluşmuş.

İsmet İnönü döneminin meşhur “karneyle dağıtılan ekmeklerine” Mehmet Arif Demirer’in itirazı var. Demirer, ekmekleri karneyle dağıtmanın ülke insanına hakaret olduğunu ekonomi rakamlarıyla açıklıyor: “Savaş bitiyor, Başbakan Şükrü Saraçoğlu 12 Aralık 1945’te, ‘Elimizde 700 bin ton hububat stoku var, 209 ton altın var’ diyor. Halk elinde karne ekmek alırken devletin elinde 700 bin ton buğday var. 2 ton altın bozdurulsa ekmek sorun olmaktan çıkacak. Bu ne acıdır. Karne sistemi Eylül 46’ya kadar devam ediyor!”

İsmet İnönü dönemindeki yönetimin şeker üretemediği için şeker tüketimini azaltmak istediğini söyleyen Demirer ilginç bir saptama yapıyor: “1948’in 18 Eylül’ünde şekere zam yapıldı. Savaş sonrasında 60 bin ton şeker açığı vardı. Şekerin maliyeti 62 kuruş. Şeker fabrikaları tam kampanyaya başlasalar ayda 160 bin ton şeker üreterek açığı karşılayacaklar. Ancak dönemin idaresi şok bir karar alıyor: ‘Şekere zam yapayım, şeker açığı büyümesin’ diyor. Yani vatandaş şeker tüketmesin! Vatandaş az yesin az tüketsin, devletin başına bela olmasın diye 1948’de şekere 5 kat zam yapılıyor. Elinde 209 ton altın olan hükümet sadece 7 ton altın bozdurarak bütün ülkenin şeker ihtiyacını karşılayabilirdi; ama yapmadı! Savaşta ekmeği lüks gören bir millet, savaş bitiminde de şekeri lüks saydı! Dönemin bakanlarından Cahit Kayra, şekere yapılan zam için ‘havadan para geldi’ diyor. Şekeri 5 kat artırarak 500 kuruşa çıkartan CHP bugünün parasıyla vatandaştan o dönem tam 1 katrilyon lira ek vergi almıştır.”

“DP’yi ekmek ve şeker sıkıntısı iktidar yaptı”

İsmet İnönü döneminde ülkede sadece iki fabrika açıldığını, bunların Adana’daki bir çırçır fabrikası ile Zonguldak’taki tuğla işletmesi olduğunu belirten Arif Demirer, DP’nin yükseliş trendinin siyasetten çok halkın çektiği ekmek ve şeker sıkıntısıyla açıklanacağını belirterek “İnönü yönetimi Marshall yardımları gelecek ülke kalkınacak diye 4 yıl bağırdı. Amerika’ya 650 milyon dolar almak için gittiler 10 milyon dolarla döndüler. Menderes iktidarları ise Amerika’dan 2 milyar dolar yardım almayı başardı. Yönetim farkı burada” diyor.

Demirer ve ekibinin iddiasına göre, 1950 ile 1960 yılları arasındaki resmi tarih rakamlarıyla kendilerinin buldukları rakamlar arasında uçurum var. DİE ve DPT rakamlarına göre DP döneminde tarım yüzde 59 büyümüş; Arif Demirer’e göre ise tarım yüzde 118 büyümüş. Aynı şekilde inşaat, enflasyon ve sanayi artışlarında da muazzam farklar bulunuyor: “1950 yılındaki tüm tarım ürünlerindeki artışı inceledim. DP iktidara geldiğinde 12 milyon ton tarım ürünü elde edilirken; DP iktidardan giderken 26 milyon ton tarım üretimi yapılıyordu. Bu dünya rekorudur. Tarımdaki artış gerçekten yüzde 55 ise 7 milyon ton tarım ürünü çöpe gitmiş demektir. Gelelim sanayiye... CHP’li Vehbi Koç ‘50 yıllık sanayi hamlesi 10 yıla sığdırıldı’ diyor. Özel sektör şaha kalkmış, kamu sektörleri birbiriyle yarışıyor. DİE diyor ki, DP döneminde sanayileşme oranı yüzde 77. Ben de bunun yalan olduğunu iddia ediyorum ve sanayide tüketilen elektriğin miktarlarına bakıyorum. Sanayideki artış sadece yüzde 77 ise milyarlarca kw saat enerji toprağa akıtılmış, inşaattaki artış yüzde yüz ise 1 milyon ton çimento denize atılmış demektir. Sanayide tüketilen elektrik yüzde 244 arttıysa sanayi sektörünün hasılası yüzde 80 artamaz. Çimento sektöründe yüzde 300 büyüme olduysa inşaat sektörü yüzde 90 büyüyemez.”

Sıkça telaffuz ettiğimiz devalüasyon sözcüğü Türkiye literatürüne DP döneminde girdi. Türk Lirası’nın değerinin düşürülmesinin DP ile başladığını ve bunun bir cinayet olduğunu belirten ekonomistlere de Arif Demirer’in ilginç cevapları var: “DP devalüasyonları çok çarpıtılmıştır. Gelmiş geçmiş en büyük para operasyonu yapıldı. Devalüasyon enflasyonun gerisinde kaldı. Devalüasyonun bir sonraki enflasyonu yüzde 5’tir. Bu başarıdır. Borçların GSMH’ya oranı yüzde 277’den 20’ye indi. Rakamlar çok açık, yorumlar yanlış.”

Ve DP’nin sonu...

Ana muhalefet partisi lideri İsmet İnönü 4 Ağustos 1958’den hemen sonra konuşma yapıyor: “Demokrat Parti 2 milyar 50 milyon harcadı; ortada ne var?” Arif Demirer’in 45 yıl sonra İsmet İnönü’ye verdiği cevap ise şöyle: “Ortada DP’nin 3 bin 600 tonluk altın yatırımı var. 2 milyar 50 milyonluk parası var.”

1956 ve 1960 arasının ekonomi rakamları için Devlet Planlama Teşkilatı durgunluk ve enflasyon var diyor. Arif Demirer ise bu dönemi şöyle açıklıyor: “DP enflasyonunun 10 yıllık ortalaması yüzde 11. İşte tüm enflasyon bu! 1956’da CHP’li Vehbi Koç, 29 Ekim’de Henry Ford’a kamyon fabrikası kurmak için teklif götürüyor. Sabancı Celal Bayar’la birlikte Bossa’yı açarken 1956’da çok mutluydu. Durgunlukta bunlar açılmaz.”

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra yönetime gelen Milli Birlik Komitesi hazırladığı broşürlerde 22 milyar liralık devam eden yatırımların olduğunu belirtiyordu. Komite bütün yatırımların durdurulduğunu rahatlıkla açıklıyordu. Mehmet Arif Demirer bu dönemi açıklarken Türkiye’nin kayıp yıllarının başladığını da belirtiyor; “Atatürk’ün yatırım planlarına İnönü, ‘fasa fiso’ demişti. Aynı kişinin yeniden yönetimde etkin olması ekonomik anlamda Türkiye’nin çöküşünü hazırladı. Türkiye sadece 15 yıl değil de her yıl büyüseydi kimse bizi tutamazdı.”

1950’den 1965’e kadar Türkiye’de yüzde 300’lük büyüme görülüyor. 1950’den 1960’a kadar açıklanan büyüme oranı ise sadece 80. Mehmet Arif Demirer, Menderes’i devirmek isteyenlerin 1959’da ekonomik rakamlarda yaptıkları tahribatın hat safhaya ulaştığını belirterek “Sanayi yatırımları iki defa durdurulmuş. Bir İsmet İnönü, bir de 1961 Milli Birlik Komitesi döneminde. Sanayiyi durduran kararnamelerin belgeleri mevcut. 1960—65 arasında hiçbir yeni yatırım yok” diyor.

DİE ve DPT’ye kabul ettirdiği yanlışlıkların tarihçiler tarafından da onaylanması gerektiğini söyleyen Arif Demirer “İshak Alaton makale yazıyor, ‘İsmet İnönü’nün gözünün nuru gibi baktığı dövizleri Menderes har vurup harman savurmuş’ diyor. Prof. Şevket Pamuk, ‘Menderes tarımsal kalkınmayı başaramadı’ diyor. Bunlar tarihe hakarettir. Menderes, 12.4 milyon dolar borçla aldığı ekonomiyi şaha kaldırdı.”

“Rakamları düzeltmeye gücü yetmedi”

Demirer’in gözlemlerine göre 1935—50 arasında tutulan ekonomi istatistiklerinin hemen hepsi doğru. Kamuoyunu yanıltan istatistikler ise 1950 yılında DP’nin iktidar olmasıyla başlıyor. Darbeye giden süreçte 1959 yılında dozaj artırılıyor ve ülkeye istatistiklerle “batmış bir” görünüm veriliyor. Adnan Menderes’in 10 yıl gibi uzun bir iktidar sürecinde ekonomi istatistiklerini niçin denetleyemediğini ise Demirer net bir cümle ile açıklıyor: “Menderes boşuna ‘muktedir olamadık’ demedi. Rakamlardan şüphelendi ve ‘büyüme oranlarını dikkate almayın’ dedi. Ancak, değiştirmeler darbe döneminde olduğu için uğraşacak gücü de olmadı.”

Mehmet Arif Demirer, tarihe böyle yanlış bir not düşülmesinin failini ise şöyle açıklıyor: “Yüzlerce araştırma yaptım ve gördüm ki, Menderes dönemini kötü göstermek isteyen dönemin ‘derin güçleri’ önce DİE’yi etkilediler sonra darbeyle birlikte kurdukları DPT ile de bir dönemin rakamlarını birkaç misli küçülttüler. Failler belli: DPT ve DİE’nin 1960 yılındaki yöneticileri ile onları yönlendiren Milli Birlik Komitesi. Belki de dünya tarihinde ilk kez siyasi kavga ekonomik göstergelere sıçramıştır.”

DP’nin siyasi yaşamıyla ilgili tartışmaların ve yayınların dışında konunun ekonomiye bilinçli olarak dayandırılmadığını söyleyen Arif Demirer, “Babası DP bakanı olan 50 yıllık bir DP araştırmacısı olarak iddia ediyorum ki DP’nin ekonomik performasıyla ilgili tek bir kitap yok. 26 Mayıs sabahı Türkiye’de ihtilal ortamı vardı diyenler bunun alt yapısını ekonomi rakamlarını değiştirip, halka bezginlik sunarak oluşturdular. 28 Nisan’da yürüyen öğrenciler sadece 250 kişiydi. Darbenin gerçek alt yapısı rakamlarla oynanarak gerçekleştirildi.”

DİE yanlışı kabul ediyor; düzeltme yapmıyor

Hazırladığı binlerce ekonomik tablonun karşılaştırmalı analizlerini DİE’ye götürdüğünü söyleyen Arif Demirer, “DİE'ye gittik, ulusal hesaplar dairesine çıktık. Çalıştığımız serinin 1948 sabit Türk Lirası olduğunu söyledik ve beraber hesaplamaya başladık. DPT’nin bütün planlamaları bu seriye göre olur. Devlet İstatistik Enstitüsündeki görevliler bizim hesaplarımız dışında 68 yılının sabit Türk Lirasıyla ayrıca hesaplamalar yaptılar, DP’ye yapılan haksızlığın boyutu benim hesaplamalarımın birkaç misli çıktı.”

DİE, onayladığı yanlışlıklar için düzeltme yapmayı ertelerken Arif Demirer’in çalışmasına en büyük desteği Süleyman Demirel veriyor. Demirel’in “Müthiş bir hususu yakalamışsın. Tarihe ve bir döneme yapılan suç, cezasını çekmeli” sözüyle moral bulan Demirer “Bu, ortalığı toz duman eder” sözünü kendine referans alarak başta ekonomistler olmak üzere Türkiye tarihini araştıran herkesi tartışmaya çağırıyor.

Aksiyon.21-9-2003

 

 

 

"Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinizce acaba söyleyebilecek misiniz ?

Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950'de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takib edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir."

 

Mektubun aslı

(Bu sözler, Adnan Menderes tarafından bir aracı ile Giyaseddin Emre'ye ulaştırılmıştır. Belge tarafımıza Giyaseddin Emre tarafından verilmiştir.)

 

Kaynak: Zafer dergisi, sayı: 238, Ekim 1996, s. 14

 

 

 

“Mehmet Faik Erbil 27 Mayıs hakkında Türkeş'in söylediklerini şöyle anlatıyor: "Rahmetli 27 Mayıs 1960'ı, özetli ifade edersem şöyle anlattılar: "27 Mayıs harekâtı doğruydu ve makbulümdür. Zirâ halkımız kardeş kavgasına sürükleniyordu. Nitekim, kahvelerine kadar kamplara ayrılmıştı. Vatanın bütünlüğü tehlike arzediyordu. İçeride hainler, dışarıda düşmanlarımız, sevinç tezahürleri göstermekteydi. Rahmetli Adnan Menderes'i ziyaretimde kendileri bana harekâtı tasvip ettiklerini ve imzasını taşıyan kendi el yazısıyla bunu teyid etmek istediklerini beyan ettiklerinde sanki biz tazyikle bunu yazdırmışız gibi bir durum meydana gelir düşüncesi ile olduğu kadar aynı zamanda fitneye de yol vermemek için isteği kabul edemeyeceğimi söyledim. Ayrılırken rahmetlinin düşmanı olmadığımızı ve haklarında müspet düşündüğümüzü kendisi de farketmişlerdi. Asıl fikrimiz; fitnenin bertaraf edilerek, kardeş kavgasını önlemek ve vatanın bütünlüğünü korumak için üç sene iktidarda kalıp, bu arada tahsisatını vermek suretiyle rahmetli Adnan Menderes'i İsviçre'ye göndermek ve vaziyet normale avdet edince tekrar vatana dönmesini teminen seçimlere girmesini sağlamaktı. Maalesef, bu temiz düşüncemiz ihanete uğramıştır. 28 Mayıs 1960'ı şiddetle reddediyorum. Zira, zulüm yapıldı ve nahak yere cana kıyıldı. Tarihi vesika olarak Hindistan- Yeni Delhi'den devlet müşaviri sıfatı ile çektiğim telgrafta ve yazdığım mektupda idamlarını suret-i katyede tasvip etmediğimi bildirdim. Ben 27 Mayıs'a kendilerine çok itimat beslediğim değerli bir paşamızın isteği ile dahil oldum. 'Eğer sen aramızda olmazsan, bunlar iki satırı yazıp bir araya getiremezler' dedi. Paşamız da benim gibi iyi duygular sahibi idi. Bunun için kabul ettim."

Said-i Nursi olayını MBK'ya getiren Kızıloğlu idi

Türkeş, 1995'de gazeteci Hulusi Turgut'a Said-i Nursi'nin naaşının naklinin Milli Birlik Komitesi toplantısında gündeme geldiğini belirtiyordu. Konuyu gündeme getiren - İçişleri Bakanı emekli general İhsan Kızıloğlu'ydu. Türkeş şöyle diyordu: "İhsan Paşa elinde bir dosya ile geldi. Bir konuda bilgi vermek istediğini söyledi. Paşanın Komite'ye anlattıklarına göre, 27 Mayıs'tan önce, Urfa'da vefat edip, oraya defnedilen Said Nursi'nin kardeşi, kendilerine bir dilekçe vermiş, ismi Mehmet olabilir, ama soyadı, kardeşinin soyadına benzemiyordu. Dilekçe sahibi, 'Ben Konya'da oturuyorum, oysa ağabeyimin mezarı Urfa'da. Sık sık ziyaret etmek istiyorum, iki şehrin arası uzak olduğu için her zaman ziyaret imkanı bulamıyorum' demiş. Paşa bize bunları anlattıktan sonra, 'Said Nursi'nin kardeşi kabir nakli istiyor' dedi. Dilekçe MBK'da Kızıloğlu tarafından okundu. Komitenin izin vermesi halinde, Cemal Gürsel Paşa'ya da arzedileceğini belirtti. Milli Birlik Komitesi kabrin nakline izin verdi. Olayın bize yansıyan şekli budur. Olayı böyle biliyoruz. Kızıloğlu'nun verdiği bilgi dışında ayrıntı alamadım. Zaten 13 Kasım oldu, biz yurt dışına çıkarıldık."

Said-i Nursi'nin mezarını ikinci Kabe olmasın diye naklettik

Türkeş bu konuyu Arusilerin önde gelen isimlerinden Mehmet Faik Erbil'le de konuştu.

Mehmet Faik Erbil, Said-i Nursi'nin naaşının bilinmeyen bir yere nakledilmesi hususunda MHP Lideri Türkeş'ten bilgi alıyor. Erbil, Said-i Nursi'nin naaşının nereye nakledildiğini belirtmekten kaçınıyor. Erbil, Said-i Nursi Olayı'nı da Türkeş'in ağzından şöyle aktarıyor: "Said-i Nursi bahsine gelince; Urfa'da Makam-ı İbrahim'den naaşını alıp..... nakletmemiz belki de doğru değildi. Kabir nakli gece uçakla üç kişi tarafından yapılmıştır. (...) İkinci bir Kâbe yapılmasından korktuğumuz için böyle davranmak zaruretini duymuş olduk. Burada niyetliyim halistir. Hata yaptığımı düşünmüyorum. Varsa, Allah'tan af dilerim." Yeni Şafak.16-8-2003.

 

Azerbaycan'ın Tovuz eski emniyet müdürü yarbay Novruz Hasan Bozalganlı, "Şah-Mat" adlı kitabında Merhum MHP lideri Alparslan Türkeş'in talimatıyla gerilla savaşı vermek için özel bir komando eğitim kamp kurulduğunu açıkladı. “Yeni Şafak.12-7-2003.