MİLLİ EĞİTİMİN  SERÜVENİ

 

            Bazen kendime soruyor,benimle beraber kendinize de sormanızı istiyorum;

            İnsan olmanın ve mükemmel olmanın yolu eğitimden geçer.Ancak eğitimin de eğitici olması gerekir.

            Sekiz yıl ilköğretim,3-4 yıl lise,4-5-7 yıl üniversite toplam ortalama 16-20 yıl…

            Sorulması ve sorgulanması gereken soru şu:

            Bizler öğrendiklerimizin ne kadarı,kaçta kaçını kullanmaktayız.Ne kadarı gereksiz,ne kadarını hiç gereksiz yere zaman tüketerek kaybettik,neler için hiç gerekmezdi dedik?

            16 yılın belki de çok iyi yetişmemiz için 4-5 yılı yetmez miydi?

            Milyonlarca insanın kaybedilen yılları.

            Meslek okulları yeterli olmasa da bir mesleğe yönlendiriyor,geçte olsa.Ya liseler?

            Aspirin gibi,her derde deva ancak hiçbir dedi de tedavi etmemekte.Vasıfsız bir eğitim.

            En önemlisi;verilen eğitim ne kadar bir kişilik kazandırıyor?Kişiliğimizin oluşmasında bizlere bir kimlik kazandırıyor mu?

            Bankaları soyanların yüksek okul okumuş olmaları,anarşiye katılanların yine yüksek okulda bunu uygulamaları beni düşündürüyor.

            Adalet bakanlığının önünde üzerine bomba bağlayıp patlatmak üzere öldürülen gencin babasına çocuğu hakkında sorulunca bir cümle söylemişti:

            -Benim çocuğumu üniversite böyle yaptı.

            Yani önceden çocuğunda bunu yapabilecek bir hal görmeyen baba,oğlunun üniversiteye adam olsun diye gelişinden sonra bu hale geldiğini ifade etti.

            Bir kıyas yapacak olursak;okumuş olanlar mı daha çok suç işlemekte yoksa okumamış olanlar mı?

            Okumuş olanlarda suç oranı daha çok.Okumamış olanları suç işlemeye yiten yine okumuş olanlardan gelmektedir.

            O halde eğitimin sorgulanması gerek.

            Eğitim eğitiyor mu..üğütüyor mu?

            Şimdiye kadar bize okutulan kitapların kaçta kaçını hatırlamaktayız?Severek okuduğumuz bir kitabı ve yazarını unutmamaktayız.Okul kitaplarının kaç tanesinin yazarını bilmekteyiz.

            Kütüphanemizde hiç okul kitaplarından var mı?Yoksa okul daha bitmeden sobada mı yaktık?Eski kitaplar alanlara mı sattık?Neden kitaplığımıza o kitaplardan koymuyoruz oysa bir yıl boyunca o kitaplarla iç içe olduk.

            Sadece bizim değil.Okulların kendi kitaplıklarında da o kitaplardan bulabilir miyiz?Milli Eğitim Bakanlığı bunları kitapevlerinde kültür kitapları olarak satmakta mıdır?Yoksa o da beş yıl dolunca onu bir kenara mı atmaktadır.

            Kitaplar ne kadar gündemi takib etmekte,doyurucu ve araştırıcı bir özelliğe sahip olmaktadır?

            Mesela tarih kitapları..cumhuriyetten ötesi karanlıktır..cumhuriyetten burası devletin sınırlaması ile yazılmakta ve derslerde sürekli tartışılmaktadır.

            Doğru olan bir şey neden tartışılmaktadır?

            Neden şahısların ve özel yayınevlerin kitapları kabul görürken,devletin yazdırdığı ve denetiminden geçirdiği kitaplar kabul görmemekte ve sürekli tartışılmakta ve zamanla değişmektedir.

            Devlet kaynaklı kitap,devlet kaynaklı yazar ne kadar güven verip okunuyor,kabul görüyor?Bu sağcısı için böyle olduğu gibi,solcusu içinde aynı durumdadır.Geriye kim kaldı?Devlet kime yaranıyor ve kime hizmet ediyor,daha doğrusu ne ediyor?

            Hatta devlet destekli kitap yazan yazarın kitabı ve kendisi okunmazken,aynı yazar farklı bir kitabı özel sektörde bastırmasıyla okunuyor ve kabul görüyor.Birincisinde kim olursa olsun önüne bir şablon konuluyor.Mesela;

            Hiç bir Din Dersi öğretmeni bir kitap yazarken Allah'ı tanrı diye kitabında ifade etmez.Milli Eğitim ve devlet kitaplarında neredeyse ana şart olarak bu zorunluluk getirilerek yazardan fazla yazarlık yapılıyor.Bu da kabul görmüyor,milletin nazarında bir kıymet ifade etmiyor.

            Kısır fikir ve düşüncelerin ömürleri de kısırdır.

            Basit bir örnek verecek olursak;Atomu parçalayıp,nötron,elektron ve protona bölüm ve de onların arasında bunları birbirinden ayıran zarın olduğunu tesbit ettiğimiz halde,atomu maddenin en küçük parçası olarak anlatmaya devam ederiz.Yine de maddenin en küçük parçası atomdur deriz.

            Eğitim hayata ne kadar ruh vermektedir?

            Bunu öğrenmek için hayata bakmak yeterlidir…

            Hayatın hayat olması,eğitimin hayata verdiği hayatla orantılıdır.

            Hayatın her alanında aksaklıklar sürmektedir.Bu da eğitimin ağır aksak ve koltuk değneğiyle yürümesindendir.

            10 yıl İngilizce okuyan bir öğrenci,on cümle kuramamakta,on kelimeyi yeterli hafızasında tutamamaktadır.O da en çok okutulan ders saati olmasına rağmen…

            Eğitimin kalite kontrolünün yapılması lazım.Bu da insanların kalitesiyle ölçülür.

            İnsanın dünyaya gönderilmesinin bir sebebi de;eğitim buna dini ifadeyle –Ta’lim-i Esma-denir.

            Eğitim kişiye marifet kazandırmalıdır.Okulu bitiren bir kimse hiçbir şey olmasa bile,ahlaki,milli değerlere sahib olmalıdır.

            Batı en azından bunu veriyor.Şöyle ki;Yazılı yapılan öğrencilere kağıtları alınmadan bir ara devre veriliyor.Batılı öğrenciler kopyaya hiçbir tevessülde bulunmazken,bir türk vatandaşı hemen arkadaşlarıyla kulis yaparak,yapamadıklarının cevabını onlardan almaya çalışır.Onlar ise buna tepki göstererek,hala imtihan halinde olduklarını buna hatırlatırlar.

            Eğitim dürüstlük kazandırmalı.

            Eğitim proje üretmeli.

            Eğitim kendi kedine yeterli olabilmeyi kazandırmalı.

            Eğitim hayatı tanıtmalı ve kişiye kendisini bildirmelidir.

            Eğitim yük olmamalı,yükü almalıdır.

            Eğitim isteyerek verilmeli ve istekle alınmalıdır.

            İnsanların kaçta kaçı isteyerek okula gitmekte oldukları sorgulanmalıdır?

            Okuldan kaçış ve okulu terkte sadece öğrenci değil,eğitimde sorgulanmalıdır.

            Okulun kapanması değil,açılması gözlenmelidir.

            Eğitim hayatın içine girmeli,hayatla beraber hayatın içinde olmalıdır.

            Okulu bitiren sadece bir diploma değil,gerçekten bitirmesinin neticesini görmeli ve almalıdır.16 yıl okudum,bir şeye yaramadım,bir kazmaya sap olamadım, dedirtmemelidir.

            Eğitimde resmiyet değil,samimiyet olmalıdır.

            Eğitimde rekabet olmalı,başaran mutlaka ödüllendirilmelidir.

            Eğitim öğrenciye bir kişilik ve bir kimlik kazandırmalı yoksa 8 yıl ve lise 12 yıllık mecburi eğitim,problemleri kemikleştiren bir eğitim olur.

            Çocuğa ilgi gösterilmeli.Yoksa o ilgiyi başka yerlerde arayacaktır.

            ”Amerikada elektrik sandalyesinde ölüme mahkum edilen suçlu adama,söyleyecek son bir sözünün olup olmadığı sorulmuştu.Ölüm mahkumu olan çevresindeki fotoğrafçılara,gazetecilere ve hapishane görevlilerine baktıktan sonra acı bir sesle şöyle dedi:

            Eğer çocukluğumda bana bu derece ilgi gösterilmiş olsaydı,bugün bu sandalyede olmazdım.”der.

            “Bilmek seyretmek değildir, bir sırrı çözmektir. Kainat olaylarını çok tanımak, bilmek değildir. Bilmek, kanunu bilmektir. Dünyamızın nizamını anlamaktır. Sebepleri ve zaruretleri yakalamaktır. Büyük nizamın muammasını çözmektir.”Nureddin Topçu (Var Olmak)   

“Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede yaşıyoruz.En kötü yanımız müsamahakar olamayışımız.Herhalde Moğollardan kalma bize

“Türkiyede aydın yoktur.Çünki mesuliyet yoktur.Taşıma suyla değirmen döndürüyoruz.”[1]

 

 

*İlim bir hucce-i bî sahildir

  Anda alim geçinen cahildir. (Nabi)

 

*Yazı yazmak istersen, al eline kalemi durma yaz

  Yazı yazmak istemezsen, al eline kazmayı durma kaz.

         

*Yazı yazan hem güldür hem çiçek

  Yazı yazmayan hem öküzdür hem eşek

            MEHMET  ÖZÇELİK

24-08-2006

 

 


 

[1] Genç Beyin.sayı.35.sh.62-63.