RASULULLAH BU ZAMANDA GELSEYDİ…..

 

            Rasulullah bu zamanda gelseydi;şöyle yapar,böyle yapar,şöyle yapmazdı,demek,O zatı kendi iradesinden ve onun Rabbinin yönlendirmesinden ve takdirinden uzaklaştırarak,kendi heva ve hevesine uydurmaya çalışmaktır.

            O’nun zamanı değil de,zamanın onu biçimlendirip şekillendirdiğini iddia etmektir.O zamanlar üstüdür.

            O zamanın mahkumu değil,zaman onun mahkumudur.

            Rasulullah bu zamanda gelseydi;

            A)Ne yapardı?

            B)Ne yapmazdı?

            Evvela faraziyelerle değilde,hakikatlarla uğraşmak gerekir.O zat kendi zamanında gelmiş ve yapması gerekeni yapmıştır.

            En azından bazı şeyleri anlamak ve anlatmak için sıkılarak da olsa bazı şeyleri söylemeye mecbur kalmaktayım.Çünki bunlar masumcada olsa iddia edilmektedir.

            Rasulullah bu zamanda gelseydi,pantolon giyer,bizim igbi olurdu,demek,islamı hazmedememekten kaynaklanmaktadır.Farklı bakış zorlamasını sergilemekten ileri gelmektedir.Onun gibi yaşamaya hazır olamamamız sebeb olmaktadır.Onun manevi azametini tamamen ihata edemeyişimizin kısır ve sönük bir ifadesidir.Muradı ilahiyi düşünmemektir.İlahi biçilen modeli düşünmemektir.

            Evvela o hem kendine uygun hem de oranın coğrafi şartlarına uygun olmayan bir tutum sergilememiştir.Bugün de arabistanda olanlar aynısını giymemekte midirler?Genel şekil aynı değil mi?

            Bir şeyin yapılmasının mübah oluşu ayrı,onu yapıp yapmamak daha da ayrıdır.

            Rasulullah bu zamanda gelseydi ne yapar,neyi yapar,ne yapmaz veya neyi yapmazdı?

            O yine peygamberlik yapardı…Onun nasılki gelişi geçmiş zamanda olmuş,ve yapması gerekenin en a’lasını ve nümunesini yaparak üsve-i hasene olan en güzel örnek vasıflar sergilemiştir.Bu zamanda da gelseydi,emredileni yapar ve örnek vasıf ve davranışlar sergilerdi.

            Benim ve bizim yaptıklarımız gibi değil,kendi inandığı gibi yapar ve yaşardı.Nitekim kendisinden sonrakilerine ölçüsünü de verdiği gibi…

            Eğer tahmin ve yorumda bulunacak olursak;internet ve elektroniğe teşvikte bulunur ve ölçüsünü çizerdi.Hakiki vaziyetin ve vazifenin iman ve ibadet olduğunu ve sürekli öne geçmesini tekrarlardı.Zenginliğe islama hizmet için teşvik etse de,iftihar vesilesi bildiği rabbine karşı fakrı,debdebeden uzak,sultanlar gibi olmayan bir yaşantıyı tercih ederdi.Zira o zamanda da böyle imkanlar kendisi için mevcut ve söz konusu idi.

            Daha sıralamaya ne gücüm yetiyor,ne de edebim buna müsaade ediyor.

            Zira o zat sakal bırakmış ve sarık sarmışsa,bugün olsaydı deyip de ondan sarık ve sakalı çıkararak değerlendirme yapıp,muhakemede bulunmak edebe de dine de aykırıdır.

            O’nu Allah terbiye etmiş,bana ne oluyor ki,onu terbiye etmeye kalkıyorum…Yolunu o çizmiş,kimin haddine..şöyle şöyle yapardı yorumları,yalandan uzak ve yalansız olmaz…

            Rasulullah o zamanki haliyle güzeldi..güzeldi diyoruz.Neden şimdi de olup,aynı halde bulunsaydı,güzel olmayacak mıydı?

            O halk gibi değildi..fakat halktan biri ve sade idi.

            O sultanlar gibi yaşamadı ve yaşamayı da istemedi..bunu tasvib etmedi…

            Etrafında kendisine sultanlık yaptıracak,her şeyini feda edecek bir çok kişi vardı.Bunlar yüzbinlerdi.Şimdi milyarlar…Bir emri  ve işaretiyle kâinatı değiştiren,kendisini de kafamızda tasarladığımız veya görmek istediğimiz şekle bürünemez miydi?

            O rabbisinin istediği gibi oldu,bizim değil…

            Sultanlar ve krallar ona çok hediye gönderdiler,çok tekliflerde bulundular,o ise hiç birine iltifat etmedi,çevresine dağıttı.

            Her şeye iltifat eden ve ayak uyduran bizler,o zatı da kendimize benzetmeye çalışıyoruz.O bize değil,biz ona benzemeliyiz...onun gibi yapmalı ve yaşamalıyız.

            Rasululklahı kendi namımıza göre konuşturup,kendi hevesimize göre şekillendirmeyelim.

            Faraziyelere göre değil,hakikat ve vakıalara göre hareket edip düşünelim.

            Rasulullah bir sembol,bir şablon idi.

            O asırlar üstü bir şahsiyettir.

            O zat asrına değil,asırlara örnektir.

            O zatın sünneti asrında değil,asırlarda uyulmak içindir.Hatta öyle ki,dünyanın dar hali müsaade etmediğinden,cennette bile bir modeldir,en a’la derecede…

            Pusula geçmiş zamanlarda bir türlü,şimdi başka bir türlü olarak göstermiyor.Onun her zamandaki hedefi aynı..kıble..kıbleyi gösteriyor..

            Allah kıblemizi buldursun..şaşırtmasın…

            Rasulullah şu dünya denizinde,insanlık gemisinin her zamanda şaşmaz,şaşırmaz,şaşırtmaz bir pusulasıdır.

            Güneş her gün hep aynı değil mi?Aynı doğmuyor mu?Hep aydınlat mıyormu?

            O zat da bir güneş gibi gönülleri ve gözleri her şeyiyle aydınlatmaktadır.

            Bizler büyüklüğü,farklılığı insanlara göre değişim ve şekillenmede arıyoruz.Fıtrilik her zaman ve zeminde fıtrata uygun olandır.Yaratılıştan gelen proğramlanma…

            O zat fıtrı idi ve fıtrata uygun yaşadı…

            *Buna açıklayıcı manada işin başından çözümü için şöyle bir uygulama ve teklif getirmekteyim:

            İlahiyatçılar masaya yatırılmalıdır.Aksi takdirde beşer zulmetmiş,kader de adalet etmiş olur.

            Özellikle Kur'an-a gerekli saygıyı göstermeyen,hadislere saygı ve ilgide kusur gösterenlerin acilen masaya yatırılması gerekir.Türkiye de olduğu gibi,dünyada da bunun başını bir kaç kişi çekmektedir.Adlarını saymaya gerek olmaksızın Ankara ilahiyat bunun öncülüğünü yapmaktadır.İslam Enstitülerinde ve İslami İlimlerde 1982-ye kadar bir kalite vardı,ondan sonrasından itibaren ise bir rütbe kaldı..ilahiyat oldu.

            Evvelden bir fetva emini vardı,şimdilerde ise bunun adı kaldı,herkes fetva emini oldu..çoğaldı.

            Gerçek ilahiyatçı,islamı zamana uyduran değil,zamanı islama uydurup eğiten demektir.Oysa şişirilmeye çalışılan bir kaç kişi de olsa,sürekli ön plana çıkarılmakta,tedavi ve çözüm yerine yara açmaktadırlar.Yukarıda anlattığımız -rasulullah bu zamanda gelseydi....-ile başlayan bir çok poblemli meselelerde onların başlarının altından çıkmaktadır.

            Din her zaman için sağlıklı ortamla,ehillerinin arasında tartışılmalı..dinin iç meseleleri başkalarına koz vererek veya yara açarak çözüme kavuşturulamaz.

 

Mehmet   ÖZÇELİK

22-04-2006