BAZI DİN BÜYÜKLERİNİN SON ANLARI

Hz. Peygamber son nefeslerinde mübarek elini yukarı kaldırdı ve "Ya Rabbi, beni sevdiğin mukarreb meleklerine ve has kullarına kat" buyurdu ve bu hal, ruhu kabzedilip mübarek elleri yana düşünceye kadar devam etti.

Hz. Ebu Bekir, "Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir. Ey insan! İşte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir" ayetini okudu ve bir kaç defa tekrar etti.

Hz. Ömer şöyle diyordu: "Yazık oldu bana, eğer Rabbim merhamet etmezse". Yanındakiler, onun bazı iyiliklerini hatırlatarak teselli etmeye çalıştılar. O ise, "Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? Allah'a yemin ederim ki, güneşin üzerinde doğduğu her şey benim olsaydı, ölüm sonrası tehlikeleri def etmek için hepsini verirdim" dedi.

Katil isyancılar Hz. Osman'ı şehit etmek üzere evine girince, içinde bulunduğu durumu şu beyitle dile getirdi: "Görüyorum ki ölüm, ne kalbi kırık birini ve ne de ülkelere zulmeden bir zorbayı dünyada bırakmıyor. Ölüm kalenin kapıları kapalı olduğu halde halkına baskın yapar. Dağlara bile yüksek zirvelerinden gelir."

Hz. Ali yaralanınca şöyle bir beyit okudu: "Ölümle gelecek ebedî yolculuk için hazır ol. Zira şüphesiz ölüm, seni yakalar. Ölüm kuşu hayat ağacına konduğu zaman sızlanıp durma."

Ebu Derdâ ölüm anında ağlamış. Hanımı: "Sen Resulullah'ın arkadaşı olduğun halde ağlıyorsun, öyle mi?" diye kendisine teselli vermek isteyince, "Nasıl ağlamıyayım? Hangi günahlarımla karşılaşacağımı bilemiyorum" demiş.

Hz. Ebu Hüreyre de vefat edeceği zaman ağlamış "Niye ağlıyorsun?" diye sorulunca, "Yolun uzaklığı, azığın azlığı, sarp ve dik yokuşlar ve nihayet Cennete mi, yoksa Cehenneme mi konulacağım korkusu beni ağlatıyor" diye cevap vermiş.

Hz. Hasan'ın ölüm zamanı yaklaştığında ağlamaya başlamış. "Neden ağlıyorsun?" diye sorulunca "Görmediğim Efendimin (Allah'ın) huzuruna çıkıyorum" diye cevap vermiş.

Ömer b. Abdülaziz de ölümü sırasında şöyle söylenmiş: "Ya Rabbi, Sen emrettin, emrini yerine getirmedim, yasaklamalarda bulundun, ben onları çiğnedim, tek iyiliğim işte 'Lailaheillellah' dememdir."

Harunu'r-Reşid öleceği zaman kendisine bir mezar kazılmasını istedi. Sonra "Beni onun başına götürün" dedi. Kabrin başında durdu. Uzun uzun baktı ve öyle ağladı ki, etrafındakiler hep kendisine acıdılar. Sonra şöyle dedi: "Ey saltanatı zâil olmayan (Allah)! Mülkü ve saltanatı elinden gidene merhamet et!"

Yezid er-Rekkaşî ölüm döşeğine düşünce ağladı. Niye ağlıyorsun? diye sorulunca da: "Kaçırdığım gece namazlarına ve gündüz oruçlarına ağlıyorum" dedi ve şöyle devam etti: "Ey Yezid! Senin yerine, kim namaz kılıp oruç tutacak ve Allah'a yaklaştırıcı ameller işleyecek? Yazıklar olsun size ey dostlarım! Gençliğinize aldanmayınız. Başıma gelenin başınıza da geleceğini görür gibiyim".

Müzenî der ki: "Ben İmam Şafii'nin vefat hastalığında yanına vardım. 'Nasılsın?' diye sordum. O da: 'Dünyadan göçüyorum. Dostlarımdan ayrılıyorum. Ecel şerbetini içiyorum. Nihayet Allah Teala'nın huzurana varıyorum. Bilemiyorum, Cennete mi gideceğim ki, kendimi tebrik edeyim? Yoksa Cehenneme mi gideceğim ki, kendimi teselli edeyim' ve ağlıyarak halini Cenab-ı Hakk'a arz edici bir şiirini okudu."

Ebu Muhammed Cerirî der ki: "Ruhunu teslim ettiği zaman ben Cüneyd-i Bağdadî'nin yanında bulunuyordum. Bir cuma günü idi. Cüneyd okuduğu Kur'ân'ı hatmetti. 'Bu halde de Kur'ân okunur mu?' dedim. 'Bu işi yapmaya benden daha muhtaç kim var ki? İşte defterim dürülmekte' dedi."

Can çekişen Bişr-i Hafî'ye: "Ey Bişr! Hayatı seviyor gibisin" denilmiş. O da: "Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna çıkmak cidden çetin oluyor" diye cevap vermiş.

Cafer b. Nusayr, "İmam Şiblî ölümü sırasında bana dedi ki: Üzerimden bir dirhem hak ve borç vardı. Ondan kurtulmak için sahibi adına binlerce dirhem tasadduk ettim. Yine de şimdi zihnimi meşgul eden o dirhemdir."

(Abdülaziz Hatip-10-04-2004)