Y O L C U

 

         Nur yüzlü ihtiyarlar,kendimi bildim bileli onlara karşı duyduğum derin sevginin bir meyvesi olarak hayatımın en güzel hatıralarını oluşturmuştu.Fakat 1970’li yılların sonunda yaşadığım bu hadise,ilk bakışta hiç de iç açıcı görünmüyordu.

            Bir Cuma namazı bitiminde,arabamı parkettiğim yerden geri geri çıkarken çarpmıştım o dedeciğe.Büyük bir telaşla dışarıya fırladığımda,camiden dağılanların yardımıyla yerden kalkmaya çalışıyordu.Hemen yanıbaşımızdaki şadırvanın taburesine otururken,ellerine sarılıp:

            -Hakkını helal et dede,dedim.Sana çarpan bendim.Ama Allah biliyor ki,geriye baktığım halde seni fark edemedim.

            Yaşlı adam,oldukça hırpalanmasına rağmen yine de gülümsemeye çalışıyordu.Bir asırlık hayat yükünü yüklenen beli ise,o güne kadar hiçbir ihtiyarda rastlamadığım şekilde bükülüp yere paralel hale gelmiş,belki de bu yüzden arabamın arka camından bakmama rağmen görünmemişti.

            Üstünü temizlemesine yardım ederken:

            -Birşeyim yok evladım,diye karşılık verdi.Biz eski toprağız,kolay pes etmeyiz.

            Onu zorla ikna ederek biraz ilerideki eczaneye götürdüm ve yüzünde yer yer kanamakta olan sıyrıkları temizledikten sonra,cebine bir miktar para koymak istedim.Yaşından beklenmeyen bir çeviklikle yakaladığı elimi titrek avuçlarına hapsederken:

            -Allah razı olsun evladım,dedi.Ama bu kadar parayı alamam senden.

            “Bu kadar”demesinden,az da olsa para sıkıntısı çektiğini hissetmiştim.Israr edince,verdiklerim arasından küçük bir bölümünü ayırarak:

            -Bu para şimdi benim mi?diye sordu.

            -Elbette,diye cevab verdim.Kabul ederseniz çok sevinirim.

            -Öyleyse bana bununla bir bilet alırmısın?

            Yaşlı adam teklifi karşısındaki şaşkınlığımı fark edince,kendisini belki birkaç yaş daha ihtiyarlatan macerasını anlatmaya başladı.Hasta olan torununu ziyaret etmek için İstanbula gitmiş ve bir gece kaldıktan sonra,şimdi Bolu veya civarındaki bir yer olarak hatırladığım evine dönmek üzere yola çıkmıştı.Normal saatine göre Cuma namazına rahatça yetişebileceğini tahmin ederken,otobüsün arıza yapması üzerine,namazı kaçırmamak için bizim oralara gelmişti.Kısık bir sesle ve yıllar yılı unutamadığım bir üzüntüyle sözlerini tamamlarken:

            -Az bir param vardı,onu da abdest alırken çaldılar,dedi.Namaz boyunca”Eve nasıl dönerim ve kime el açarım?”diye ağlayıp durdum.

            Bu hatıramı,yıllar yılı bütün sevdiklerime anlattığım halde,bir türlü kaleme alamamıştım.Kısmet bugüneymiş.O hadiseden sonra veda etmek için sallanan bir el veya mendil görsem,bir hac yolcusu burukluğuyla o aziz ihtiyarın göz yaşları içinde ettiği duaları hatırlıyor ve”Rabbim neylerse güzel eyler”diyorum.

            Hem o yüceler yücesi rahmet sahibi,kendisi için meşakkat çeken hangi kulunu yarı yolda bırakmış ki?”(Cüneyd Suavi)